Lütfen sonuna kadar okuyun❣️
"O zaman bana Rigoletto'yu öğret, Jungkook." Küçük olan, Jimin'in tutarsız tavırları karşısında rahatsız hissetmişti. Dengesiz olduğunu zaten ilk günden anlamıştı. İç geçirdi.
"Beğenmediğinizi sanıyordum?" Kaşlarını çatmıştı çünkü gerçekten de dengesiz olduğunu düşünüyordu.
Jimin ne söyleyeceğini, daha doğrusu ne bahane bulacağını düşündü. Jungkook'a annesinden bahsedemezdi ve gittikçe yalanları çoğalıyordu.
"Meşhur olduğunu söyleyince fikrimi değiştirdim. Olamaz mı?" Sondaki ani çıkışı, Jungkook'un sinirlerini daha çok bozmuştu.
"Peki." Sinirlendiği, sakin konuşsa da belli oluyordu ve bu Jimin'in yutkunmasına neden oldu.
"Tuhaf birisiniz." Jungkook aniden itiraf etmişti düşüncelerini. Karşısında ki genç adamın neler hissedeceğini düşünmemişti. Ya da düşünmek istememişti.
"Sen daha tuhafsın!" Sabır diledi Jungkook.
Gergin geçen dakikaların ardından, Jungkook havanın eskisinden daha karanlık olduğunu fark edince pencereye koştu. Hava kararmak üzereydi ve bu onun titremesine neden oldu. Jimin'in sıkıcı olduğunu düşünmüştü fakat bu kadar zaman geçtiğini bile fark edememişti.
"Benim gitmem gerekiyor." Jimin'in cevabını beklemeden çantasına notaların olduğu kağıtları koydu ve kapıya yöneldi.
Adım atmasını engelleyen, koluna uygulanan baskıya baktı hızlıca.
"Tekrar geleceksin değil mi?" Az önce gürleyen adam yerine, kedi gibi sakin bir adamla karşılaşması şaşırtmıştı onu.
Gelecekti elbette, buna mecburdu çünkü.
Ancak karşısında henüz bir kedi varken minik bir oyun oynamak istedi Jungkook, havanın karardığını unutarak.
"Çok kabasınız, gelmeyi düşünmüyorum." Sesini oldukça ciddi tutması, Jimin'i inandırmıştı.
"Özür dilerim! Bir kez daha gitme, yıldız gö-" Kaybetme korkusuyla, düşünmeden konuştu genç adam ve fark edince utançla sustu.
Yıldız gözlü çocukta şaşırmıştı, yüz ifadesinden belli oluyordu.
"Yani demek istediğim, üzgünüm kaba davrandım. Dikkat edeceğim. Piyano çalmayı gerçekten istiyorum, Jungkook."
Yalan, minik bir yalan daha.
Jungkook hiçbir şey demeden kapıya döndüğünde sırtında bir baskı daha hissetti. Jimin arkadan kollarını sarmış, ellerini Jungkook'un karın hizasında birleştirmişti. Yanağını kürek kemiklerine yaslamıştı.
Jungkook, Jimin'in bir sapık olduğunu bile düşündü. Sürekli temas etmesi, gözünden kaçmamıştı. Bundan rahatsızlık duyduğu da söylenemezdi. Aksine, hoşuna gidiyordu.
"Lütfen..." Jimin'in sesi çaresiz çıkıyordu. Ne yapacağını bilemiyordu.
"Geleceğim." Sesinin soğukluğu genç adamı hayal kırıklığına uğratmıştı. Daha sonra, Jimin'in ellerini ayırdı ve hızlıca kapıdan çıktı.
Anlayamıyorum...
Yine hava kararmadan gitmişti yıldız gözlü çocuk. Karanlığı sevmiyordu belki de. Oysa ben de karanlık değil miydim? Ben, karanlıkta yaşamak zorunda olan değil miydim? Onun sevmediği karanlık, benim tek varlığım değil miydi? Ben, karanlık olan değil miydim?
Omuzları düştü Jimin'in. Şu an korktuğu tek şey, yıldız gözlü çocuğu bir daha görememekti.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IPOMOEA 'Jikook
FanfictionJimin'in karanlığını aydınlatan yalnızca, onun gözlerindeki yıldızlardı. Fakat o yıldızlar kaydı birer birer. Gören herkes dilek tuttu. Yanan ise, onlardan başkası değildi. O gece, iki çocuk birlikte uyudu burun buruna. Biri güneşe sahip değildi, bi...