"yoongi seni çok özledim." cılız beden gecenin 4'ünde oturma odasının tam ortasına yere çökmüş ağlarken duyduğu sesle arkasına dönüp sağa sola bakındı.
"hoseok?" ağzından çıkan hıçkırığı tuttuğu sırada tekrar bir ses daha duydu.
"yoongi yardım et."
"sikeyim hoseok yanına geleceğim, neredesin?" ellerini saçına geçirdiği sırada göz yaşları ondan izinsiz firar ediyordu.
"sana gerek kalmadı artık."
"hayır, hayır, hayır. hayır!" en son ki hayırında seslice bağırdı. "bana böyle söylememeni kaç kere daha söylemem gerekiyor."
"ben artık bir ölüyüm yoongi..."
dizlerinin üzerinde otururken söylenen cümleyle sertçe ellerini yere vurdu. boktan hayatında bile hiç bu kadar sesli ve şiddetli ağlamamıştı.
"beni sen..."
"hoseok o cümleyi tamamlarsan..." elleriyle yüzünü kapayıp bir kaç saniye bekledi. "yapma hoseok canım yanıyor!"
tekrar yere koyduğu ellerinin yanına suratını da koyduğunda hoseok sanki karşısındaymış gibi yalvarıyordu.
"beni sen öldürdün yoongi."
"hayır, hayır. hoseok... hayır, yapmadım." ağladığı için farketmeden suratını sertçe halıya sürtüyordu.
iki günde daha da zayıflamış beden ayağa kalkıp masaya içip bıraktığı içki şişelerinden birini alıp duvara doğru fırlattığında, içinden, hoseok'un silüetine gelmemesi için dua ediyordu.
"şimdi de bana içki şişesi fırlatıyorsun, neredeyse karnıma gelecekti."
"lanet olsun seni göremiyorum hoseok. bilerek olmadı özür dilerim." dedi göz yaşlarını koluna silerken.
"beni yaşıyorkende görmüyordun yoongi ama bu sefer sorun değil demeyeceğim."
yoongi saatlerdir oturduğu odadan çıktığında ses hâla uzaklaşmamış aksine 3 yaşındaki bir çocuğun annesini takip ettiği gibi peşinden geliyordu.
"şimdi de benden kaçıyor musun?"
"sen hoseok değilsin. benim meleğim bana böyle bir acı çektirmezdi."
histerik bir gülümseme duyduğunda yoongi kulaklarını kapatıp kafasını bacaklarına kadar eğdi.
"acı mı çekiyorsun?"
"delireceğim."
kafasını kaldırıp karşısındaki aynaya baktığında tam arkasında meleğini gördü yoongi. göz yaşları sanki mümkünmüş gibi daha da hızlı akarken yavaş yavaş aynaya yaklaştı.
kâbuslarından çıkmayan hoseok'un o halini tekrar görüyordu ve bu sefer rüya değildi.
pembe düz tişörtünü cehenneme çeviren sol göğsündeki kan lekeleri... yine tam yoongi'nin onu silahla vurduğu yerdeydi.
zayıf olan arkasını döndüğünde onun gideceğini biliyordu.
bu yüzden kafasını aynaya yaslayıp eliyle hoseok'un yansımasından yüzünü okşamaya başladı.
göz yaşları aynaya bulaşırken ağzından çıkan sıcak buhar hoseok'u flulaştırıyordu.
sağ eliyle önce göz yaşını sildi yoongi ve daha sonra da hoseok'un buharlaşan yansımasına, göğsünün sol tarafındaki kurşun yarasına, parmağıyla ufak bir kalp çizdi.
"neden yoongi? neden yaşarken beni biraz bile sevmedin? eğer bana az bir şey sevgi gösterseydin öldüğüme üzülmezdim."
"hoseok seni seviyorum, seni yaşarkende seviyordum."
"bana seni seviyorum deme lütfen. artık sadece midemi bulandırıyor."
yaslandığı aynadan kafasını kaldırıp yumruğunu sertçe aynaya vurdu. akan göz yaşları hâla kanayan eli için değil, hoseok içindi.
"canım yanıyor hoseok."
"benim de."
yoongi kafasını hoseok'un olduğu yere çevirdiğinde yine ortalıktan kaybolmuştu sevdiği.
"özür dilerim canını yaktığım için." gözyaşları arasından konuştuğunda uzaklaşan adım sesleri duydu. "hayır, hayır gitme! hoseok gitme!"
cevap vermesini umut ederek sessizce nefesini tuttu yoongi. fakat hoseok'la cennet bahçesine dönen evi artık ölümden daha sessiz ve iğrençti.
yürümeye başladığında ayakkabısının altında daha da ezilen ayna parçalarına ve kana baktı.
"özür dilerim hoseok, sadece ben böyle olsun istememiştim."
hei~ tüm bölümler hazır.. paylaşacağım yavaş yavaş.nasıl konuşulur bilmiyorum fazla
bu hikayeyi yazalı bir yıl olmuştur. çekingen biraz, yeni yeni çıkıyor karşınıza.
umarım okuduğunuzda kütüphanenizde değil, özel kütüphanenizde yer eder.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
he only likes me when he's drunk // Sope //
Conto"ah hoseok, sen farklıydın. hasta bir adamı sevecek kadar hastaydın."