Burç'un Gözünden
Kapıya yaslandım. Evine dönmek üzere yola koyulmuş olan Mavi'nin sırtını izliyordum. Tek başına yürürken bazen sekerek yürürdü, yine yaptı. O yalnız olduğunu düşündüğü zamanlarda genelde ben onu izliyor olurdum. O bunu bilmezdi. Tamamen tek başınaysa, yani öyle hissediyorsa, şarkı söylemeyi çok severdi. Ama insanların yanındayken, sesinden utandığı için asla şarkı söylemez, mırıldanmaz hatta ritim bile tutmazdı. "Müzikten nefret ediyorum" derdi her zaman. Ama şarkı söylemeye bayıldığını biliyordum. Onlara gittiğimde odasına girmeden önce biraz kapının dışında bekler onu dinlerdim. Sesi melek gibiydi ama öyle olmadığına dair yeminler ederdi. Adı Mavi olmasına rağmen Mavi rengini pek sevdiği söylenemezdi. Genellikle sarı ya da siyah, kalabalığa girmeyeceğinden eminse pembe giymeyi severdi.
Gözle görülemeyecek kadar uzaklaşana kadar orada öyle bekledim. Garip huylarını, telaşlıyken tırnaklarını ısırmasını, ama onları sevdiği için asla koparmamasını, sinirlenince karşısındaki insanın yüzüne bakmadan konuşmasını, çok heyecanlandığında yerinde duramamasını düşünüyordum. Dudağımı ısırıyor, kendimi sıkıyordum. Ben onunla ilgili her detayı ezbere bilirken, o benim hakkımdaki şeyleri nasıl asla göremezdi ?
Tamamen kadrajımdan çıkınca evin kapısını çaldım. "Umarım aptal üvey abilerim evde yoktur" diye mırıldanırken, kapıyı tam da en son görmek istediğim surat açtı. "İti an çomağı hazırla" dedim daha büyük olan, Kaya abim, aka üvey annemin biricik meleği kapıda dikilirken. Gözyaşlarımı tutmaya çalışırken onu itip içeri girdim.
"Seni de görmek güzel küçük şeytan" dedi ellerini iki yana açarak "Saatin farkında mısın canım kardeşim". Canım kardeşim derken dişlerini sıkarak sesinin alaycı çıkmasını sağlamıştı. Onu duymamış gibi yaparak merdivenlere doğru yürüdüm. Ayaklarıma baka baka merdivenleri çıkmaya başlamıştım ki, Lucifer'ın ikinci çocuğu da sahneye girdi. Bana çarparak.
"Önüne bak. Yarasa değilsin sen yolunu bi yerlere çarparak bulmaya çalışmana gerek yok" dedi. En son uğraşmak istediğim şey bu aptal kas yığınlarıydı. "Yarasalar sağa sola çarpmıyor zaten gerzek, o sana özel bir durum" dedim kollarımı birleştirip. Suçlu olanın o olduğunu belli etmek için elindeki telefonu işaret etmeyi ihmal etmedim. "En azından benim konuşacak arkadaşlarım var. Hem de gay olmayan". Dalga geçmeye çalışıyordu aklınca. "Tabi ya, gay olmak beyinsiz olmaktan daha kötü değil mi ?" sesim git gide yükseliyordu.
Daha fazla ona harcayacak vaktim yoktu. Omzumla, onunkine çarparak yanından geçtim ve merdivenleri çıkmaya devam ettim. Her adımım öncekinden daha sertti. Hiç bitmeyecekmiş gibi görünen merdivenleri çıkmayı sonunda bitirdiğimde üvey annemin odamdan çıktığını gördüm. Bu evde bana hiç huzur yok muydu gerçekten? Çocuklarını aşmıştım ama bu seferde karşıma Lucifer'ın ta kendisi çıkmıştı. Kadın hali.
"Ne işin var odamda yine ?" Diye bağırdım. İnsanların özel alanlarına girmeye ve eşyalarını kurcalamaya bayılırdı.
"Tatlım kaşlarını çatma anlın kırışacak". Elini kaşlarımın ortasına doğru götürdü.
Elini ittim "Agh cidden mi ?" kaşlarımı çatmayı bıraktım "Yapmasam iyi olur o zaman, sonuçta sana benzemek istemem". Lafın altında iyice ezilsin diye tek kaşımı havaya kaldırıp, indirdim ve kollarımı bağladım.
"Sadece odanı güzelleştirmeye çalışıyordum" dedi. Yanımdan geçip giderken "Nankör" diye fısıldadığını duydum.
Dışarıdan bakılınca ne kadar da güzel görünüşlü bir eve sahiptik. İçerisi de harika olmalıydı değil mi ? Değildi. Tam bir sirkti. Ucube gösterilerimiz asla bitmezdi. Bilet almak isteyen?
Odama girip kapıyı çarptım. Neden hayatımda her şey bu kadar korkunç gitmek zorundaydı.
Aynanın karşısına geçtim ve kendime baktım. "Okulun popüler kızı Burç", "Burç'un hayatı mükemmel", "Sevgilisi ne kadar yakışıklı", "Vücudu çok güzel, çok zayıf", "Keşke onun gibi olsam"...
Ya, öyle mi ? Demek vücudum mükemmel. Aynanın yanındaki komidindeki çeşit çeşit zayıflama ilacına baktım. Sinirle bir anda çığlık atmaya başladım ve bütün zayıflama haplarını komidinin üzerinden fırlattım. Bütün günlerimi sadece sakız ve sigara ile geçiriyordum. Günde bu haplardan kaç tane içtiğimden insanların haberi var mıydı ?
Benim yerimde olmak mı istiyorlardı ? Elbisemi çıkarıp fırlattım. Karnımın altında, leğen kemiğimin vücudumla bacaklarımı birbirine bağladığı noktadaki jilet izleri ortaya çktı. Bunları da istiyorlar mıydı ?
Demek sevgilim çok yakışıklıydı. Bu insanlar Barut'la bir gün geçirmişler miydi hiç? Aynanın kenarında asılı olan resmimizi sertçe çekip aldım ve yere attım.
Mükemmel bir hayatım mı varmış ? Bir hayatım olduğundan haberim yoktu.
Üvey annemin yatağıma giydirdiği toz pembe çarşaflara döndüm. Yatağın üzerine atladım ve çarşafı kabaca çıkarmaya başladım. En sevdiğim rengin mavi olduğunu kaç kere söylemiştim bu kadına ?
Mavi.
Duraksadım. Yataktan kalktım. Yatağın yanındaki duvarda led ışıklarla süslenmiş, Mavi, ben ve İnanç'ın bir sürü resmi vardı. Elimi resimlerin üzerinde gezdirdim.
Mavi.
Yavaş yavaş yere çöktüm. Sırtımı yatağa yasladım. Göz yaşlarım barajların durduramadığı hoyrat nehirler gibi akarken başımı avuçlarımın arasına aldım.
Mavi.
Hem koşup ona sımsıkı sarılmak istiyordum hem de suratına bir yumruk patlatmak.
Nasıl bu kadar kör olabiliyordu. Bana birinden hoşlandığını söylediğinde kalbimin dakika bin beş yüz kez atmaya başladığını nasıl oluyor da duymuyordu ? Hoşlandığı kişin kadın olduğunu söylediğinde içimde yeşeren umutları " Yanlış söyledim" diyerek nasıl benden çalabiliyordu.
Neden bir kızın bir kızdan hoşlanması korkunç bir şey gibi görünüyordu ? İnsanlar bundan neden tiksiniyor, neden yasaklıyordu? Aşkın nesi bu kadar korkutuyordu onları?
"Keşke bu ülkede doğmasaydım" diye fısıldadım hıçkırıklarımın arasında.
Neden ben normal bir insan değildim ? Neden sadece Barut'la devam edemiyorduk? Onunla birlikte mükemmel görünüyorduk sonuçta. Bütün insanlar böyle diyordu. Okulun en popüler çocuğuyla olduğu için mutlu olan, en büyük derdi sabah hangi renk ruj süreceği olan ve AVM'lerde gezen bir kız olmak neden böyle imkansız geliyordu bana ?
Ben kendimi kabul etsem bile toplum beni asla kabul etmeyecekti.
Zayıflamak için uğraşmalı, diyet yapmalıydım. Güzel olduğumun farkında olmamalı, sürekli kusurlarımdan bahsetmeliydim. Her sabah erken kalkıp ağır makyaj yapmalı, sonra da sadece ruj sürüp çıktım diye yalan söylemeliydim. Gerçek aşkın ne olduğunu bilmemeli, sadece erkeklerin tipine önem vermeliydim. Aptalca kitaplar okumalı, zeki olmamalıydım. Bilgisayar, tamir gibi şeylerden mağara adamları kadar uzak olmalıydım. Maviyi değil pembeyi sevmeliydim. Eğer lisede dışlanmayan, sevilen, normal bir kız olmak istiyorsanız bütün bu kurallara uymalıydınız.
Ama ben bu kurallara uymuyordum. Erkeklerin tipini değil, karakterlerini önemsiyordum, aptal kitaplar yerine sanat tarihi ve şiir okumayı seviyordum, babama arabayı tamir etmesine yardım etmeyi çok seviyor, bilgisayar oyunlarında her zaman abilerimi yeniyordum. Üstelik pembeyi değil Mavi'yi seviyordum.
Onu gerçekten çok seviyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rainbow
Teen FictionMavi ve Burç ; İkisi de asla aşık olmaması gereken insanlara aşık olmuş iki kız. En yakın arkadaşlar. İkisi de, asla karşılık alamayacaklarına eminlerdir. Bu aşklarından vazgeçmeye çalıştıkça ikisi de aşka daha fazla çekilir. Peki bu iki farklı aş...