"Doğru ya, annem." Dedi Jungkook, tebessüm ederken. Annesini düşünmek, onu her zaman mutlu ediyordu. "O beni her zaman sevdi, ne kadar da nankörüm." Yüzündeki belirsiz gülümseme bir türlü gitmiyordu.
Bu sefer de, Jimin'in yüzü düşmüştü.
"Anneler her zaman çocuklarını sever, Jungkook. Ne yapsalar da, haklarını asla ödeyemezsin." O da tebessüm etti. "Annemi çok özledim."
Kendinden bile sakladığı duygularını, Jungkook'a açması onu şaşırtmıştı. Ailesi, onun annesini sildiğini düşünse de, o asla silmemişti. Silemezdi. Sadece kırgındı annesine. Şimdi karşısına çıksa, sıkıca sarılırdı mesela. Gelen gözyaşlarını tutmak istemedi. Ne de olsa maske, onları saklıyordu.
"Ben de özledim." Yükseklikte olan at arabalarına az bir mesafe kalmıştı ve taş yolda, yukarı doğru çıkmak oldukça yorucuydu.
Loreana ve Dino, elindeki gaz lambası ile gittikçe uzaklaşıyordu ve iki genç adamın da gaz lambası yoktu. Gaeta'nın sokaklarında olan yetersiz ışıklandırma yardımcı oluyordu birde.
Gözlerindeki maske, görüşlerini az da olsa engelliyordu ve oldukça rahatsız ediciydi. Jimin ise maskenin verdiği güvenceyle sessizce ağlıyordu. İstemeden burnunu çektiğinde, Jungkook ona döndü.
Ağlayacak kadar özlediğini bilmiyordu. Zaten en son, dün görmemiş miydi annesini?
"Hadi ama Bay Jimin, bir hafta sonra göreceksiniz zaten. Lütfen, ağlamayın."
Ağladığını gizlemek istemedi Jimin. "Haklısın. Hızlı olmamız gerekiyor, çok geride kaldık!" Geride kaldıkları doğruydu fakat, Jimin'in asıl amacı bu konuyu kapatmaktı. Neden başka şeyler hakkında konuşmuyorlardı ki? Jungkook'un kolunu tutarak koşmaya başladı.
Loreana ve Dino'ya yetiştiklerinde gülüyorlardı. Birlikte koşmak bile bir heyecan yaratıyordu onlar için. Nefes nefese, iki sevgiliye yaklaştıklarında, Loreana korkuyla arkasına döndü.
"Ağabey, iyi misin?"
"İyiyim, Lore. Sadece geride kaldığımız için koştuk." Açıklamasını yaptıktan sonra gülümsemişti.
At arabasına bindiklerinde Dino, "Jungkook, evin nerede?" Dediğinde, "Bizim misafirimiz." Diye atıldı Jimin. Bu Jungkook'u rahatlatmıştı.
Yolda giderlerken bir kitapçıya rastlamış, Jimin'in isteğiyle durmuşlardı. Kitaplar, onun arkadaşıydı. Saatin geç olmasına rağmen, hâlâ açık olan kitapçıya girdiklerinde Jimin büyülenmişti.
Yaşlı bir kadın, sallanan sandalyesinde ileri, geri sallanırken bir yandan da elindeki kitabı okuyordu. Kapının açılma sesini duyduğu hâlde, dikkatini bir an olsun bozmadı ve kitabını okumaya devam etti.
Jimin, kitaplarda gözlerini gezdirdiğinde, daha önce okuduğu vampir konulu olan kitaba gözü takıldı. Jungkook'ta o kitabı eline alıp incelemeye başladığında yutkundu.
Kendisi bir vampir değildi, neden telaş yaptığını bile bilmiyordu.
"O kitap güzel değil." Diyerek, Jungkook'un elinden aldı ve yerine koydu.
"Sadece bakıyordum."
Jimin, William Shakespeare'in kitaplarının olduğu bölümde durdu ve incelemeye başladı. Jungkook, kitap okumayı sevse de, vakit bulamadığından dolayı okuyamıyordu.
"Romeo ve Juliet!" Jimin, bulduğu kitapla sevinçle bağırdı.
"Ah, tanrım." Diye isyan etti Jungkook. "Bay Jimin, az önce tiyatrosundan geldik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IPOMOEA 'Jikook
FanfictionJimin'in karanlığını aydınlatan yalnızca, onun gözlerindeki yıldızlardı. Fakat o yıldızlar kaydı birer birer. Gören herkes dilek tuttu. Yanan ise, onlardan başkası değildi. O gece, iki çocuk birlikte uyudu burun buruna. Biri güneşe sahip değildi, bi...