7 EKİM 1985
Dün gece aklımdan çıkmıyor. Aklım çıkıyor, o çıkmıyor. Kokusu benimle. Dudağının soğukluğuda hala benimle. Onun sarhoşluğu geçtikten sonra aklımdaki sorularla kalakaldım. Düşünüp duruyorum ama cık. Geceye ait olanlar da ne demek?
Sabah ablam yine gözleri kızarmış, gece boyu ağlamış şekilde geldi kahvaltı masasına. Bense tüm gece uyuyamama rağmen enerji doluydum. İçim kıpır kıpırdı ve midemde kelebekler uçuşuyor lafını tam anlamıyla yaşıyordum. Bi şey yiyemedim çünkü mutluyken bi şey yiyemem. O iş mutsuz anlarımız için. Kahvaltı masasında dün gece duyduklarım zihnimde dönmeye başladı. Geceye ait olanlar. Büyükannemin masallarındaki gibi. Selene. Ay tanrıçası. Büyükkannem. Gecenin oğlu. Büyükkannem!
Birden başımı kaldırdım ve "Baba!" Babam bir an irkildi.
"Efendim canım?"
"Büyükkannemin bi defteri vardı, bazen alıp bi şeyler yazdığını hatırlıyorum. Nerede o?"
"Öldüğünde eşyalarını kaldırmıştık. O da onların arasındadır muhtemelen. Çalışma odamdaki sandıkta. Nerden aklına düştü şimdi?"
"Hiiiç hep çok merak etmişimdir ona neler yazdığını"
"Ben okumayı denedim ama son zamanlarda büyükkannenin hafızası çok gerilemişti. Muhtemelen yazarken de sıkıntı çekmiş çünkü yazdıklarından tek kelime anlayamadım. İstersen sana da getireyim, belki sen okuyabilirsin."
"Çok iyi olur babacığım. Ben gelip alırım bugün senden. Ben yürüyüşe gidiyorum. Sende geliyor musun abla?"
"Canım istemiyor, sen git."
Masadan apar topar kalktım ve kapıdan çıkmadan durum aynada kendimi inceledim. Sİyah elbisem vardı üzerimde. Kalçama kadar uzanan saçlarımı açmıştım. Dalgalılardı. Yanaklarımda gamzelerim var. İkisinde de, iki derin çukur. Gözlerimi ilk kez o kadar uzun inceledim. Onunkilere çok benziyorlardı. Ama onda bulduğum gökyüzünü bulamadım benimkilerde.
Hızla evden çıktım. Ve hızla yürümeye başladım. Evden biraz uzaklaşmıştım ki kolumdan bi el yakaladı. Zaten çarpan kalbim neredeyse çıkacak göğüs kafesimden. Arkamı hemen dönmedim. Kolumu tutan el de hemen bırakmadı. Durdum. Bi nefes alıp koku duyularımın çalışmasına izin verdim. Sabahın şu saatinde bile gece kokan adam! Döndüm arkamı.
"Merhaba" sersem. çok yakışıklı." Merhaba!" Sırıtıyordu. Bembeyaz dişlerini gösterek.
"Karşılaşacağımızı biliyordun. Bu yüzden yürüyüşe çıktın."Küstah. Hala yakışıklı.
"Yürüyüşe çıkacağımı biliyordun, o yüzden buradasın" İşte bu sefer otuz iki dişini gördüm sanırım.
"Hiç gitmedim ki. Seni izledim uyurken. Çatıdaydım yani, pencerende. Kahvaltıda da izledim. Ve bi şey yemedin. Hadi gidip karnını doyuralım. Ben de kurt gibi açım zaten."
Hayır dememe fırsat bırakmadan belimden tutup sürüklemeye başladı. Gittiğimiz yer, evet, çiftlik.
Kapısına kadar sürüklese de kapıdan geçiremedi. Orası bana çok, çok yabancı. Biz düşmanız! Ötesi yok.
Tabi onun güçlü kolları tek kelimemi dahi dinlemedi ve kendimi onların mutfağında buldum işte. Devamı da şöyle, kahvaltı hazırladı. Kalabalık hayal ettiğim evde yalnızdık ve o kahvaltı hazırladı. Yıllardır tanışan iki kişi gibi karşılıklı kahvaltı yapıp sohbet ettik. Bi ara:
"Büyükkannem koymuş bu ismi bana. Ve küçükken sürekli geceyle ilgili masallar anlatırdı. Dün gece ne demek istedin?"
"Bunu şimdi sana anlatamam.Kendin araştır ve bul. İnan çok zor değil. Her şey sana cevap veriyor zaten"
"Birazda sen yardım etsen?"
"Hayır küçükhanım, biraz uğraş, ben yardım edeceğim sana."
"Pekala,bu arada bu şey her neyse harika olmuş, parmaklarımı yiyecektim"
Yine sırıttı. Taktir etmem hoşuna gitmişti mütevazilik de ona göre değildi. " Her zaman yapabilirim. Beklerim" .
"Ben de sırıttım. O sırada Rüzgar mutfağa girdi "ooo hoşgeldiiiin kimleri görüyorum."
Tanışmamıştık daha önce ama hakkında her şeyi biliyordum. Ablam sağolsun. Elini uzattı ve sıcacık bi gülümsemeyle karşılaştım. "Hoşbulduk"
"Napıyorsunuz bakalım?"
"Selene'yle bi şeyler yedik, şiimdide bahçeyi gezdirmeyi düşünüyordum. Sen nereye böyle?" iki kuzenin konıuşmalarını dinlemeye başladım.
"Bende gece boyu uyuyamadım, şimdi gidip uyuyacağım biraz. Sonra görüşüz Selene" Göz kırptı ve merdivenlere yöneldi. Ve bizde bahçeye.
Bahçeleri büyüktü ama hiç bir bahçe bizim bahçemizden güzel gelmiyor bana. Salıncakları vardı, beni orada salladı.
Ve küçükken saklandığını söylediği bi ağaç gösterdi. ağacın dal ve yaprakları yüz yıllık görünen köklü alt kısmı kapatmış, orası bi odacık olmuştu.
Oraya ilk getirdiği kişinin ben olduğumu öğrendim.
İçeriye geçtik ve bana masal anlatacağını söyledi. Geceden bahsetti. Kraliçelerden. Krallardan. Prenslerden. Büyükkannemin masallarına benzeyen, karakterleri aynı olan. Yanımda oturuyordu. Sesi çok yumuşaktı. Gözlerimi kapatıp başımı dizine yasladım. Masalları dinledim. Ve uyumuşum.
Uyandığımda içeri artık yeşil değildi. Karanlık da değildi çünkü ay ışığının girebileceği şekilde yaprakları açmıştı.
Gözlerimi açar açmaz karşımda buldum onu. bana bakıyordu."Neredeyiz eve gitmem lazım."
"Sakin ol uyuyakaldın, uyandırmak istemedim. Ama Rüzgar ablana haber verdi. Sende amma uykucuymuşun, uyanmak bilmedin."Güldü.
"Dün hiç uyumamıştım, masalların da tatlı geldi"
"Hadi bakalım o zaman, eve geç de biraz da senin pencerenin önünde devam edelim."
kalktık ama yine kolumu tuttu elleri. "O taraftan değil, arkadan kısa yol var. Hemen evine ulaşırız." Gerçekten de kısa bi sürede evdeydim. Yine alnıma öpücüğünü bıraktı ve tek bi şey söylemeden gitti.
Ablam karşıladı, gülüyordu. Açıklama bekliyordu ama "şiimdi değil"deyip odama geçtim. Duman sinirliydi. Mamasını verip tüylerini okşayınca mırlamaya başladı.
Onu yine gördüm penceremde. gidip açtık ve çevik bi şekilde yatağıma süzüldü yine. Yıldızları izlerken bu sefer uyuyan o. Ve uykusunu aldığı için uyuyamayan ben.
Yarın sabah babamdan defteri alacağım. Büyükkannemin harfleri karıştıracak kadar kötü değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN OĞLU
FantasíaHer gece odasındaki pencereden yıldızları seyredip, gökyüzünün prensiyle dans eden Selene, Gecenin Oğluyla tanışana kadar aşka inanmıyordu. İnsanlara yakıştıramadığı aşkı, ay ve yıldızların prensinde bulacaktı. Onun gözlerinde kaybolacak, tüm hücrel...