"Senden çok özürdilerim soo-young.O gün gerçekten.. O ben değildim. Çok bencilce belki ama, lütfen o günü unut."
"Sen-"
"Sözümü kesme"
Derin bir nefes aldıktan sonra devam etti.
"O gün' e kadar içimde kötü bir şey olacak hissi vardı. Bana nerelerdesin diye sorduğunda ise psikologtan, bir kaç uzmanın yanına oradan da evime gidiyordum. Bunu sana söylemeyecektim fakat zaten beni görmüşsün..."
Gözlerini yumdu ve biraz düşündü.
"S-"
"Sözümü kesme, cümlelerimi toparlıyorum."
Kafamı ellerime indirdim ve konuşmasını bekledim.
"Senin canından bir parça almış olabilirim. Sen de benim annemi almıştın? Herneyse şu an saçmalıyorum. Çok özürdilerim. Kendime hakim olamadım, senin gibi. Aslında burada sen de suçsuzsun ben de. Ben senin abini öldürmedim. Yemin ederim. Bir kaç mafya ile aramda olan şey yüzünden oldu. Sana anlatayım."
"Yalan dinlemek istemiyorum!"
"NEYİN YALANINDAN BAHSEDİYORSUN?!!!"
Kendini sakinleştirmek istermişcesine gözlerini sımsıkı kapattı.
"Neden ölümü için beni suçluyorsun? Herhangi bir kanıtın var mı? Söyle ben de izleyeyim ben de suçlu olduğumu göreyim."
Aslında haklıydı. Neden onu suçladım ki? Sebebini bile unuttum.
"Herneyse olay şöyle soo-young, dinle. Babam holding sahibi olduğu için bir mafya çetesine kurban gitti. Olayı da, ben temizlemeye çalıştım. Fakat o gün abinin de çatışmaya gireceğinden haberim yoktu. Ben anlaşma yapmak için gitmiştim oraya. Elimdeki kağıtlarla ilerdeki masaya ilerledim ve orada oturan üç bunak ile iki genç vardı. Ne olduysa gençlerden biri silahını çıkardı ve ateş saçmaya başladı. Bir şekilde oradan çıktım fakat çıkarken abinin yaralandığını gördüm. Telaşla yanına gidip onu çıkışa kadar taşımaya çalıştım. Fakat o sırada abinin kafasına ateş ettiler. O g-gün orada, sırtımda son nefesini verdi. Bana "Soo-young'u ne olursa olsun koru" dedi."
Gözyaşlarım çoktan akmaya başlamıştı. Yavaşça yüzüme yaklaştı. Elini nazikçe yanağıma koydu ve baş parmaklarıyla süzülen gözyaşlarımı sildi.
"A-ağlama"
Dedi titrek sesiyle. Onun bu hareketiyle gözyaşlarım çoğaldı.
"S-senden nef-ret ediyorum kim-s*hıck*"
Hıçkırıklarım ağzımdan firar ederken bir anda ona sarıldım. Başta afallasa da o da bana sarıldı.
"Sen-den ölesiye n-nefret ediyorum kim seok-j-jin"
"O zaman neden hala benimlesin?"
"Sus, çünkü kendimi avutmaya ihtiyacım var."
Biraz daha sarıldıktan sonra devam ettim.
"Sus, çünkü bu sarılmaya ihtiyacım var"
"Sarıl istediğin kadar.Ben buradayım güzelim."
Kısa boyumdan dolayı yüzüm boynuna denk gelirken derin bir nefes aldım. Seviyordum işte. Hayır nefret etmem gerekiyordu ondan. Sadece bir seferlik olsa da onu hisset soo-young...
Keşke kitaplardaki gibi gün batımı olsaydı.. etraf turuncu güneş ile sarhoş olsa, pembe bulutlar ile mutluluğunuz mühürlense.
"Senden nefret ediyorum Kim seokjin"
"Senin nefretini seviyorum Yun Soo-young."
O anda elleri yanaklarımı kavradı ve yavaşça yüzüne yaklaştırdı. Yavaş ve masum öpücük verdi alnıma. Kendimi arınmış gibi hissettim o an. Sanki tüm dertlerim benden uzaklaştı. Vücudum uyuştu ve ellerim terlemeye başladı. Kalbimde sanki olabilecekmiş gibi daha da hızlı atmaya başladı.
"Benden sonsuza kadar nefret et olur mu soo-young?"
"Senden sonsuza kadar nefret ediyorum Kim seokjin"
.
.
.
Bölüm sonu:
.
.
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
사랑해- Kim Seokjin- Tamamlandı✓
Fanfiction"Sen beni sevdiğini söylerken, ben bulutların üstünde yürüyordum. Üzgünüm, fakat artık çok geç..."