Hülya
Çoktan her şey normale dönmüştü. Sanki Mehtap ölmemiş, Rüya ve diğerleri hiç hayatımıza girmemiş gibiydi. Ben de, o da normal hayatlarımıza geri dönmüştük.
Atakan'ın ölümden döndüğü o günden beri hiçbirinden haber alamamıştım. İletişime de geçmek istememiştim çünkü bundan Tuğrul'un haberi olabilirdi.
Tamam tamam doğru söylüyorum. Aramadan durabilir miyim hiç? Olaydan sonra yalnızca bir kere aramıştım onda da açan olmamıştı.
Günlük hayatımda sadece dört duvar arasında tıkılıp kalmıyordum tabiki. Ufak tefek davalarına yardım ediyordum Tuğrul'un. Boşu boşuna beş yıl hukuk okumuş değildim anlayacağınız. Bazen gerçekten işe yaradığım olmuyor değildi. Bugün daha önceden ertelenen bir duruşmanın ön hazırlığını yapmam gerekiyordu mesela.
Yeni uyanmıştım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım ve odama geri döndüm. Zümrüt yeşili, askılı, dar kesim elbisemi giyindim; saçıma düzenli bir topuz kondurdum. Hafifçe makyaj yapıp topuklu ayakkabılarımı giydim. Evet evin içinde olmazsa olmazımdır(!)
Merdivenlerden inerken aşağıya göz gezdirdim. Mükemmel bir masa ve Tuğrul beni bekliyorlardı. Ben inene kadar ara ara saatini kontrol etti. Masaya yürürken de dik dik baktı.
"Her sabah böyle mi olucak?"
"Her sabah aynı soruyu mu soracaksın?"
"Alarm diye bir sistemin icadı çoktan oldu diye biliyordum."
"Olduysa oldu. Benim biyolojik saatim bu. Napabilirim?"
"O zaman o saçma biyolojik saatini bana uyarla."
"Hı hı canım. Afiyet olsun."
Gözlerini devirdi. Bir baykuşun gözlerini andırıyordu. Gülümsemeden edemedim. Sormasın diye de konu açtım.
"Bugün çalışmamı yapar sana sunarım. Ne dersin?"
Çoktan yemeğe başlamıştı. Özenle kestiği omlet dilimini ağzına attı. Yavaş yavaş çiğnedi. Bu sefer de ağzı tatlı bir tavşan gibi öne geri geliyordu. Bu benzetmeden haberi olsa hiç hoşlanmazdı eminim. Ama benziyordu işte. İçimden kahkaha attım.
Sorum mu? Sorum havada asılı kalmıştı. Onu geri alıp yuttum. Artık ağzını mı bitirir, kahvaltısını mı bitirir onun keyfini beklerdik soruma cevap almak için.
Sunumumu onunla paylaşmayı dört gözle bekliyordum. Bir an önce kahvaltı yapıp odama çıkmayı planladım. Bir peynir dilimi daha ağzıma atıp kalktım.
"Hayırdır?" dedi ağzı doluyken.
"Doydum. Hem hazırlık yapacağım. Evdesin ne de olsa uğurlamay-"
"Hayır değilim. Çıkacağım şimdi."
Başına dikildim. Bugün çıkmayacağını söylemişti. Neden plan değiştirdi ki bu şimdi?
"Asıl sana hayırdır?"
Soruma karşılık güldü. Peçeteyle dudaklarının kenarını sildi. Ah ne kibar bir beyefendi(!) Karıncayı bile incitemez(!)
Ayağa kalktı. Bir adım gerilememe neden olmuştu. Kabanını almaya askılığa gitti. Ben ise hala dik dik bakıyordum. "Noluyor nereye?"
"Ne o beni mi özleyeceksin?"
"Ben kaç yaşındayım haberin var mı senin? Ne özlemesi?"
Tek başına kabanını giyerken kaçamak bir bakış attı. "Gel" dedi sakince. Boğazımı temizleyip yavaş yavaş gittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
K A Y I P
ActionNedenini bilmediğim bir şekilde kocaman aynı zamanda bomboş bu dağların arasına terkedilmiştim. Kimsesiz... Sırtımda bir çanta erzak.. Birileri beni öldürmek isterken birileri de yaşatmak istemiş.Kim bu birileri? Hangi oyunun içindeki hangi kurbandı...