Saat

5.4K 178 56
                                    


Yeni okuyan arkadaşlar için konuşuyorum: Arkadaşlar ilk üç bölümdeki uslübumu ve yazış tarızmı lütfen dikkate almayın 😅 Sabırla devam edin lütfen 😊😘


2020 Londra saat 08.00

Did did did did..

Alarma yumruk atmamla gıcık ses kesilmişti. Biraz daha uyumak için yorganın altına gömülüyordum ki mantığım uyanmam gerektiğini yoksa ilk derse geç kalacağımı haykırıyordu.

Zar zor yatağımdan kalkıp banyoya ilerledim.

Elimi yüzümü yıkadıktan sonra gözlerim aynadaki yansımama ilişti.

Kahverengi parlak gözler , uzun kirpikler , karışmış kapalı kumral saçlar, hafif dolgun dudaklar, yuvarlak bir yüz ve soluk beyaz ten ile basit görünümlü bir kızım.

Nedense kendimi hiç bir zaman beğenmemişimdir. Arkadaşlarım sağ yanağımda bulunan gamze ile yüzümün kusursuz olduğu söylüyorlar.

Bence ya onlar kör ya da güzel insan görmemişler.

Banyo dan çıkıp odama ilerledim. Yatağımı toplayıp elbise dolabıma bakıyordum ki telefonum çaldı.

Arayan kardeşim kadar çok sevdiğim matematik bölümünden arkadaşım Emily 'di. Telefon kapanmadan açtım .

"Günaydın Alisyaa"
"Günaydın Emily. Geç oldu biraz daha erken arasaydın? "
"Ha ha ha çok komiksin(!)"
"Ne demek vazifemiz. Neyse n'oldu? "
"Bu gün tüm bölümlerde ilk ders boşmuş. Diktatör gelmemiş. Ben saat dokuz buçuk gibi gibi evden çıkacağım. "
"İlk ders boş mu? Oha Diktatör gelmemiş mi? "

(Diktatör yani gerçek adıyla Bay William Wilson (3 kere adını söyleyince yanımıza gelmesinden korktuğumuz için ona bu lakabı taktık.) okuduğum Londra üniversitesinin dekanı. 55 yaşlarında uzun boylu kalıplı bu adamın asıl alanı astro fizik olduğu için dersimize o giriyordu. Kendisi katı ve suratsız bir hocamızdır. Tüm üniversite ondan korkar. Kendisinin taktir ettiği öğrenci sayısı nadir denilecek kadar az. Ama nedense bana diğerlerine olduğu kadar katı davranmıyor. Bu yüzden arkadaşlarım seçilmiş kişi olduğumu söylerler. )

"Evet. Sanırım sonunda fillerin uçabileceklerine inanacağım heheheh"
"Katılıyorum. Neyse okulda görüşürüz. "
"Görüşürüz"

İlk ders boş olduğuna göre kahvaltıyı dışarıda yapabilirim. Ahh bu gün güzel bir gün.

Dolabımdan beyaz t-shirt , kapşonlu kot rengi gömlek ve siyah kot pantolonumu aldım.

Giyindikten sonra makyaj masamın önüne geldim. Siyah göz kalemi, siyah maskara, ve hafif gül kurusu bir ruj. Saçlarımı tarayıp omuzlarımdan aşağı bıraktım. Dümdüz ve hacimli saçlarım belime kadar uzanıyordu. Siyah deri sırt çantamı aldım.

Odamdan çıkmadan önce mavi headphonu boynuma geçirdim ve alt kata indim.

Kapıdan çıkarken alarmı kontrol ettim. Karamel rengi arabam ile iki sokak ötede ki restorana doğru yola çıktım.

Evimde yanlız yaşıyorum. Ailem babamın işinden dolayı Türkiye'de kaldılar. Bense yüksek lisans için Londra 'ya geldim. Aslen konyalı olup Ankara'da yaşıyorduk. Ben daha üç yaşındayken babam Ankara'daki bir özel hastanede doktor olarak işe başladı. Ben yedi yaşıma gelince de kardeşim Berk dünyaya geldi. Şu an 17 yaşında. O iyi bir kardeş. Onu seviyorum. İkimizinde sanatçı bir tarafı vardır. O şu an güzel sanatlar lisesinde üçüncü sınıf öğrencisi resimi çok iyidir yaklaşık bir ay önce kendisine özgü bir sergi açmıştı. Ayrıca çok iyi piyano çalar. Ben ise astro fizik okuyan tipik sayısalcı bir kızım. Hobi olarak doğa fotoğrafçılığı yapıyorum. Ayrıca gitar ve keman çalabiliyorum. Benim için gitarım ve kulaklığım hayatımın bir parçası gibidir.

Restoranın önüne geldiğimde arabamı park ettim. Arabamdan inip kulaklığımı taktım.

Cam kenarındaki masaya oturdum. Her hafta sonu buraya gelir ve aynı masaya otururum. Çünkü bu masanın baktığı yer ağaçlarla kaplı büyük bir bahçesi olan bir parka bakıyordu. Orayı çok beğeniyorum. Bana nedense memleketimi hatırlatıyor.

Garsondan her zaman ki sipariş ettiğim kahvaltı tabağını ve kahvemi getirmesini istedim.

Ders notlarımı ve laptopumu çıkartıp notlarımı aktarmaya başladım. Bir kaç dakika sonra kahvem ve kahvaltım gelmişti.

Kahvaltımı bitirip kahvemi yumdumlamak üzereydimki karşıdaki parkın zeminine havadan bir şey düştü hemde insanların ortasına!

Ama kimse sanki hiç bir şey olmamış gibi düşen şeyi takmıyorlar gibi.

Bir kaç dakikadır ders notlarıma odaklanıp düşen şeyi umursamamaya çalışıyordum fakat en son merakıma yenik düşüp laptobumu ve ders notlarımı toplayıp hesabı istedim.

Restoran dan çıkar çıkmaz o şeyin yanına gittim. Yerde duran şey bir saatti.

Gümüş renginde tuhaf tuşları olan bir saatti.

Etrafıma bakıp bunu kimin düşürdüğünü anlamaya çalıştım ama kimse sahiplenmiyormuş gibiydi. Bende bir banka otudum.

Yanın da yeşil ,kırmızı ve mavi olmak üzere üç tane tuş bulunuyordu.

Saatin yeşil tuşuna bastığımda ekran parlamaya başladı ve ekranda 'GİTMEK İSTENİLEN ZAMANI GİRİNİZ' yazıyordu.

Kırmızı tuşa bastığımda ise 'GERİ DÖNMEK İÇİN PARMAĞINIZI AŞAĞIDAKİ BÖLGEYE OKUTUNUZ' yazıyordu.

Ne yani bu bi zaman makinası mı? nedense hiç inanasım gelmiyor.

La lala pleas open the telephone la la laaa

Sanırım telefonum çalıyor. Bakıyım. Evet çalıyor. Arayan Emily.

"Efendim tatlım"
"Alisya Neredesin sen! saat neredeyse dokuz buçuk çabuk okula gel yoksa dersi kaçıracaksın!!"

Dedi ve kapattı. Canım arkadaşım ya çok sever beni kendisi.

Ayağa kalkıp saati çantama koydum ve arabama binip okulun yolunu tuttum.

ZAMANDA YOLCULUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin