Ya arkadaşı haklıysa? Belki de biraz yatıp uyuması gerekiyordu. Doğru olan da buydu zaten. Yatağına uzandı, tavana gözlerini dikerek uyumaya çalıştı. Ama her gözünü kapattığında aklına o iğrenç ceset parçaları geliyordu. Sonunda uykusuna karşı koyamadı. Tatlı bir uyku uyumak için gözlerini yumdu...
Ertesi sabah kan ter içinde uyandı. Hızlı bir şekilde, sanki kovalanıyormuşçasına nefes alıp veriyordu. Gördüğünün sadece bir kabus olduğunu anlayınca sevindi. Saat yediydi. Derin bir nefes alarak kafasını yastığa gömdü. Fakat uykusu kaçmıştı bir kere, uyuyamıyordu. Bugün o kanalizasyona gideceğini hatırladı. Acaba şimdi mi gitseydi? Yo, hayır hayır, erken saatlerde gitmemeliydi. Biri onu yalnızken daha rahat görebilir ve cesetleri kendisinin sanabilirdi. Öğle saatlerine doğru o cadde kalabalıklaşıyordu. O saatte giderse dikkat çekmezdi. Kalkıp üstünü giyindi ve kahvaltısını yaptı. Oturup beklemeye başladı. Dakikalar geçmek bilmiyordu. Daha ne kadar bekleyecekti?
Nihayet saat on iki olmuştu. Ceketini aldı ve sokağa adımını attı. Cadde çoktan kalabalıklaşmıştı. Seslerden dolayı rahatsızlık duyuyordu. Fakat dikkat çekmemesi de önemliydi. Tam kanalizasyonun olduğu ara yola sapacakken... Kahretsin! Arkadaşı onu görmüş ve ona doğru koşmaya başlamıştı. Yüzüne sahte bir gülücük yapıştırarak kendisine doğru gelen arkadaşına "Merhaba!" dedi. "Ah, dün konuştuğumuz şeyler hakkında senden bilgi almaya geldim, neydi bana telefonda mesaj attığın şeyler?" Olamaz, arkadaşı hani bunun bir saçmalık olduğuna dair mesaj atmıştı? "Onlar mı? Onlar yalnızca bir şakaydı, dün 1 Nisan'dı. Unuttun mu yoksa?" Arkadaşı "Tabi, bunu tahmin etmiştim. Neyse bize gelsene sana kolye ucu koleksiyonumu göstereyim." Bir bahane bulup işin içinden çıkmalıydı. "Şey, üzgünüm gelemem..." Arkadaşı Ece, ona şaşkın şaşkın bakıyordu. "Çünkü hastaneye gitmem gerekiyor. Gribim de..." "İyi de hastaneye bu ara yoldan gidersen yolu iki kat uzatmış olursun. Gel beraber diğer yoldan gidelim." Kurtulmalıydı bu başa bela kızdan. "Yok ben seni meşgul etmeyeyim..." "Peki nasıl istersen... Görüşürüz!" "Görüşürüz Ece!" Arkadaşı Ece gidene kadar bekledi. Nihayet gözden kaybolmuştu.
Ara yola girdiğinde dünkü kan izlerinin olmadığını ve kanalizasyon kapağının da kapalı olduğunu gördü. Buraya kendisinden başka birinin girip girmediğinden emin olmak istedi. Merakına yenik düşüp etrafını kolaçan ederek kapağı açtı ve içeri atladı. Ama dünkü cesetler yoktu, daha doğrusu düne ait hiçbir şey yoktu. Bomboştu kanalizasyon. Düşünmeye başladı. "Ama dün ben gittikten sonra buraya kim gelip de onca cesedi temizleyip gitti? Böyle bir şey imkansız!" O, böyle düşünedursun birden ayak sesleri duymaya başladı. Hemen karanlıkta saklandı ve etrafı izlemeye başladı. Gelenler, siyah takım elbiseli on kişiydi. Etraflarına baktıktan sonra kanalizasyondan çıkıp kapağı kapattılar. Bir süre öylece hareketsiz kaldı. Ne yapması gerektiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Kararını verdi. Daha da ileri gidercekti.
Kanalizasyonda ilerlerken burnuna gelen kokudan dolayı neredeyse düşüp bayılacaktı. Az kaldığını hissediyordu. Yürüdükçe ayağına ve pantolonunun paçasına iğrenç bir sıvı bulaşıyordu. O sırada çığlık atan insanların seslerini duyduğunda damarlarından kanının çekildiğini hissetti. Hemen fenerini kapattı ve olduğu yerde beklemeye başladı. Ve olanları o anda gördü. Karşısında bir yaratık duruyordu. Ama yaratığın onu görmesi imkansızdı. Birkaç kişiyi demir bir kafese hapsetmiş, istediğini çıkarıp kollarını, bacaklarını koparıyordu. Fışkıran kanlar ortalığı adeta göle çevirmişti. Eli ayağı titriyordu adeta. Öylece kalakaldı...