Çalıların arkasına saklanmış, önümüzdeki yaratığın gitmesini bekliyorduk. Bu, güç testinden çıkmış ölüm kalım savaşına dönmüştü. Yaralı çocuk zaman ilerledikçe daha kötü bir hâl alıyordu. Ve bir de ormanda rastladığımız yaratıklar durumu daha da vahim bir hale getiriliyordu.
Yavaşça bizden uzaklaştığında biraz da olsun rahatlamıştık. Bir kez daha çocuğa baktım. Şayet adını sormaya üşeniyordum. Ne yaparsak yapalım yara kapanmıyor, aksine tüm vücuda yayılıyordu.
-Gelin, etraf güvenli!
Alex'in sesiyle herkes harekete geçti. Şu an tek hedefimiz olabildiğince ilerlemek ve B grubunun haritasına geçmekti. Orası buradan daha güvenliydi. Yani öyle umuyoruz. Sessizce ilerlerken uzaktan gelen silah sesiyle herkes olduğu yerde kaldı. Yavaşça öne doğru yürüdüm, John'un yanına geldim. "Ne hissediyorsun.?" diye fısıldadım. "Hiçbir şey, orada bir canavar yok. Ama başka bir şey var. Belki de başkaları buraya geliyor. Bizim yanımızda daha güvende olacaklarını düşünüyorlardır." diye cevap verdi. Olumlu anlamda kafamı salladım ve yürümeye başladım. Herkes yeniden harekete geçti.
◇ ◇ ◇
Yaklaşık yarım saattir yürüyorduk ve önümüze çıkan tek şey ağaç, canavar ve biraz daha ağaç. Ne bir insana rastlamıştık ne de başka bir şeye. Sıkıntıyla nefesimi verirken arkamdan gelen çığlıkla kaskatı kesildim. İşte şimdi yanmıştık. Arkamı dönerek kimin çığlık attığına baktım. Yaralanan çocuk yere yığılmış, sevgilisi ise çığlık atarak bizi uyarmıştı.
"Kes sesini!" diye kıza tıslayan Emily'e baktım. Slyvia koşarak çocuğun yanına gitti. "Dönüşüyor!" dehşet içinde bize seslendi. Çocuğun yanına gittim. Yara bacağından boynuna kadar yayılmıştı. Gözlerinin etrafında da mor ve kırmızı damarlar vardı. Eminim gözlerinin içi de öyleydim
Çocuk gözlerini yavaşça araladı. Ben kırmızı-mor gözler görmeyi beklerken çocuğun gözleri simsiyahtı. Gözünde beyaz tek bir yer kalmamıştı. Gözlerini yanındaki sevgilisine çevirdi. Gerçi çevirip çevirmediği anlaşılmıyordu. Ama hissettim. Daha ne olduğunu anlamadan elimi ileri uzattım. Yer titremeye başlarken herkes bana baktı. Umrumda değil! Kızın etrafındaki toprak çatladı ve saniyeler içerisinde 2 metre yükseldi. Canavarlaşan çocuk da tam o an kızın üzerine atladı. Fakat sertçe toprağa çarptı. Bakışları bana dönerken bu kez elimi ona uzattım. Bu kez 2,5 metre duvar yaptım. Herkes susmuş bana bakıyordu.
İçimde sakladığım güçler artık açığa çıkmak için benimle savaşıyordu. Artık gücümü saklamaya gücüm yoktu. Yalnızca savaşıyordum. Boş, kimin kazanacağı belli olmayan savaş. Ruhumun büyük darbeler alacağını hissediyordum.
İçimdeki gücü zorla bastırdım. Fakat her seferinde daha da büyük bir istekle geri dönüyordu.
"Devam edelim." diye seslendim veya fısıldadım. Bilmiyorum. Alex elini havaya kaldırdı. Duvarın içindeki kız süzülerek önümüze geldi. Şok olmuş bir ifadeyle bana baktı. Ağzından çıkan tek cümle "Teşekkür ederim." olmuştu.
Arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Az önce yaptıklarımdan dolayı başım ağırıyordu. Ağrı ben adım attıkça şiddetlendi ve en sonunda gözlerim kapandı.
◇ ◇ ◇
Bilincimin yavaşça açıldığını hissettim. Yüzüme bir yerden sıcak vuruyordu. Uyku, uyumam için beni sarmalarken açlık uykuyu esir almıştı. Gözlerimi yavaşça araladım. Önümde büyük bir ateş yanıyordu. Ve gecenin karanlığı tüm dünyayı sarmalamıştı. Gruptakilerin bir kısmı uyuyor, bir kısmı ise ateşin etrafına dağılmış sohbet ediyor. Koruyucular görünürde yoktu. Midem bir kez daha açlık çanlarını çaldı. Yattığım yerden yavaşça doğruldum. Konuşanların bir kısmı bana baktı. Ayağa kalkmak için hareketlendiğimde omzuma dokunan el beni durdurdu. Başımı çevirdim ve uzun zamandır görmediğim arkadaşıma baktım. İzzy gülümseyerek bana bakıyordu. Ben de ona gülümsedim. Bekle bir dakika! Jetonum ancak düştü. İzzy, B haritasındaydı ve buradaki bütün kişiler A grubuydu. Kafamı hızla İzzy’e çevirdim. Fakat görmek istediğim yüz bu değildi. İzzy gitmiş yerine her yanından salya akan delik deşik olmuş vücutlu canavar kalmıştı. Çığlık atarak geri kaçtım. Uyuyanların hepsi uyanmış sohbet edenler... ne bileyim ben onlar ne yapıyor. Yerde olduğum için ayağa kalkmaya çalıştım. Ama kolu, bacağı neresi olduğunu bilmediğim yer bana sertçe vurdu. Ağzını açtı ve üzerime atladı. Elimi kaldırmaya dahi vakit bulamamıştım. Ama benden önce toparlanan grup bulmuştu. Kurta dönüşenler hızla canavarın üzerine atladı. Canavar üzerimden giderken bir darbeyi de ateş elementinden aldı. Ateş canavarın etrafını sararken acı dolu bir ses çıkardı. Kafamı çevirdim ve kimin bu kadar öfkeyle ateş püskürttüğüne baktım.
Hayatını kurtardığım kız kıpkırmızı gözlerle ateşini kullanıyordu. Canavar sonunda kül olduğunda kız yavaşça yere çöktü. Gözleri artık eski rengine dönmüştü. Kız bir anda yere yattı. Burnundan akmaya başlayan kana baktım. Bugün “hadi gelin bayılalım” günüydü. Erkeklerden biri kızın yanına gitti. Koruyucu olmayınca hepimizin sonu bu oluyor. Elementini fazla kullandın mı işin bitiyor.
O sırada kafama bir şey kondu. Birkaç kuş tepemizde uçuyordu. Kuş yere kondu ve İNSAN OLDU! Nefes nefese kalmış kız konuşmaya başladı.
-Koruyucular.. onlar hiçbir yerde yoklar. Tüm ormanda uçtuk. Hangi Cehennemdeler bilmiyoruz.
-Ne yanı onlar da mı bu işin içindeler?
Korkuyla bunu sordum. Şayet öyleyse kelimenin tam anlamıyla sıçtık.
-Sen de koruyucu değil misin? Bize zarar vermeyeceğin ne malum?
Önümde konuşan çocuğa baktım. “Hava". Yine o ses çocuğun elementini söylemişti. Sinirle kaşlarımı çattım. “Ben daha kendi kıçımı koruyamıyorum bir de sizin arkanızdan iş çevireceğim.”
- Kız haklı. Biz yıllardır bu insanları tanıyamadık. Daha birkaç ay önce gelen kız mı tanıyacak?
Başka bir erkek beni savundu.
-Ne malum tanımadığı. Sonuçta sıkı bir ilişkileri vardı. Belki de arkamızdan iş çeviriyordur.
Andrew öfkeyle bana bakıyordu.
-Beni ablanla karıştırma. Eğer arkanızdan iş çevirseydim şu an burada olmazdım.
-Ya bu da planın bir parçasıysa?
Sinirlerim daha da bozulurken bağırmaya başladım.
-Madem bana güvenmiyorsunuz o halde ben gidiyorum. Bana güvenenler peşimden gelebilir. Özellikle siz toprak elementi, beni takip edin.
Yerdeki çantamı aldım ve hızla ormana yürümeye başladım.
-Dur!
Arkamdan biri bana bağırıyordu. Yavaşça döndüm. Az önce bayılan kız ayağa kalkmış bana doğru yürüyordu.
-Hâlâ tam ayılamadım. Biraz yavaş gider misin?
Çoğu kişi bana doğru yürümeye başladı. Gülümseyerek onlara baktım. Geride en fazla 10 kişi kalmıştı. Tüm toprak elementleri benimle geliyordu.
Yanımdaki kıza döndüm.
-A grubu kaç kişiydi?
-54 kişi , koruyuculara.
Ölümlü anlamda kafamı salladım. 4 kişi koruyucular 10 kişi geride kalan 2 kişi mefta.. 38 kişinin sorumluluğunu almıştım. Kendim de dahil. Umarım çok kişi ölmez.
◇◇◇ ◇◇◇
Elimdeki oku karşıdaki adama nişan almış bekliyordum. Onu öldürmeyi ben istemiştim. Telefonda konuşurken duymuştum. O da onlardan biriydi.
-Efendim, koruyucular gruptan ayrılmış. Onları öldürmenin tam vakti. Canavarları salalım mı?
Birkaç saniye karşı tarafı dinledi. Onayladı, telefonu cebine yerleştirip masanın başına geçti. Ormanda küçük bir sahne kurmuştu. Bilgisayarla bir şey yapmaya başladı.
Ya şimdi ya da asla!
Ok yaydan fırladı ve adamın sırtına girdi. Adam acı içinde çığlık attı. Gruptan bir erkek hızla ilerledi ve adama saplanan oku çıkardı, kan bir anda fışkırdı. Üzgünüm ama ölüm fermanını ben imzalamıştım. Hayatta kalmak için hayat almıştık.
Yavaşça ilerledim. Yere yığılmış adamın cebinden aldığım telefonun son aramalarına baktım.
-Hallettin mi? Kurtulduk mu onlardan?
Şeytani gülümsemem yine meydana çıktı.
-Onları daha halledemedik ama o... evet onu hallettim.
Karşı tarafta sessizlik oldu.
-Kısasa kısas tamamlandı. Siz bizden bir can aldınız biz de aldık. Ödeştik.
-Catrin sen, siz ne yaptınız? Koruyucular hani yoktu.
-Galiba beni onlarla aynı kefeye koymadı. Haklı, ben artık o kefeye sığmayacağım. Beni koyacak kılıfınız olmayacak.
Telefonu kapattım ve sertçe ağaca fırlattım. Ağaçtan gelen hışırtıları duydum. Aptal ben! Kendi elementine zarar verdin. “Özür dilerim ağaç.” Elimde oluşturduğum yeşil topu ağaca doğru yolladım. Hafif solmuş yapraklar gür bir şekilde yeşerdi.
-Çocuklar bunu görmek isteyebilirsiniz.
Herkes dikkatini sahnenin altına bakan çocuğa verdi. Oraya ilerledim ve şaşkınlık nidası ağzından döküldü.
Sahnenin altı yaratıklarla doluydu. Hem de öyle az buz değil düzinelerce yaratık kafeslerdeydi. Karanlıkta ortalığı aydınlatan birkaç gaz lambası vardı.
-Onları öldürmeliyiz.
Hayatını kurtardığım kız konuştu.
-Onları yakıp kül edelim. Sonra kalkan yapalım yaşayan olursa o da havasızlıktan ölsün.
-Oraya kim gidecek?
Yanımda konuşan garip erkeğe baktım. Saçları pony gibi rengârenkti. Burnunda septum piercing vardı.
Arkamızdan ses geldi. 2 kız bir erkek el ele tutuşmuş ilerliyordu. Karanlığa girdiler ve kayboldular.
İleriden ateş topları görüldü. Koşarak vize yaklaşıyorlardı. Hızla yanımızdan geçtiler. Herkes ellerini kaldırdı ve kalkan oluşturmaya başladılar. Ben de kaldırdım ve odaklandım. Benim için zor olmadı. Zaten içimde açığa çıkmayı bekleyen bir güç vardı. Büyük bir hızla oluşan kalkana havacıllar son dokunuşu verdi.
Yukarı çıktık. Artık gitme vaktiydi. Şu elementinden olanlar teknoloji aletleri bozmuş ateşler yakmıştı. Havacıllar canavarlarla ilgilenmişti. Doğa elementi ise.. onlar bir kenarda oturup izliyordu. Okulun en dışlanan elementi doğaydı. 1000 yılda koruyucu 5000 yıldır doğa elementine uğramıyordu. Koruyucu doğar, büyür, yönetir ve ölürdü. 1000. Yılda yenisi gelirdi. Her yıl daha da erken gelen koruyucu doğada tam tersi olmuştu. Toprak elementi çok boşlanmıştı. Bu yüzden artık onların başına geçmeliyim. Kısasa kısas tamamlanmıştı. Sırada saraya dönmenin bir yolunu bulmak vardı.Bayağı uzun bir zaman sonra merhaba. Bahanelerle dolu bir dönem geçirdim. Lise 1'i kazasız belasız bitirdiğime göre wattpade geri dönebilirim. Sonraki bölümün sonuna geldim. Bir tek telefona geçirmek kaldı. Sonraki bölümde görüşmek üzere.
Sınır: 10 oy 5 yorum.
![](https://img.wattpad.com/cover/78735871-288-k469366.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Element Koruyucuları
Fantasy5000 yıl sonra görüldü. O harika güçlere sahip bir kızdı. Ama kötülükte onunla doğdu. En büyük düşmanı annesiydi. Şimdi ise onları yenmek zorunda. "İmdat ,imdat." Sesimi duyan yoktu sanki artık sonsuzluktaymışım gibi.... Kapak tasarımı: @b...