Aisha'nın ağzından;
Acaba güneş ne zaman bize yolumuzu gösterecekti. Meleklerin bize sunduğu lütuf dünyamızın üstünü adeta bir kıyafet gibi sarmalar, köy halkının bashettiği gibi bizi korurdu fakat melekler bizi ateşleriyle boğduğundan beri kaybolmuştuk. Ne yapacağımız ve nereye gideceğimiz hakkında hiçbir fikrimiz olmadan savaşın içinde canlarımızı onlara teslim edip, ebediyete gitmiştik ve artık yorulmuştuk. Her ne kadar toplumumuzun topraklarını savunan cesur insanlar olsa dahi ateşin ele geçirdiği bedenlerden farksız demirlerin ardına tıkılıp ölümü özlem duyarak yaşamayı öğrendik. Efsanevi melek ateşinin kurbanı olan kişilere yemin ederim ki özgürlük cam bir küre gibidir ve onun kırılıp parçalanmasına daha fazla tahammül edemeyeceğiz. Gökyüzü isyanını yansıtmak için bize sunduğu her şeyini almıştı. Tarım yerlerimizi ,ne kadar soğuk ve kasvetli olsa dahi bize yuva olan evlerimizi ,kendimizi savunmak icin yaptığımız silahları ele geçirmişti. Şimdi ise Burford' dan sağlıklı çıkan Drew'le bendim bu yüzden bu felaketin asıl nedenini anlamadan yardıma ihtiyacı olanları bulup beraber hareket etmeyi düşünüyoruz.
Drew'e söylemesemde artik o kasabalarda yaşama dair her hangi bir şey bulabileceğimizi hiç sanmıyordum. Maalesef sokaklar gökyüzünün gazabı altında kalmış cesetlerle ,masumların kanı ile lekelenmiş eğitimli askerlerin bıçakları ile dolu olacağını düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Terk edilmiş bir evin çiftliğinden aldığımız atlarla birlikte Burford'un sınırlarını aşmaya çok az bir süre kalmıştı ki ardımızdan gelen çığlıkla birilikte atlar toprağı debelemeye başlamış ve beni yere atıp ufka doğru gözden kaybolması saniyeleri almıştı. Acaba ne zaman bu ölüm kokan yerden gidebilecektik ? Drew de benim gibi çamurun içine düşmüş çaldığımız yamalı, eskimiş kıyafetleri çamurla bütünleştiğinde ağzından çıkan küfür beni bir anlık güldürecekken olduğumuz durumu hatırlayıp kara bulutların üstüme gelmesine izin verdim.Kafami arkaya çevirdiğimde gördüğüm beni adeta olduğum yere çivilemiş ağzımın açılmasına neden olmuştu çünkü bir ağacın dalına asılmış kafasından geçen okla gözünün ferini kaybeden, başından yere damla damla akan kanla, peri
masallarından çıkmış gibi beyaz teni ile bize dünyanın acımasızlığını ve bunu bedeli olan insan zıtlığını en iyi şekilde temsil ediyordu ağaçta cansız bedeni saklanan kadın. Ben daha ne olduğunu anlayamadan kadının arkasından atılan oklarla savaşın sisi ,ona eşlik eden zafer bağırışları tamamen her şeyimizi kaybettiğimizin kanıtı oldu. Artik her anımızı, her yaşanmışlığımızı ,her gülüşümüzü, deneyimlerimizi,ailelerimizi kaybettiğimizi kesin olarak anlamıştımm. Ama en önemlisi olan özgürlük bir kuş gibi elimizden uçup gitmişti.Koşarken ayaklarım taşlara takılıp yere her duşüşümde, onların adımlarıyla sallanan yer sanki ortadan ikiye ayrılmak icin savaş veriyor aynı kendisiyle kavga eden bir insanmış gibi parçalanmaya hazır bir duruşu vardı. Drew benden uzakta ağaçların arasında sınıra demir tellerin ardına ulaşmak nedeniyle canını kurtarma pahasına önüne çıkanları yok ediyordu.Bense ağaçların dallarına çarpıyor toprak zemine yıkılıp kalmamak için kendimi zorlayışlarım hayat mücadelemin olanaklarını kullanmamı sağlıyor. Tellerle arama sadece bir kaç santim kala önüme atlayan yaratık beni olduğum konumdan öteye firlatmaya yetecek nitelikteydi. İhtiyaslı bir biçimde avına yaklaşıyor pençelerini toprağa sürterek yerde çukur açıyordu. Kambur sırtından dışarıya doğru çıkan sivri iğneler vardı ve benim öldürmek icin atak yaptığında anladım aslında yaşadığımız falan yoktu bir bilinmezliğin içinde kaybolmuş fırtınayla boğuşmaktan kaçmaya çalıştığımız hayatı ve ben fırtınaya kendimi sunmaktan kaçınmıyordum aksine ölüme ruhumu teslim ediyordum.Meleknaz Emiroğlu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP RUHLAR
FantasySaklıydı tüm dünya saklıydı... Karanlık gökyüzü umutlarımız gibi yok olmaya mahkumdu ...