Bölüm 1 ~ Mia

27 5 0
                                    

Alarmım iki kere çalmıştı çoktan ama uykulu ruhum uyanmayı hiç istememişti. Telefonu kapatıp sanki bu gün dersim yokmuş gibi kafamı tekrar yastığa gömdüm. Uyku kelimesi benim için ilaç kelimesiyle eşit nitelikte. Sanki tüm evren bana karşıymış da benim uyumamı istemiyormuş gibi, odamın kapısı açıldı.

Alex: "Mia, hala yataktamısın? Bak geç kalacağız senin yüzünden. Kalk hadi"

Mia: "İnsan bir genç kızın odasına girerken kapıyı çalar, yüz yılın sığırı"

Alex: "Ha, evet, her gün üniversiteye kot pantolon ve spor ayakkabılar giyen, makyajdan habersiz, highlighter'ın ne olduğunu bilmeyen, en son eteği ilk okul balosunda giymiş, çoçukken bale yerine karate kursuna yazılan ve hiç topuklu ayakkabı giymemiş, bir genç kız!"

Mia: kafamı gömdüğüm yastıktan kaldırıp "Ne demek bu şimdi?" dedim tek kaşımı kaldırmış Alexe bakarken,

Alex: "Bana bir erkekten farkını söyle" dedi ve ellerini göğsünde birleştirdi ukala bir tavırla

Mia: " Şey... mm ... Ya Alex, defol" dedim ve kafamın altındaki yastığı ona doğru fırlattım ama yastık kapıya bi beşlik çakıp sonra yere düştü, çünkü Alex çoktan buhar olup uçmuştu.
Alexe kızsam da bir konuda haklıydı. Diğer yaşıtlarım gibi boyum kadar topuklu ayakkabılar giyip 3 santim etekle dolaşmıyordum bütün üniversiteyi. Bu Mia olmanın doğasına aykırıydı. Açıkcası rahatıma düşkündüm. Bi jean, bir t-shirt, bir de spor ayakkabılar görürdü işimi. Genelde tercihim koyu renklerden yana. Gri, siyah, mavi, mor ve saire. Hatta tüm iç çamaşırlarımın siyah olduğuna yemin ede bilirim. Diğer renkleri de severim ama bu renkler bi başka. Uğraşamam süs püsle. Anlamam da zaten.
Ama benim diğer tüm kızlar gibi süslü püslü olmamam bir genç kız olmadığım anlamına da gelmez. Sanırım Alex highlighter konusunda da haklıydı. Bunu düşününce 30 yıllık tımarhane kaçıkları gibi kıkırdadım :))

          ***
Dolabın kapısını açtım giysilerimi almak için. Banyoda günlük rutin işlerimi çoktan hall etmiştim bile. Siyah dizleri yırtık bir jean, mavi t-shirt, bir de siyah vanslardı bu günkü seçimim. Yatağımı topladıktan sonra küçük, mor sırt çantamın fermuarını açıp, içine bi göz attım bütün atıştırmalıklarım gitmişti, sorumlusu kim acaba?
Çalışma masamın üzerinde duran, dün gece yarım yapalak çalıştığım kitaplarımı ve ders notlarımı çantama yerleştirdim. Son bir kez aynadaki çirkin kıza baktım bi asker selamı verip "Tamam hazırdım işte" dedim güven dolu sesimle.
Odadan çıkmak üzere kapıya yöneldim, sol elimle kapı kolunu tutup kendime çektim. Bir anda karşımda Alexi görünce ani bir şok yaşadım.

Mia: "Ne yapmaya çalışıyorsun Alex, ödüm bir yerlerime kaçtı"

Alex: "Hazır mısın diye bakmak için gelmiştim"
dedi ve aşağıdan yukarıya doğru beni tamamen gözden geçirdi. En sonun da minnoş gözlerini gözlerime dikti.

Mia: "Hazırım gördüğün gibi. Hadi kahvaltı edelim. Valla karnımda 3 tane aç fil varmış gibi hiss ediyorum şu an" dedim ortamdaki sükutu ve bu saçma bakışmayı bozmak adına.

Alexander Wilson, namı-değer kuzen.
Kan bağı olmayan kuzen. Amcamla eşi çocuk sahibi olamadıkları için 3 yaşındayken Alexi evlat edinmişler. Alex de bunu biliyor ve halinden gayet memnun gibi. Çünkü biyolojik ailesi onu daha küçük bir bebekken terk edip gitmişlerdi. Bu arada Alex benden 2 yaş büyük.
Çocukken aynı okuldaydık ama sonra amcamlar Ankaraya taşındıkları için Alex bizim okuldan ayrıldı.

Annem de babam da İzmirli olduğu için İzmirde yaşıyoruz. İstanbulda okumak istediğimi söyleyince Babam yalnız başıma hiç bilmediğim bir şehirde okumama izin vermedi. Annem Alexin de benle geleceği takdirde gide bilirsin diyince, Alexin ocağına düştüm yani. Onu benimle mimarlık okuması için ikna edene kadar anam ağladı. Şimdi üniversitede de aynı sınıftayız. Alexin benimle yaşamasındaki avantaj hayalimdeki üniversitede okumaktı, dezavantaj ise ailemin onu çocuk bakıcısı gibi başıma dikmiş olmasıydı... (tabi diğer şeyler)

***
Mia: "Ooooooo Alex bey neler de hazırlamışız böyle" Gözlerim kamaştı sofraya bakınca, bu ne hamaratlık?"

Alex: " Çok konuşma, göm hemen, geç kalıyoruz"

Mia: " Tamam ya dizme boğazıma"

Alex: "Ben aşağıdayım o zaman. Bitirince gelirsin"

Mia: " Git sen geliyorum hemen"

Son olarak masadaki yeşil zeytinlerden bir kaçını ağzıma atıp aşağı indim. Alex beni bizim binanın aşağısındaki çocuk parkında bir banka oturmuş bekliyordu. Aşağı indiğimi görünce ayağa kalktı ve Akademiye doğru yürümeye başladık. Oturduğumuz evi özellikle Akademiye yakın seçmiştik, yürüyerek 7-8 dakikalık yoldu.

Yol boyunca Alexle sohbet ettiğimiz için ne zaman geldik Akademiye farkına bile varmadım ta'ki giriş kapısındaki görevli öğrenci biletini göstermemi isteyene kadar.

Alex: "Şu gözlerini bir az daha ovarsan, yuvalarından çıkıp özgürlüğünü ilan edecekler"

Mia: "Öyle bir uykum var ki sınıftan içeriye gireyim, dersin ilk saniyesinde uyumazsam namerdim"

Alex: "Gece erken uyusaydın sora köşelerinde uyku derdine düşmezdin Mia.
Sahi, akşam niye geç uyudun sen?"

Mia: "Hiç sorma"

Alex: "Sormuş bulundum"

Mia: "İlla öğreniceksin"

Alex: "Seninle ilgili her şeyi bilmem gerek."

Mia: "Sebep??"

Alex: "Konuyu çarpıtma Mia, niye geç uyudun dedim?"

Mia: "Off tamam. Sabah sabah Zebellak gibi dikildin tepeme zaten. Söyleyim de kurtuluyum. Öyle ya da böyle öğreneceksin nasıl olsa. Yarın Violetin doğum günü. Biz de onun için bir parti düzenliyoruz. Bu yüzden iki gecedir az uyuyorum"

Alex: " Biz derken?"

Mia: "Biz... Violetin abisi ve ben "

Alex: "Şu üst sınıflardaki uzun boylu, sarışın olan çocuk mu?

Mia: "Evet. Ve onun bir ismi var. Damon"

Alex: "Her neyse"

Her  zamanki  Alex işte.
Erkeklerle arkadaşlık kurmamı  istemeyen, orta çağdan kalma, huysuz Alex.

Kapıdan girdikten sonra Alex'i başımdan savıp bi fincan kahve içe bilmek adına aşağı kata - kantine inen merdivenlere yöneldim. Basamakları hep ikişer ikişer iner ikişer ikişer de çıkardım. Bu çocukluktan kalma bi eğlence türüydü benim için.Her işi aşkla yapınca hayat bir tık daha eğlenceliydi sanki. Bu merdiven basamağı inip çıkmak olsa bile...

Daha kantine varmadan içerisinin kalabalık olduğu fark ediliyordu.İçeri girdim, gözlerim yuvalarından fırlayacaktı neredeyse, kahve makinesinin önünde o kadar öğrenci vardı ki, sayamadım bile, hemen sıraya geçtim derse geç kalmamak için. Sanırım benim gibi diğer her kes ayılamamıştı. Kantinin giriş kapısından asılı kocaman, yuvarlak, beyaz saate baktım, dersimin başlamasına daha 17 dakika vardı. Sanırım o zamana kadar kahvemi almış olurum. İlk ders Matematik ve hiç geç kalmak istemem. En sevdiğim fendi.
Bu aralar kafam karışık bi dalgınım, kafamı kurcalayan bir şeyler var ama ne olduğunu ben bile bilmiyorum. Sıra yavaş yavaş da olsa ilerliyordu, öndeki çocuk kahvesini alıp arkasını dönüp gidecekken dalgınlıktan onu görmemiş olacağım ki, elindeki kahveyle yürümeye çalışırken birden çakıştık ve
kahve benim ayakkabılarıma isabet ederken
onun tek bir kırışık bile olmayan,
ütülü beyaz gömleğinin üzerine döküldü.
Ve çoçuk büyük olasılıkla yandı. :/



BÖLÜM SONU...✨
Hikayeyi beğendiyseniz kütüphanenize eklemeyi ve oy vermeyi unutmayın lütfen 💙

Sana Meydan Okuyorum!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin