2. Bölüm

56 1 0
                                    


Hülya

Helikopter, kızın düştüğü yeri bile görmeme fırsat vermeden uzaklaştı oradan. O ise karşımda oturmuş beni inceliyordu. Gözlerindeki ruhsuzluk içimdeki öfkeyi daha da alevlendiriyordu.

Baktığı yere baktım; ellerim, titriyordu. Yaklaştı ve titrek ellerimi avuçlarının arasına aldı, yavaşça kaldırıp öptü. Her hareketini beni dikkatlice gözlemleyerek, yavaş yavaş yapıyordu. Ellerimi geri dizlerimin üzerine bıraktığında dikkatlice arkasına yaslandı. Göz kırptı. Midemi bulandırmıştı.

"Bana güven." dedi.

Lanet olsun ki sesi her zamanki gibi güven ve huzur vericiydi. Ondan bu kadar nefret ediyor olmam ve bu kadar ayrılamıyor olmam hoşuna mı gidiyordu merak ediyordum. Az önce kendi ellerimle bir insanı öldürme teşebbüsünde bulunmuştum. O paraşütü çekip çekmeyeceğini, yere çakılıp çakılmayacağını bilmeden... Sadece onu itmiştim. Bana bunu karşımda kibirli bir şekilde oturan ve bakışlarını bir saniye olsun gözlerimin irisinden ayırmayan bu adamın emri yaptırmıştı.

Genç kızın elini plastiğe sıkı sıkı tuttururkenki hali aklıma geldi. Gözlerim doldu kızın ölmemesini umdum sadece.

*


Piste indik. Kapımı centilmence açtı. Hızlıca indim, onu beklemeden binaya kadar yürüdüm ve dönen kapıdan geçtim. Arkamdan yavaş yavaş üslubunu bozmadan geldiğine emindim. O hep böyleydi, rahattı. Şuan gözlüklerini takmış, ceketini düzeltmiş, boynunu sağa sola yatırmış onu beklemeyişimi sorguluyordu; emindim. Onu çok iyi tanıyordum, yaklaşık 6 yıldır. Koskoca 6 yıl.

Onu ilk gördüğümde üniversitedeydim:

Hukuk fakültesi binasına girerken ders veren doçent hocamı, yanında bir grup takım elbiseli adamla köşeye sıkıştırmıştı. Olayların nasıl gelişeceğini merakla izlerken koskoca doçentin boğazına yapışmış kulağına tıslarcasına bir şeyler konuşuyordu. Bir anda beni farkedip dönmüştü. Korkmuştum, gözlerini benden ayırmamıştı.

O koyu kahverengi gözleri işte o günden itibaren hiçbir zaman unutmadım. Hep hayatımın içinde bir yerdeydi o gözler.

Gözlerinin etkisinden sıyrılmak zor olmuştu. Ama bir hukuk öğrencisi olarak burdan öylece kaçıp bu olayı bir kenara atamayacağımı biliyordum. Planım koşup güvenliği çağırmaktı başlangıçta. Ancak güvenlikten çok uzak olduğumuzu farketmiştim. Gözleri hala üzerimdeydi. Hocam bana doğru baktı.

"Git." diyebildi zar zor.

Arkadaşlarına bakış attı beni göstererek. Bana doğru bir adam gelirken çantamı açıp çabucak biber gazını çıkardım. Adam daha da yaklaştığında, bir adım da ben ona doğru attım. Şaşırdı ama adımlarına devam etti. Yanıma ulaştığında biber gazını sıktım yüzüne. Adam elleriyle gözünü kapatıp acıyla bağırdı. İşlerine dönen diğer adamlar ve o birden bize doğru baktı. Kaşları çatılmıştı. Arkadaşlarına bir şeyler mırıldandı. O esnada onlara bakmayı kesip acıyla kıvranan adamın belindeki silahı çekip aldım. Onlara doğru yaklaşırken "Bırakın!" dedim. Sesimin nasıl çıktığına dair hiçbir fikrim yoktu. Ben bir savcı olacaktım ve bunu yapmalıydım diye düşünüyordum. Bana tek cesaret veren buydu. O gülmeye başlamıştı. Kahkahalarla gülüyordu. El işareti yaptı ve arkadaşları da gülmeye başladı.

"Hadi hocacığını rahat bırakalım yoksa bize ateş eder." dedi ve tekrar güldü. Aniden sustu. Bana doğru yaklaştı.

Sağı solu belli olmayan bir tip olduğunu o zaman anlamıştım.

"Dur!" Diye bağırdım sesim yanlışlıkla cırıltı gibi çıktı. Gülümsedi. Cırıltıma gülümsemişti! Dibime girdi gözlerimin içine dikkatlice baktı sonra yüzümü incelemeye koyuldu.

"Vururum seni uzaklaş!" diye bağırdım. (Bağıramadı)

Aniden kolumu tutup burktu döndürüp beni yere fırlattı. Elimdeki silahı unutmuş muydu? Tetiğe bastım yerde olduğumu umursamayarak. İsabet etmedi, hızla bir daha bastım adamların silahlarına sarılmasına fırsat vermeden. Bir inilti çıktı dudaklarından. Silah sesini duyanlar buraya uçuşacaktı.

Adamlardan biri bana sıkmak üzereyken "Geliyorlar, gidelim!" dedi bir başkası. Bir diğeri ise onun omzuna girdi. Giderlerken son bir kez bana baktı. Çok sinirliydi, benden böyle bir şey beklemediği kesindi. Benim gibi güçsüz bir kızdan kurşun yemişti hem de yanında onca adamı varken.

Hocam baygın yerdeydi. İnsanlar doluşmaya başlamıştı.

Onunla ilk bu şekilde tanışmıştım işte. Kısacası başıma bela almıştım. Güzel bir bela...

Arabaya binip gidecekken adamı beni durdurdu arkamı döndüğümde o geliyordu. Yine yavaş sakin ve unutulması mümkün olmayan o kokusunu saçarak. Gelmesini beklemek başlarda sinir bozucu olsa da artık alışmıştım o gelene kadar dünya durur. Bu böyledir. Yaklaştığında döndüm ve arabanın kapısını açılmayacağını bildiğim halde açmaya zorladım.

Omzumdan tutup beni kendine çevirdi yine o günkü gözlerle baktı bana. "Sadece görevin bir parçasıydı sana her zaman birilerinin ölümüne neden olan görevler vermiyorum." dedi.

Bana açıklama yapıyordu, bu sadece bana özeldi. Etrafındaki kimseye açıklama yapmazdı bu adam. Ne yaptıysa onun bir bildiği vardır açıklamasına ihtiyaç yoktur. Ama durum bende bambaşkaydı. Açıklama yapar hatta beni ikna ederdi yeri gelir yaptığı şeyin doğru olduğuna. Bizim ilişkimiz böyleydi birbirimize hayatlarımızda çok farklı yerler verirdik aynı zamanda sürdürürken.

K A Y I PHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin