7 EKİM 2008
Bu kocaman, eski ev ilk yapıldığında, tavandaki kocaman pencereyi yaptırması için babama yalvarmıştım. O zamanlar ev halkına saçma gelmişti. Ama babam beni kıramazdı. Ben yıldızlara ve aya aşık, on yedi yaşında bir genç kızdım. Ayı göremeden uyuduğum geceler içime karanlık dolar, onu gördüğümde içim de gökyüzü gibi aydınlanırdı. Her yıldızı çok iyi tanırdım. İsimlerini bilir, hatta itiraf edeyim, bazen onlarla konuşurdum. Dertlerimi, sevinçlerimi paylaşırdım. Pencere tam yatağımın üzerindeydi. Oraya yattığımda kendimi gökyüzünün prensesi gibi hissederdim. Kendimi her zaman yıldızlar gibi parlayan elbisemin içinde, upuzun siyah saçlarımla hayal ederdim. Büyükannem ben beş yaşındayken öldü. Adımın 'Selene' olmasını o istemişti. Ay tanrıçası. Öldüğü gece, göyüzünün yas tutar gibi simsiyah olduğunu hatırlıyorum. Ne ay gelmişti, ne de yıldızlar. Sessizlik. Karanlık
Tam yirmi üç yıl geçti. On yedi yaşındaki heyecan dolu genç kız, kırk yaşındaki hüzün dolu kadına dönüştü. Ama hala aynı pencerenin altınta, gökyüzünün en yakışıklı adamıyla dans ediyorum.
İşte benim gökyüzü anılarım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN OĞLU
FantasyHer gece odasındaki pencereden yıldızları seyredip, gökyüzünün prensiyle dans eden Selene, Gecenin Oğluyla tanışana kadar aşka inanmıyordu. İnsanlara yakıştıramadığı aşkı, ay ve yıldızların prensinde bulacaktı. Onun gözlerinde kaybolacak, tüm hücrel...