Rüya görüyordu.
Kyungsoo kendisini annesinin sarayında bulmuştu, ağabeyi hala Veliaht Prens iken orada kalıyordu. Merdivenlerin köşesinde, yoğun bir şekilde yağan yağmurdan zar zor kaçınırken, on bir yaşındaki halindeydi. Elleri ne kadar soğuk olduğuna bakmak için çatının köşesine dokundu.
Saray kadınlarından birinin onu aceleyle uyandırıp buraya getirmesiyle annesini beklemeye başlamıştı. Kyungsoo bu tarz olayların bir şeyler doğru gitmediğinde olduğunu biliyordu. Bekledi ve bekledi ancak annesi gelmedi.
Kalbinin aklındaki endişe bulutları gibi ağırlaştığını hissediyordu. Ne olmuş olabilir? Kendine sordu. O yaşta çoktan sarayın güvenli olmadığını öğrenmişti kraliyet ailesinden bile olsa. Eli taçta olanlar için çok daha acımasızlaşıyordu durum.
Gürültülü bir şimşek çaktı ve havayı aydınlattı. Kyungsoo bu tarz şeylere karşı cesurdu ancak annesi söz konu olunca öyle olmuyordu.
Aniden yağmura rağmen bakıcısı koşarak geldi.
"Genç prens, Majesteleri! İçeri girin!" Diye bağırdı. Onu tuttuğu gibi odasına geri götürdü.
"Ama annem hala dışarıda." Dudak büzerek cevap verdi.
"O güvende. Endişe etmenize gerek yok. Sizi kontrol etmemi söyledi. Tanrılara şükür iyisiniz." Bir nefes aldı, çoktan soğuk yüzünden titriyordu zaten.
"Neden?" Kafası karışmış bir biçimde sordu. "Neden iyi olmamam gerek?"
"Anneniz söylesin, şu an önemli olan hayatta olmanız."
Genç prens anlamamıştı. "Annem bana söylemeyecektir. Temin ederim. Hadi dadı söyle. Bu bir emirdir."
Dadısının gözleri irileşmişti. Kyungsoo'nun hiç bu ses tonunu kullandığını hatırlamıyordu.
"Bir şaman annene geldi. Ne olduğundan emin değiliz ancak tüm kardeşlerini kaybettik. Şaman baş rahibin genç prenslere bir lanet yaptığını söyledi ve bu şaman seni korumuş lanetten." Gergince açıkladı.
"Kardeşlerimi kaybetmekten kastın ne? Ne oldu onlara?" Kyungsoo şok içinde sordu. Onlar çok küçüktü, fazla küçük.
"Hepsi hasta düştü." Kadın iç çekti. "Çok üzgünüm. Seni kurtaran şamana çok şey borçluyuz. O olmasaydı seni de kaybedebilirdik."
"Ve annem? O nerede? Neden geri dönmedi?" Zihnine batıp duran düşüncelerle, masumca sordu.
"Kyungsoo?" Sonunda annesinin endişeli sesini duydu. Genç prens hızla onu bulmak için ayağa kalkıp dışarı çıktı. Dadı gibi o da sırılsıklamdı.
"Tanrılara şükürler olsun hayattasın!" Bağırdı, yaşlar gözlerinden bolca akıp yağmura karışıyordu. "Çok korktum Kyungsoo, seni de kaybedeceğim diye çok korktum." Onu kucağına çekip sıkıca sarıldı.
"Anne iyi misin?" Küçük kollarını annesinin boynuna dolarken sordu Kyungsoo.
"Eğer sen olmasaydın olmazdım."
"Leydim," Genç bir oğlan sesi arkasından konuştu. Kyungsoo direk sesin kaynağına baktı, baştan aşağı ıslanmış siyah hanboku içinde, kafasındaki tokadan siyah uzun saçları kaçıverip boynuna ve göğsüne yapışmış kendi yaşlarında uzun bir çocuktu bu. "Annem sizden bunu almanızı istedi."
Leydi Do oğlundan ayrılıp diğer çocuğun gelmesine izin verdi. Kadına kırmızı bir kurdele verdi saray mutfağında hizmetçiyken kullandığı.
"Teşekkürler. Size geri ödeme yapmak için elimden geleni yapacağım. Oğlumun hayatını size borçluyum."
Kyungsoo onu olduğu yere getiren anının rüyasıyla uyandı homurdanarak. Kardeşlerini politik bir çekişme ve lanetle kaybetmesi, annesinin neredeyse kendisini kaybedecek oluşu, bütün bunlar şu an olduğu kişi haline gelmesini sağlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paint the Sky for Me // DoKai-KaiSoo (Çeviri)
Ficción históricaBir efsane, dört mevsimin Prens Kyungsoo'nun ilk aşkı için bir araya gelişini anlatan. -aerinikolai Joseon!au, genderswap, fantasy, royalty!au https://www.asianfanfics.com/story/view/1299986/1/paint-the-sky-for-me-goldenexofest-17-fantasy-exo-kaiso...