yoongi elindeki son mektubu da okuyup kenara koyduğunda kuruyan gözlerini ovuşturdu. ne yapabilirdi ki şu saatten sonra. hayatı boyunca duyarsız bir orospu çocuğuymuşta haberi yokmuş. aptal aptal insanların bedenlerinde aşkı bulmaya çalışırken asıl aşk karşısındaymış yıllardır.
"özür dilerim hoseok. aradığım aşkın oda arkadaşımda olduğunu bilemezdim."
yaklaşık bir aydır evden sadece bir kez çıkmıştı; günleri bu mektupları okuyarak geçmişti.
kısa mektuplardı belki ama etkilerini atlatıp diğerine geçmek kolay değildi.
her bir mektupta kendine olan sevgisi eksi sonsuzun kara deliğine saklanıyor, bir daha gelmemek üzere yoongi'ye bıçak gibi saplanıyordu.
"son bir mektup kaldı yoongi." bir aydır hiç duymadığı sesle tekrar gözleri yanmaya başladı yoongi'nin.
"lütfen, sus." kafasını kaldırmadan konuştu.
"hayır yoongi. öldüğüm günü yazdığım mektubu okumayacak mısın?"
yoongi sertçe kafasını salladı.
"o zaman ben sana okurum yoongi, daha yeni yazdım üstelik."
"hayır dedim sana!" diye bağırdı.
"23.4"
"kes sesini hoseok. soluğunu sikeyim sus. ne istiyorsun benden?"
aldırış etmedi. "ben hoseok, sevdiği adam tarafından sol göğsünden vurulup öldürülen genç adam."
"ben seni öldürmedim!"
"bugün, ben ölmeden bir kaç saat önce, yoongi'nin çok gitmek istediği poligona sonunda gelebildik, çocuk gibi heyecanlıydı. e tabi onu mutlu etmek benim için bir zevkti. her ne kadar poligona girebilmek için kendi isteklerimden vazgeçip para biriktirsemde, gülüşü için değerdi." derin bir nefes aldığında hoseok, yoongi'de gözünden akan yaşı koluna silip yumruklarını sıkmaya devam etti. "yoongi benim asla silaha dokunmayacağımı bildiği için sadece kendine koruma kıyafetleri aldı ve atış yapmak için yerine geçti."
"hoseok lütfen sus, lütfen, lütfen, lütfen..." yongi kafasını bacak arasına sokup kulaklarını tıkasada çok net onu duyabiliyordu.
"1, 2, 3, 4 derken tüm atışlarını yaptı. itiraf etmeliyim, elinde silahla ayrı bir çekici gelmişti gözüme. ona adımladığım sırada elindeki silahı gülerek bana doğrulttu. çocuk gibi çığlık attım, komik değil mi? sonr-" hoseok yoongi'nin çığlığıyla bir kaç saniye duraksayıp anlatmaya devam etti. "sonra 'içi boş korkmana gerek yok' diyip tetiğe bastı yoongi."
"sikeyim, sikeyim, si-ke-yim!" yoongi ayağa kalkıp koşar adımlarla saniyeler içerisinde dış kapıya ulaştığında elini kapı koluna attı. "anahtar deliğine boşaldığım kapı niye açılmıyorsun?!"
hoseok'a ait olduğunu bildiği adım sesleri yoongi'nin kulağına geldiğinde sırtını sertçe kapıya vurdu ve bedeninin yere kaymasına izin verdi.
"inanır mısınız, o hoseok'u tam kalbinden vurdu. genç adam olduğu yere yığılıp sonunda acı çektiği bu hayattan ayrıldı. sonunda yoongi'nin içip içip geldiği geceler başkasının adını sayıklarken öpmeyecekti genç adamı. sonunda acaba bu yıl doğum günümü kutlar mı endişesiyle beklemeyecekti. sonunda sırf yoongi hafifçe tebessüm etsin diye, daha kendisine yetmeyen parayı, biriktirmeye çalışıp aç kalmayacaktı. hikayenin devamını bilmiyorum. tek bildiğim kitapta iyi karakter olmanın yaşamanıza yetmediğiydi." yoongi hıçkırarak ağlıyordu, neredeyse nefesi kesilecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
he only likes me when he's drunk // Sope //
Historia Corta"ah hoseok, sen farklıydın. hasta bir adamı sevecek kadar hastaydın."