Düğün günü gelip çatmıştı. Aynada kendime baktıkça üzerimdeki şu beyaz kabarık şeye lanet ediyordum. Göğsümü inanılmaz derecede sıkıyordu ve ayağımdaki topuklularsa ayağımı vuruyordu. Gerçekten daha güzel bir gün olamazdı.
Ayakkabıları ayağımdan çıkarıp yanıma koydum ve oturdum. Diyaframımdan derin derin nefesler alıp verirken kapı çaldı ve ben daha gir demeden Yoongi içeri daldı.
"Gir dediğimi hatırlamıyorum."
"Giyinmişsin işte." dedi keyifsizce. "Birazdan seromoni başlayacak ayakkabılarını giy istersen."
"Gelinliğin altını kimse görmüyor zaten, neden bunları giyiyorum ki?" dedim ve ayakkabıları elimle hafif itekledim.
Yere düşen bir teki aldı ve "Zarif bir gelin olmalısın, biliyorsun." dedi.
"Hayır, bilmiyorum. Hem neden zarif bir gelin olmalıymışım?"
Her zamanki gibi ukalaca sırıttı ve "Hangi aileye gelin geldiğinin farkındasın, değil mi?" dedi.
"Ne yazı-" diye söze başladığımda cümlemi bile bitirmemi beklemeden çıktı gitti.
Sinirle saçlarımı karıştırdım. Arkadan gösterişli bir tokaya ve duvağa bağlı olan iki tutam saç teli özgürlüğüne kavuşmuş oldu. Duvak ve toka ise yere düştü. Çok da umrumdaydı.
Ayakkabılarımı giyip ayarlandığımda içeri annem ve babam girdi. Annem düşen duvağıma koştu ve "Ne oldu böyle?!" diye şaşkınlıkla bağırdı.
"Sakin ol. Düşüverdi işte."
Hayretle bana baktı ve "Duvaksız gelin mi olurmuş kızım?" dedi.
Aynanın öründe duran ucuna duvağa benzer bir tül bağlı olan papatyalı tacı aldım ve kafama geçirdim. "Bayan Min fazlasıyla önlem almış olmalı. Hem bu daha güzel duruyor." dedim.
Annem derin bir nefes alıp berdikten sonra yanıma geldi ve yanaklarıma birer öpücük kondurdu. "Çok güzel olmuşsun kızım." dedi ağlamaklı çıkan sesiyle.
"Ağlamak gibi bir saçmalık yapmayacaksın umarım. Hem ölmüyorum ya."
Aslında adım adım ölüme de gidiyor olabilirdim.
"Haklısın ama minik kızımın büyüyüp evlenmesi."
Dalga geçercesine güldüm ve gözlerimi babama çevirdim. "Evet. Hem de sevmedigi bir adamla babasının çıkarı için evlenmesi."
Babam sinirli sinirli bana bakarak "Terbiyeni takın." dedi.
"Neden? Yalan mı? Ağabeyimi de kendi çıkarın için göndermedin mi Almanya'ya?"
"Ben ne yapıyorsam sizin için yapıyorum." dedi sakinliğini korumaya çalışarak.
Tıpkı Yoongi gibi bir şey söyleyeceğim halde beklemeden dışarı çıktı. Öfkeyle kahkaha atmaya başlayınca annem "Aman kızım, sakin ol. Tadımız kaçmasın. Baban çok sinirlenir sonra." dedi.
"Ben bu gelinliği giyerek zaten her şeye boyun eğmiş oldum. Yani korkmana gerek yok. Hiçbir şey umrumda değil." dedim ve ben de odadan dışarı çıktım.
Davetlilerin en arkasında beni bekleyen babamın koluna girdim ve Yoongi'nin yanına doğru ilerlemeye başladık.
Babam beni Yoongi'nin yanına kadar getirdikten sonra en öndeki yerini aldı.
Yanımda bir numaralı nedimem Hei vardı. Yüzündeki koca gülümsemeyle beni teselli etmeye çalıştığının farkındaydım. Ama teselli edilecek bir şey yoktu ortada. Babamın çenesini çekmemek için bir süre katlanmam gereken bir oyuna giriyordum sadece.
Yaşlı papaz bizleri güler yüzüyle kısaca inceledikten sonra vaizine başladı.
"'Rab sizi kutsasın ve korusun; Rab aydın yüzünü size göstersin ve size lütfetsin; Rab yüzünü size çevirsin ve size esenlik versin.' Burada bu kişilerin yasal olarak evlilikle birleşmelerine engel olacak haklı bir neden gösterebilecek birisi varsa ya şimdi konuş ya da sonsuza dek sessiz kalsın."
Papaz bunu diyince içten içe birinin çıkıp itiraz etmesini bekledim fakat tabii ki öyle bir şey olmadı.
Papazın vaizi ve dua bitince yüzümü Yoongi'ye döndüm ve sağ elimi ona uzattım. Elimi tuttu ve gözlerimin içine baktı. Acaba şu an kaçsam nasıl olurdu? Güzel bir macera olabilirdi aslında.
Papaz tekrar söze girdi. "Siz Min Yoongi, şu anda elini tuttuğunuz Rim Soo Jung’u karın olarak kabul ediyor ve Tanrı’nın ve bu tanıkların huzurunda, ikiniz de hayatta olduğunuz sürece ona sadık, sevgi dolu ve adanmış bir koca olmaya söz veriyor musunuz?"
Yoongi derin bir nefes aldı ve "Söz veriyorum." dedi.
İşte sıra bana geliyordu. "Siz Rim Soo Jung, şu anda elini tutmakta olduğunuz Min Yoongi’yi yasal ve evli kocanız olarak kabul ediyor ve Tanrı ve tanıkların huzurunda, her ikiniz de hayatta olduğunuz sürece, ona sadık, sevgi dolu ve itaatkar bir eş olmaya söz veriyor musunuz?"
Ağzımdan kelimeler çıkmamak konusunda ısrarcıydı ama şu an başka bir çağrem yok gibiydi. Lütfen işlediğim bu günahı bağışla Tanrım diye içimden geçirdikten sonra "Söz veriyorum." dedim.
Ondan sonra benim için sesler kesildi. Evli bir kadındım artık. Oysaki evlilik denen şey bana mide bulandırıcı gelirdi. Etrafımdaki tüm evliler mutsuzdu. Ve bununla birlikte ben de 5 aylık bir mutsuzluğa adım atmış oluyordum.
Son bir duanın ardından konuklar 'gelini öp' diye tezahürat yapmaya başladı. Ben dönüp ters ters konuklara bakarken Yoongi beni boynumdan ve belimden kavrayarak kendine çekti. Dudağı neredeyse dudaklarıma değmek üzereyken durdu ve fısıldadı.
"Korkma. Seni gerçekten öpecek değilim. Sadece bu saçmalığa bir son vermeleri için biraz böyle bekle."
O sırada Yoongi'nin nedimlerinden biri onu duymuş olacak ki "Hey biz gerçek bir öpücük istiyoruz. Bizi kandırmayın." diye bağırdı.
Hay senin ben...
Ben "Gerçekten harika bir nedim seçmişsin." diye söylenirken "Şimdiden üzgünüm." dedi ve dudaklarını benimkilerle birleştirdi.
Lanet olsun! Şimdi de bu adam beni öpüyordu ve hiç de halinden memnun değil gibi bir hali yoktu. Ne yani herkes menun olacak diye ben mi kurban ediliyordum şu an.
Ben gözlerim açık Yoongi'nin çekilmesini bekliyordum fakat şu coşan kalabalık susmadan Yoongi'nin çekilmeye pek niyeti yoktu anlaşılan.
Kafamı biraz geriye çektim ve sesizce "Yeter be." dedim.
"Canıma minnet." dedi ve yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirerek konuklara döndü.
Bense memnuniyetsizce etrafı inceliyordum. O sırada diğer yanımdaki Hei kolumu dürttü ve "Biraz gülümse gerizekalı." dedi.
Zorla gülümsemeye çalıştım ama eminim şu an acı çekiyor gibi görünüyordum.
::...::
Sonunda lanet olası seremoni bitmişti ve kokteyl alanına geçmiştik. Nedimelerim ile konukları selamladıktan sonra bir köşeye geçmiştim. Hei, Hei'nin kardeşi Hae Won ve tek sevdiğim kuzenim Yoora'ydı nedimelerim.
Bu evliliğin gerçek olmadığını Hei ve Hae Won biliyordu fakat Yoora'ya söylememiştim. İyi bir kızdı fakat fazla konuşkan olduğu için ağzından kaçırma ihtimali çok yüksekti. O kocamın çok yakışıklı olduğu, çok şanslı olduğum hakkında konuşurken ben dudaklarımı çamaşır suyuyla yıkama planları kuruyordum.
O sırada telefon çaldı. Arayan arada sırada çocuklara moral olsun diye gittiğin yetimhanenin müdürüydü. Telefonu sevinçle açıp "Alo müdürüm?" dediğimde endişeli sesiyle bana cevap verdi.
"Lütfen panik yapma. Seon Ah bugün epey kötüleşti. Biz de acile getirdik ve ameliyata aldılar. Sana haber vermem gerekir diye düşündüm."
Duyduklarımla beynimden vurulmuşa döndüm.
---