" Ayşegül 'den "
" Çocuğunu kaybeden anne için her gün ilk gündür ... Bu ısdırap ihtiyarlamaz "
Çok güzel bir yerdeyim ama neresi burası bilmediğim bana uzak bir yer ama çok güzel . İhtişamlı bir ev kocam bir bahçe renk renk çiçekler çeşit çeşit ağaçlar" acaba kimin evi burası "
Etrafıma bakınırken iki çocuğun gülüşme seslerini duydum o yöne doğru gittiğimde evin yan tarafında bir bahçe daha vardı orda da aynı şeyler vardı çiçekler ağaçlar birde küçük şirin oyuncaklar vardı oyun oynayan çocuklara baktığımda iki tane dünya tatlısı kızlar olduğunu gördüm ve onlara seslenen bir erkek bu bu sevdiğimin sesi Tao yoksa bunlarda aman Allah'ım kızlarım benim biricik kızlarım onlara yaklaşmak istedim ama attığım adımda onlardan uzaklaştım bir daha attığımda hava karardı kara bulutlar güneşin önüne geçip onu ordan sildiler bir daha adım attım çiçekler soldu ağaçlar kurudu bir adım daha attım renkli ne varsa solmuştu ne oluyodu burada Tao ya baktığımda ise bana hüzünle bakıyordu
" Tao : yaklaşma "
" Ayşegül : ne neden ? "
Onlara yaklaşmak için yine bir adım attım bu sefer kızlarım kayboldu ... Aman Allah'ım
" Ayşegül : Tao noldu kızlarımız nerde nere gittiler "
" Tao : beni dinlemeliydin ... Onlar gitti onlar çok uzaklara gitti senin yüzünden hepsi senin yüzünden "
Ben onun yüzüne anlamaz gözlerle bakarken bu kabustan sonunda uyanmıştım ...
Gözlerimi açtığımda beni endişeli gözlerle izleyin bir çift kahverengi göz gördüm ona sımsıkı sarılıp gözlerimde tutmak istemedim yaşları bıraktım benle beraber oda bırakmıştı ...
" Tao : Ben çıkış işlemlerini halledip gelicem sen beni bekle birtanem sonra da beraber hazırlanıp çıkarız "
" Ayşegül : tamam "
Son kez bakıp anlıma öpücük kondurdu ve odadan çıktı onun gidişinin ardından uzun uzun düşündüm ...
Evlat neydi tam olarak ;
korktuğun yer , canın en tatlı yeri , baktığın gözün , tuttuğun ellerin , yürüdüğün ayakların , yediğin yemeğin , içtiğin suyun , aldığın nefesin , ona gelmesin bana gelsin tüm acılar dediğin tek varlık " EVLAT "Gerçekten öyledi ... Daha karnımda minicikken bile ben bunları düşünüyordum daha çokta onlarla oynadığım oyunları yapacağımız yaramazlıkları onların o küçük ama şirin tartışmalarını babalarına olacak olan düşkünlüklerini ... Ama sadece hepsi bir hayalde kaldı ...
Bir gün annnannemle otururken bana anne duası diye bir dua olduğunu söylemişti ona ne diye sorduğumda bana
" Bir annenin evladına dua sı bu kızım "
der başlardı .
" Gözüne yaş , ayağına taş , yüreğine telaş değmesin yavrum "
derdi . Ne güzel bir dua değil mi bende hep düşünürdüm eğer çocuklarım olursa bende onlara bu dua yı okuyacak ve öğretecektim ama benim evlatlarım daha bir şekle bile giremeden gittiler ... Onların o cennet kokularını içime çekemeden benden gittiler ...
Ölüm neydi gerçekten sadece ruhun beden ayrılması mı ? bir bedenin toprağa girmesi mi ? O gidince arkasından yas tutulup bir kaç gün sonra hiç bir şey olmamış gibi devam mı etmek ? Ve bunun gibi binlerce soru ... ölüyormuş gibi hissediyorum Ama hala nefes alıyorum nasıl bir acıdır ... ruhuma ilmek ilmek işlenen ince ama derin bir acı ... ruhumun en derinine ... kalbimin tam ortasına saplanan ince bir sızı ... Adı ise evlat acısı ... bir kitapta okumuştum yazar şöyle diyodu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Mafyamm |Kris| Tamamlandı
FanfictionArkadaşlar bu ilk kitabım kitabımın içinde +18 ve argo kelimeler olacak O kadar orantısızlar ki 6 kişi 6 farklı dünya düşünce ... 3 erkek Dünya ya sert acımasız bir o kadar siyah ama birazda " Sana yaşama şansı verildiği için mutlu olmalısın " Öy...