Evden gelen sesleri duyunca koşarak içeri girdim. Babam annemle yüksek sesle konuşuyordu.
“Kevser’e söyle bana bir daha peçe lafını açmasın yoksa senden çıkar acısı haberin olsun”
Annemi böyle tehdit etmesinden nefret ediyordum. İstediğim okula gönderilmemiştim. Kazandığıma gönderilmemiştim. Küçüklüğümden beri nefret ettiğim bir adamla aynı evde ona “baba” diyerek yaşamak zorundaydım. O anneme karşı çok ama çok nankördü. Dedemi hiç kimse kabul etmezken annem dedemi yanına almış ona bakıyordu. Eve gelen misafirin haddi hesabı olmazdı. Hatta öyle ki misafirden dolayı mutfaktan bile çıkamazdım. Babamı bir gün bile mahçup etmedi kimseye. Üzerimdeki bu kara bulutları kaldırıp içeri girdim.
“N’oluyor burda?”
Annemin yine başı eğik babamı dinliyordu.
“Bak Kevser, sipariş ettiğin peçeyi yırtıp attım. Sana yemin ediyorum giydiklerini üzerinde yakarım. Peçe falan takmıyorsun!”
Hep böyleydi. Otoriter olmaya çalışırken insanlıktan çıkıyordu. Bize hayatı zindan eden bu tarafı, kimsenin bilmediği ve benim defalarca yakaladığım diğer şeylere bakılırsa çokta göze batmıyordu.
“Kusura bakma baba ama ben bir insanım. Sana karışmıyorum. Sanki kıçımı başımı açmak için mi alıyorum. Örtmek istiyorum. Hem belki de sadece bir hevestir, çok abartıyosun. Annemi de bir daha benimle tehdit etme”
Son dediğim söz babamın beynine kan sıçramış gibi bakmasına sebep oldu. Üzerime doğru iri cüssesiyle yürürken işaret parmağını havaya kaldırarak ikazda bulunurcasına salladı.
“Bana bak, ayağını denk al. Laflarını seç, hareketlerine dikkat et” bunları söyledikten sonra arkasını dönüp çıkıyordu.
“Hareketlerine dikkat etmesi gereken tek kişi ben değilim. Sende dikkat edeceksin !”
Sesimin bu tonu beni mahvetmişti. Sonucu kötü olacaktı biliyordum. Ama zerre korkuyordum. Bilakis annemin hakkını savunduğum için kendimle gurur duyuyordum. Üzerime doğru hızlıca gelirken mutfakta sandalyeye oturmuştum. Sonrasını hatırlamıyorum. Boğuk sesler, tiz bir çınlama, bulanık görüntüler…
Yüzüme attığı tokatlarla kafam arkamdaki duvara bir sağdan, birde soldan çarpıyordu. Çarpan yerler coktan kanamaya başlamıştı. Hiçbir şey umrumda değildi. Sadece bıkmıştım. Hemen hemen her gün aynı şeyleri yaşamaktan bıkmıştım. Bayılana kadar gözlerinin içine “senden korkmuyorum” dercesine dik dik baktım. Evet o benim babamdı. Ama görmemezlikten gelinmeyecek çok şeyine şahit olmuştum.
Gözlerimi açtığımda annem gözleri kan toplamış şekilde duruyordu.
“Dünya güzeli annem, canım annemm” diye boynuna atladım. Gülmüştü çok şükür. Bunca zamandır hiç kimseyle dertleşmemişti annem. Ama ben içini açması için elimden geleni yapardım.
“Kızım deydi mi şu haline?”
Umursamadığımı belli ederek dil çıkardım.
“Boşver anne, bir kere daha sevmiyorum babami. Pek bişey eksilmedi yani”
İç çekerek mutfağa çağırdı. Yemek yedim. Babam çoktan gitmişti. Annem çay demliyordu.
“Kızım telefonuna mesaj geldi Serdar hoca diye birinden, Kevser yazmış ama bakmadım belki başka mesaj daha atmıştır.”
Gözlerim kocaman açıldı ve koşarak telefonumu aradım. Salonda bulamayınca anneme sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayata Dön (Gerçek Bir Aşk Hikâyesi)
RomanceO mu beni farketmiyordu? Yoksa ben mi onu görmezden geliyordum? Peki bu içimi eriten de neydi? O da benim gibi miydi? "Evet çocuklar, bazen istemediğiniz şeyler için kendinizi yapmaya zorlarsınız. Ama bazen de çok istediklerinizin bir yanlış olduğ...