-2-Due

145 73 121
                                    

Jimin'in hastalığına teşhis konulduktan sonra, odasına siyah perdeler dikmişti Pietra. Carmela'dan hala haber yoktu. Şimdiye kadar çoktan gelmesi gerekirdi çünkü oğlunun hastalığı basit bir hastalık değildi. Bu Pietra ve Montes'i telaşlandırmıştı.

"Dışarı çıkmak istiyorum, Pietra." Jimin çantasına resim defterini sıkıştırmış, göle gitmek istiyordu. Daha doğrusu, yıldız gözlü çocuğu görmek istiyordu. "Olmaz. Güneş batınca çıkarsın, tehlikeli." Kesin bir dille konuştu genç kadın. Bu Jimin'i üzmüştü çünkü yıldız gözlü çocuk hava kararmadan giderdi her zaman. "Ama," Pietre sert bir şekilde baktı miniğe. Bu susmasına yetmişti.

Bir kağıt kopardı çalışma defterinden minik olan. Madem göremeyecekti, o da mektup yazardı.

"Merhaba Jungkook, ben Jimin. Hastalandığım için güneşe çıkamıyorum ancak merak etme geçecek ve iyileşince her şey eskisi gibi olacak. Şimdilik hava kararınca gelebileceğim sadece. Bu iyileşene kadar sürecek. Eğer beni özlersen, hava karardığında sen de gelebilirsin. Oyun oynarız. Kendine dikkat et lütfen, sen de hastalanma."

Mektubu zarfa koyduktan sonra çantasına koydu. Hava kararır kararmaz göle gidecekti.

"Jimin!" Pietra alt kattan sesleniyordu. "Geliyorum!" Merdivenleri hızlıca inerken hala yaraları acıyordu. Pietra'yı gördüğünde elinde bir mektuba dalgınca bakıyor, telaşla soluyordu.

"Jimin, geç otur. Sana bir haberim var." Dediğini yaptı minik olan. "Senin bir kız kardeşin var." Şaşkınlıkla ağzı açılmıştı minik olanın. Pietra hızlıca konuşmaya devam etti. "Annen.. söyleyememiş bize, altı yaşındaymış." Jimin ne tepki vereceğini bilmiyordu. Şaşırmıştı ve annesinin artık neden gelmediğini anlamıştı. "Bir daha gelemeyecekmiş çünkü Kral Elpidio onu takip ettiriyormuş. Yani seni tehlikeye atmak istemiyor. Lütfen anlayışla karşıla." Gözleri dolmuştu miniğin. Bir daha annesini göremeyecek miydi şimdi? Hem de ona bu kadar çok ihtiyacı varken. Bir kız kardeş ya peki? Jimin kıskandı. Annesini paylaşmak istemese de, başını salladı.

Odasına çıkıp ağladı bir süre minik olan. Daha sonra Loreana odasına gelmiş, ağabeyine sarılıp destek olmuştu. "Sıkıldım. Hadi piyano çal bana, ağabey." Loreana sevimli yüz ifadesiyle çekiştirmişti Jimin'i.

İyi çalamasada piyano tuşlarına kendinden emir bir şekilde basıyor, çıkan acemi sesi sunuyordu herkese. İki yıl geçmesine rağmen tam öğrenememişti piyano çalmayı. Öğretmeni hasta olduğu için ayda bir geliyordu zaten.

"Ağabey?" Loreana Jimin'in dalgın olduğunu fark etmişti. "Bir sorun mu var?" Minik kız ağabeyinin alnına düşen sarı saçlarını geriye ittirdi ve elinin tersiyle alnına dokundu, ateşi vardı. "Anne!"

...

Jimin'in ateşi çıkar çıkmaz hekimi çağırmıştı Pietra. Hekim, vücudun güneşten aldığı zararları, ter yoluyla dışarı attığını ve bunun da ateşlenmeye yol açtığını düşünmüştü.

Ateşi saatler sonra düştüğünde, saat gece yarısına gelmişti.

Jimin mektubu da alıp Loreana'yla göle gittiğinde, karanlıktan hiçbir şey görünmüyordu. "Gökyüzündeki yıldızlar aydınlatmıyor karanlığı." Tebessüm etti minik olan. Onun yıldızları en parlak yıldızlardı ve o yıldızlara tutunmak istiyordu Jimin.

Belki de yıldızlar bahaneydi ona tutunmak için.

Elindeki mektubu Jungkook'un sürekli dinlendiği ağacın dibine koymuştu Jimin. "Sence onu tekrar görebilecek miyim, Loreana?" Minik kız düşünmeden başını sallamıştı.

Eve döndüklerinde Pietra ve Montes uyuyordu. İki minik, parmak uçlarında odalarına çıktı kıkırdayarak. Loreana her zaman suç ortağı oluyordu Jimin'in ve bundan şikayetçi değildi. Çok seviyordu ağabeyini. Hatta kendinden çok...

IPOMOEA 'JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin