Yatağımda yatıyordum. Nedensiz yere üşüdüğüm için yorgana sarılmıştım ve altına girmiş Miami'nin sıcak güneşinden kaçıyordum. Babamın bakışları aklımdan çıkmıyordu ve her dakika başı ağlamaya başlıyordum.
Birkaç kere odama annem ve Alex uğrasada beni odamdan çıkarma çabaları bir işe yaramamıştı. Hala odamdaydım ve kalbimde büyük bir acı hissediyordum.
Derin bir nefes alıp yorganın altından başımı çıkardım. Gözlerim kısıldı. Bir süre gün ışığına alışmaya çalıştım.
Sonunda alıştığımda somurtarak yataktan doğruldum. Saat ikiye geliyordu. Babamlar büyük ihtimalle gitmişlerdi. Bir daha babamın yüzüne nasıl bakacağımı bilemiyordum. Abartmıyorum! Ben küçüklüğümden beri babama çok düşkünüm ve babamın o bakışları beni çok kötü etkiledi. İlk defa babamı öyle kızgın ve hayal kırıklığına uğramış görmüştüm. Bana karşı...
Dün akşam bütün gece annemin babama bağrışlarını dinlemiştim. Annemin benim tarafımda olması güzeldi.
Bütün bunların nedeni Andrea'ydı. O çocuktan nefret etmeye başlamıştım. Ciddi anlamda sinirlerimi bozuyordu artık. O piç yüzünden babamla aram bozulmuştu. Onun yüzünden ilk defa babama yalan söylemiştim. Peki neden yapmıştım tüm bunları? Neden ona karşı bir çekim varmış gibi hissediyordum? Olmamalıydı. Yanlıştı. Okuduğum kitaplar gibi kötü çocuğa aşık olmak istemiyordum. Ben eski hayatımı istiyordum. Onunla tanışmadan önceki hayatımı.
Sinirle nefesimi dışarıya verdim ve sakinleşmeye çalıştım. Üzerimi değiştirip odamdan çıktım. Merdivenlerden inerken kan torbasıyla salona doğru yürüyen Alex'i görünce gözlerim parıldadı. Acıkmıştım. Ne zamandır kan içmiyordum ben?
Alex beni görünce elindeki kanı işmeyi bıraktı. ''Nihayet çıkabildin odandan.''
Bir şey söylemeden kapıya yönelince ''Nereye?'' diye sordu. Ayakkabılarımı giydim ve ona bakmadan yanıtladım. ''Jessie ile buluşacağım. Yemek için beni beklemeyin. Geç gelerim.''
Soğuk çıkan sesime ben bile hayran kalmıştım. Evden çıktım ve yürümeye başladım. Şortumun cebine ellerimi soktum. Jessie'ye gidemezdim. Zaten onunda morali bozuktu ve benimki de eklenirsen iyice drama bağlardık. Fred ile arasında tam olarak ne geçtiğini öğrenmem lazımdı ama daha sonra.
Duruşumu dikleştirdim ve bugünün hafta sonu olduğunu kendime hatırlattım. Tadını çıkarmalıydım. Yolda yürürken karşıdan bir grup insanın geldiğini gördüm. Üç kişiydiler ve ortadaki bir şey söyleyince hepsi gülmeye başlamıştı.
Onları izlemeye dalmıştım ki benim solumda olan çocuk bana çarpınca taze kan kokusunu aldım. Yüzümde istemsizce bir gülümseme oluştu. ''Pardon.''
Sesiyle yummuş olduğum gözlerimi açtım. Yanındaki iki arkadaşı da durmuş ve beni süzmeye başlamışlardı. Kanlarının kokusu iştahımı kabartırken yutkundum ve zoraki bir şekilde gülümsedim. ''Önemli değil.''
Arkamı dönüp oradan uzaklaşmaya başladım hızlıca. Acilen gönüllü bulmam lazımdı. Yoksa birini öldürebilirdim.
Babamla gittiğimiz gönüllü insanların çalıştığı yer geldi aklıma. Yanımdan geçen taksiyi hızla durdurdum ve bindim. Taksici zenci orta yaşlı bir adamdı. Saçları yeni yeni beyazlıyordu. ''Nereye gidiyoruz?'
Derin bir nefes alıp camdan dışarıya bakmaya başladım. ''Blackattack caddesine.''
Sorsını yanıtladığım gibi araba haraket etmeye başladı. Dışarıyı izlemeye başlamıştım. Şuan kendimi nedensiz yere yalnız hissediyordum. Yanımda birine ihtiyacım vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANLI GÜL (DB 2)
वैंपायरDibe Batmış serisinin ikinci kitabıdır... Burunlarımız birbirine değerken ''Sana yaptığım etkiye bir bak. Nefesini kesiyorum. Bunu sevdim.'' dedi dudaklarını yalayarak. İstemsizce gözlerim dudaklarına kayınca titreyerek nefesimi dışarıya bıraktım. N...