|Bölüm 4|

93 14 130
                                    

İLK DÖRT BÖLÜMDE KARAKTERLERİMİZİ AZ ÇOK TANIDIĞINIZI DÜŞÜNÜYORUZ, O ZAMAN OLAYLARA GEÇSEK Mİ ARTIK?

OKUMA TARİHLERİ <3

---

"Kız," kolumu çimdikleyen teyzeme ters bir bakış atıp  'Teyzemi getirme amacın ne sayın gerizekalı?' bakışlarımı Eylül'e çevirdim. Şuna bak şuna bir de best friend forever olacaktık, kınıyorum. Teyzem rahat durmayıp ona dönmem için kolumu tekrar çimdikledi. Reflekse kolumu kendime çekip çimdiklediği yeri ovalarken, dirseğinin iç kısmından bileğine düşmüş olan sosyete pazarından aldığı çakma deri çantasını tekrar yerine koydu. 

"Sen beni delirtmek mi istiyorsun?" boş olan elini yumruk yapıp dişleri arasına götürdü. "Ah şimdi dışarıda olmayacaktık varya, senin o saçını başını bir güzel yolacaktım." Teyzem 'kızını dövmeyen dizini döver' başlığı altında söylenmelerine devam ederken dudaklarımı 'kurtar beni Leveent!' dercesine büzüp başımı yana yatırdım. Normalde Eylül haricinde kimse benim bakışlarımdan ne demek istediğimi anlamazken Levent yardım çağrımı duymuş ve teyzemi şekerli kahve alma bahanesiyle bizden uzaklaştırmıştı. 

Teyzemin gitmesinin hemen ardından derin bir oluk çekip kalktığım sandalyeme tekrar oturdum. Kafamı kaldırıp Eylül'e baktığımda gördüğüm manzara küsmüş bir kız çocuğundan farksız sayılmazdı. Kollar göğüste birleştirilmiş, dudak hafif büzülmüş, kaşlar olabildiğince çatılmış ve başı hafif öne eğik bir biçimde bana bakıyordu. Sanki markette benden abur-cubur istemiş ama ona bir bahane bulup almamışım gibi. 

Kaşlarım havalanıp şaşkınlıkla onun bu hal ve tavrını izlerken ona baktığımı görünce kafasını sola çevirdi ve bana bakmayı kesti. Ona gözlerimi devirip "çocuk," diye mırıldandım. Hemen ardından pozisyonunu düzeltip küçük kız çocuğu modundan kurtuldu ve  yan masadan kendine bir sandalye çekip karşıma oturdu.

"Ben miyim çocuk? Günlerdir hatta haftalardır sana ulaşmaya çalışıyorum! Bir yerlerde öldün mü kaldın mı diye düşünmeye başlarken pat Levent arıyor ve bana Savaş'ın yaşadığını seninde günlerdir onun yanında olduğunu söylüyor. En önemlisi bu süreçte prensesimiz beni merak ederler mi, endişelenirler mi diye düşünmeden bize bir mesaj bile atmıyor. Çocuk olan sensin, Sıla. Sorumsuz ve bencil bir çocuk!" 

Eylül, her zaman için mantığını kullanan, zeki ve bana dediklerinin tam aksine sorumluluğunu bilen bir kadındı.  Dediklerini sadece bu olay için haklı bulup kendimi affettirmek adına yalakalık yapmaya başlayacaktım ki yine yüz ifademden anlamış olmalı ki elini dur dercesine havaya kaldırıp "sakın yalakalık yapayım deme, bu sefer o kadar kolay kurtulamazsın." diye tısladı dişlerinin arasından.  "Eylül," bakışları bana dönünce ellerimle dişlerini gösterdim. 

"Ne?" tekrar aynı şekilde dişlerini gösterdiğimde zaten bozulmuş sinirlerini biraz daha bozduğumu farkettim. "Söylesene kızım, ne geveleyip duruyorsun!"  Masada ki peçetelikten bir peçete alıp top yapmamın hemen ardından ona fırlattım. "İnsan içindeyiz gerizekalı,  bağırmasana." Kaşlarını hafifte olsa düzelmişti.  "Dişinde biber kalmış." Kaşları tekrar çatıldığında diliyle dişindeki biberi almaya çalıştı. "Gitti mi?" Millet anlamasın diye bana gülümsüyormuş gibi yapıp dişlerini gösterdi. Milli taktiğimiz. Aslında gitmiş olmasına rağmen biraz eğlenmek amaçlı kaşlarımı hayır dercesine havaya kaldırdım. Milli pisliğimiz. "Yok, sağ tarafta." Dilini işaret ettiğim yerde gezdirirken elimi  park eden bir araca yardım edercesine havaya kaldırıp onu yönlendirmeye başladım. "Biraz sol yap," dediğimi yapınca devam ettim. "Dur dur çok gittin, biraz sağ. Şimdi de biraz aşağıya. Ay vazgeçtim yukarıya!" Dalga geçtiğimi anladığında gözlerini kıstı. Ona şirince gülümseyip ellerimi ben masumum dercesine havaya kaldırdım.  Benimle konuşmak yerine kollarını baştaki gibi göğsünde kavuşturup etrafına bakmaya başladı. Bu Eylül-ü Lügatit' de 'benimle muhattap olma.' demekti. 'Çocuk.' demiş miydim?

SILAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin