Ne diyordu Sezen Aksu; "Bir boşluk ki asla bitmeyecek. Her şey bir anda anlamsız gelecek işte biz o gün tükeneceğiz."
Savaş gittikten sonra bittim sandım. Tükendim, ben de onunla birlikte öldüm sandım. Tam da Sezen Aksu'nun dediği gibi her şey bir anda anlamsız gelmeye başladı. Sanki ben dünyaya onunla anlam bulmak için gelmişim de o yokken eksikmişim gibiydi.
İlk başlarda çok zordu. Özlüyordum, onunla olmaya o kadar alışmıştım ki onsuz nasıl yaşanır bilmiyordum. Defalarca intahara kalkıştım. Sonra yavaş yavaş gün geçtikçe önce yokluğuna alıştım. Ardından onsuz yaşamayı öğrendim. Hepsi zamanla oldu. Bu yüzden derler ki; zaman her şeyin ilacıdır. Gerçekten de zaman her şeyin ilacıydı başlarda. Peki ya şimdi?
Bunca yıllık ayrılıkta aramıza giren değil miydi zaman? Onu yavaş yavaş aklımdan silen değil miydi zaman? Aramıza mesafeleri getiren değil miydi zaman? Bizi iyileştirdiğini düşündüğümüz anda aslında acımıza acı katıp geri veren değil miydi zaman?Terleyen avuçlarımı pantolonuma silip yavaşça araladım kapıyı. Araladığım yerden kafamı sokup içeri baktığımda Savaş'ın oturur pozisyonda duvarı izlediğini gördüm. Öyle dalmıştı ki beni fark etmemişti bile.
Uyanalı neredeyse dört gün oluyordu. Dört gündür polisler ifade almak üzere geliyor fakat Savaş tarafından geri gönderiliyorlardı.
Tamamen içeri girip kapıyı kapattığımda çıkan sesle irkilip bana baktı. Bir kaç saniye sessizce birbirimize bakmamızın ardından ne yapacağımı bilemeyip arkamı döndüm.
Ne? Şu an tamamen saçmaladığımın farkında mıydım acaba? Saçmaladığımı fark etmemin hemen ardından tekrar Savaş'a döndüm. Yüzündeki gülümsemesi ben ona döner dönmez silinmişti. Kendimi sakin tutmaya çalışarak boğazımı temizlememin hemen ardından konuşmaya başladım.
"Şey ben bir şeye ihtiyacın var mı diye bakmaya gelmiştim ama-"
"Otursana." Yutkunup kafamı olumlu anlamda salladım ve köşede duran sandalyeyi yatağın yanına çekip oturdum. "Nasılsın?" Dedi titreyen sesiyle. Fakat bakışları buna rağmen buz gibiydi.
"İyi. İyiyim yani. Sen nasılsın?"
Gülümsedi. "Biraz ağrılarım oluyor sadece."Başımı sallayıp sustum. O kadar yabancıydık ki birbirimize artık konuşacak bir şeyimiz bile yoktu. Oysa önceden susmayı bilmezdik birlikteyken. Aradan geçen birkaç dakikanın ardından kapının açılması ile doktor ve yanında ki hemşire içeri girdi. "Savaş Bey, bugün kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"
"Ağrılarım dışında iyiyim." O sırada hemşire Savaş'ın kolunda ki seruma bir şey enjekte ediyordu. Savaş'ın düşmanlarının olduğunu hatırlayarak aniden ayağa kalktım fakat bu tüm gözlerin bana dönmesine sebebiyet vermişti. Odada ki herkesle tek tek bakışıp hemşireye döndüm. "O nedir?"
Hemşire endişemi anlamış olacak ki bana ılımlı bir ses tonuyla yanıt verdi. "Endişelenecek bir şey yok yalnızca ağrı kesici."
"Kız arkadaşınız sizin için oldukça endişeleniyor Savaş Bey. Kendinize dikkat etmelisiniz."
Savaş beklemediğim bir tepki vererek güldü. "Ederim."
Doktor ve hemşire çıktığında odada yine bir sessizlik hakimdi. Ayağa kalkıp pencereye ilerledim. Stor perdeyi açıp aşağıya bakmaya başladım. Hava yavaş yavaş kararıyordu.
Savaş'ın derince iç çekmesinin hemen ardından sesi doldurdu kulaklarımı. "Sormayacak mısın?"
Kaşlarımı çatıp ona döndüm. "Neyi?"Çıkmış sakallarını sıvazlayıp bakışlarını benden ayırdı. "Bunca yıl nerede olduğumu?"
Tekrar pencereden bakmaya başladım. "Hayır, sormayacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SILA
Teen Fiction"Tüm insanlar katildir aslında." dedi. Cebinden çıkardığı sigara paketinden bir dal çıkarıp ince dudakları arasında sıkıştırdı. Çakmağıyla sigarasının ucunu yakıp içine çektiği nefesle sigara yavaş yavaş küle dönmeye başladı. Tıpkı hayatımız gibi...