Oturduğum yerden kalkarak çıkışa doğru ilerlemeye başladım. Dolu gözlerimle dışarı koşarken birileri önüme geçiyor ve bir şeyler söylüyorlardı. Ama Seon Ah'dan başka kimse umrumda değildi.
Yoongi'den
Soo Jung delirmişcesine koşarken ben de peşinden ilerliyordum. Tam çıkışa gelmişken kolundan tuttum ve kendime çevirdim.
"Şimdi de düğününden mi kaçıyorsun?"
Göz yaşlarının firar ettiği gözlerini bana çevirdi ve "Düğünden kaçsam nikahtan önce kaçardım gerizekalı. Beni bırak, evlendik işte. Benim gitmem gerek." dedi.
Kolumdan kurtularak bir taksi durdurduğunda "Nereye gittiğini sanıyorsun?!"diye bağırdım.
Taksiye binmeden önce bana döndü ve ayakkabılarını çıkartıp bana fırlattı.
"Bu ayağıma uymayan lanet prenses ayakkabılarını da al ve defol!"
Yukarı kaldırdığı gelinliğin etekleri yüzünden ayak bilekleri gözüküyordu. Arka tarafları kanlar içindeydi. Yerdeki ayakkabıların bir tekini aldım ve topuk kısmına baktım. Oralara da kan bulaşmıştı. Sadece başka bir ayakkabı isteyebilirdi...
Arkamdaki kalabalıktan Namjoon'un sesi geldi.
"Hyung, bir sorun mu var?"
"Bilmiyorum ve öğrenmek için o taksinin peşine takılmamız lazım."
::...::
Bir hastenin önünde taksiden indiğinde ben de Namjoon'un arabasından indim.
Peşinden gidecekken indiği taksinin şoförünün arkasından bağırdığını gördüm.
"Hey, hanımefendi! Ücreti ödemediniz!"
Taksicinin yanına gidip ödemeyi yaptım ve Namjoon'la birlikte hastaneye girdim.
Acilin ameliyathanesinin önünde bir kadınla konuşuyordu. Hızla yanına gittim ve "Neler oluyor?" diye sordum.
Ağlamaktan kızarmış gözlerini bana çevirdi ve "Seni ilgilendirmez. Beni neden buraya kadar takip ettin?" dedi. Sesi oldukça güçsüzdü.
"Bak hastaneye geldiysen eminim önemli bir şey var? Neden bana anlatmıyorsun?"
"Daha sonra Yoongi. Şu an kendimi gerçekten iyi hi-"
Daha sözünü tamamlamadan yere yığılmıştı. Hızla kucağıma aldım ve bize yardımcı olabilecek bir doktor aramaya başladım.
Sonunda birkaç hemşire onu benim kollarımdan alıp bir odaya soktular. İçeri beni almadılar. Ben de kenarda bir sandalyeye oturdum.
Tüm bunlar olurken sürekli yanımda olan Namjoon da yanıma oturdu ve "İyi misin?" diye sordu.
"Bilmiyorum. Kafam şu an çok karışık."
Elini teselli etmek istercesine sırtıma koydu.
"Ne olup bittiğini öğrenmemi ister misin?"
"Soo Jung onun hakkımda araştırma yapmamı yanlış buluyor ama bu sonuçta ciddi bir duruma benziyor. Sorun olmaz değil mi?"
"Sorun olmaz." dedi ve yanımdan ayrıldı.
::...::
Bana 1 yıl gibi gelen bir on beş dakikanın ardından doktor olduğunu düşündüğüm kişi dışarı çıktı ve "Hastanın tansiyonu düşmüş. Henüz ayılmadı ama isterseniz içeri girebilirsiniz." dedi.
Benim içeri girdiğimi gören hemişe kafasıyla bir selam verdi ve "Bir şey olursa şu düğmeye basmanız yeterli." diyerek yatağın kenarında bir düğme gösterdi. Tam kapıdan çıkarken "Düğününde ne yaptı da üzdü kızcağızı?" diye kısık bir sesle söylendi.
Kesinlikle çok istekli olduğu bir düğündü(!)
Gelinliğini çıkarıp bir kenara koymuş ve hasta kıyafetleri giydirmişlerdi. Siyah saçları tüm yastığı kaplamıştı ve aynı renkteki kaşları çatıktı. Ağzını büzmüştü. Çocuk gibi duruyordu. Uykusunda bile sorun çıkarıyordu kesin.
Ben Soo Jung'u seyre dalmışken kapı çaldı ve Namjoon beni dışarı çağırdı.
Kapının önündeki yere oturduğumuzda konuşmaya başladı.
"Soo Jung'un vakit buldukça ziyaret ettiği bir yetimhane varmış. Oradaki bütün çocuklarla iyiymiş ama Seon Ah adındaki kızın üstüne biraz daha titriyormuş çünkü küçük bedeninin kaldıramayacağı büyük bir hastalığı var. Kalp hastası. Ve infektif endokardit diye bir hastalığa yakalanmış. Erken tanı konulmazsa ölümcül boyurlarda bir hastalık. Kalbin iltihaplanması gibi bir şeymiş anladığım kadarıyla. Seon Ah'yı ameliyata almışlar. Umarım iyi olur."
Sessizce "Umarım." dedim sadece. Demek Soo Jung bu tarz hayır işleri yapıyormuş...
Tekrar içeri girdiğimde Soo Jung ayaklanmıştı. Yanına oturdum ve "İyi misin?" diye sordum.
Çatık kaşlarıyla yüzüme bir süre baktı ve "Hayır Yoongi. Değilim." dedi.
"Ben olup biteni öğrendim. Seon Ah ameliyattaymış... Eminim iyi olacaktır."
Derin bir nefes aldı ve kafasını cama çevirdi. Onu nasıl teselli edeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sarılsam? Eminim ittirirdi.
Ben ne yapmam gerektiğini düşünürken Namjoon kapıyı tıklattı ve kafasını içeri uzatarak "Girebilir miyim?" dedi.
Soo Jung onaylayınca içeri girdi ve yanıma oturdu.
"Bayan Rim, eminim Seon Ah sizin varlığınızı hissediyordur. Güçsüz kalbi sizin kalbinizdeki sevgiyi hissediyordur... Eğer siz kendinizi bu şekilde üzer ve kötümser düşüncelere kapılırsanız her şey çok daha zorlaşır. Onun için ayakta kalmalısınız."
Bunlara çalışmış da mı gelmişti? Soo Jung'un kaşları normal halini almış, hatta hafif gülümsüyordu.
"Çok teşekkür ederim Namjoon. Bu arada şu saçma resmiyeti bırak, hiç sevmem."
Namjoon da gülümsedi ve "Peki. Bir isteyin veya ihtiyacın olursa söyleyebilirsin. Ben buradayım." dedi. Tam tekrar odadan çıkacakken Soo Jung seslendi.
"Namjoon, bir gelebilir misin? Sanırım bir ihtiyacım var." dedi.
Namjoon ona yaklaştığında kolundan çekti ve beline kollarını sardı. Namjoon başta ne yapacağını şaşırmış bir şekilde öylece kalakaldı. Fakat daha sonra Soo Jung'un sırtını sıvazlamaya başladı.
Nikahlı karım ağlayacak omuz olarak beni değil en yakın arkadaşımı seçti. Ben ise öylece durmuş bu manzarayı izledim...
I'm back!
...but nobody cares.
💜💜💜