otuz

78.7K 4K 2.3K
                                    

Umut ve Esat'ın fotoğraflarını kullanıp koyacak fotoğraf bırakmadığıma göre diğer karakterlere geçebiliriz shhshshs

Medya: Asude

*

Güç bela yataktan ayırdığım bedenimi mutfağa gitmeye zorladım. Dün geceden beri bir şey yememiştim. Bu sabah da yemezsem açlıktan ölecektim. Aslında şöyle bir düşündüm de fena fikir değilmiş. Kaç gün yemek yemesem ölürdüm acaba? Başımı iki yana sallayarak bugün de ölme planımı erteledikten sonra buzdolabından çıkardığım sütü kafaya dikledim. Evet, okuduğunuz gibi kötü çocuklar da süt içiyor. Bardağa gerek duymadan... Kutuyu masanın üstüne bırakıp kendime sandviç hazırladım. Domatesli sandviç ve süt. Çilingir sofrasından hallice ha?

Cebimdeki telefonun titrediğini hissettiğimde çıkarıp ekrana baktım. Mesaj değildi. Aramaydı. Bana ne olduğunu çözemiyordum. Normalde telefonun varlığını unutan ben bugün uyanır uyanmaz telefona bakmıştım. Bildirim yoktu. Günaydın mesajı yoktu. Dün gece iyi geceler mesajı gelmemişti. Bunların tek bir anlamı vardı.

Umut biliyordu.

Umut, Asude'nin geri döndüğünü biliyordu.

Gelen aramayı, "Ne var?" diyerek cevapladım. Bu sabah da kibarlığım üstümdeydi. 

"Aşağıdayım. Çabuk ol."

Ve yine cevabımı beklemeden telefonu suratıma kapatan bir adet Yalın...

Arabaya bindiğim ve onu çalıştığı kafeye bıraktığım süre boyunca benimle konuşmadı. Konuşmayı bırak yüzüme bakmadı bile. Gidene kadar uyudu ya da uyuyor numarası yaptı. Alıngan puşt. Yalın'a çok fazla takılmadan okuluma yöneldim. Gün boyu evde durmak akıl sağlığım için iyi olmadığından çıkmıştım dışarı. Gündüz takılmayı sevdiğim yerler olmadığından ders dinlemek zorunda kalacaktım. Aklımı dağıtmak için okula gidiyordum anasını satayım. Bu nasıl bir yıkıklık? 

Okulun içine girip arabamı her zamanki park yerime park edeceğim sırada yine dolu olduğunu gördüm. Bu kez elimden kaçamayacaktı. Gerekirse akşama kadar burada nöbet tutacaktım, yine de o andavalı bulacaktım. Bulup bir güzel benzetecektim. Arabamı öylece durdurup aşağı indim. Yerime göz koyan kişinin arabasına ilerledim. Araba benim kıçımdan küçüktü ama dünyalar kadar yer kaplıyordu. Ne demek lan benim Camaro'mun yerine kıç kadar MINI Cooper park etmek?

Kıçımı arabanın kaputuna yaslayıp cebimden çıkardığım sigarayı içmeye başladım. "Şimdi elimden kaç da göreyim." 

Bugün de derse girme işi yalan olmuştu. Keyifle sigaramı içmeye devam ettim. Beş dakikanın sonunda izmariti çöp kutusuna atıp döndüğümde hala kimsenin gelip gittiği yoktu. Yeniden kaputa yaslanarak beklemeye başladım. Ne de olsa yapacak daha iyi bir işim yoktu. Gözüm arabanın rengine kaydığında yüzümü buruşturdum. "Hangi zevksiz kırmızı araba alır ki?"

"Imm ben?"

Sesin geldiği tarafa dönmek adına yaslandığım kaputtan ayırdım bedenimi ve arkama döndüm. Döner dönmez gördüğüm yüz, hafızama kazınan yüzdü. Değil 1 yıl 10 yıl da geçse unutmazdım bu yüzü. Bu yüzü ve bu yüzün bana yaşattıklarını. Aynı sarı saçlar, aynı kahverengi gözler, aynı kibirli tavır... Değişmemişti. O fazlasıyla aynıydı ama ben fazlasıyla değişmiştim.

Buz gibi bir sesle, "Araba senin mi?" diye sordum. Kaşlarını çatarak arabaya baktıktan sonra tekrar bana döndü. "Evet ama sence de konuşacak daha önemli konularımız yok mu Ef..."

Konuşmasını böldüm hızla. "İyi, çek arabanı."

"Ne?"

"Gayet açık konuştuğumu düşünüyorum; arabanı benim park yerimden çek."

Söylediğimi dinleme nezaketi göstermeden bana doğru bir adım attı. "Bir yılda nasıl bu kadar değişebildin?" Elini kaldırıp yüzüme yerleştirdiğinde sinirle yumruklarımı sıktım. Bundan haberdar değildi. "Çok zayıflamışsın..." Sağ elinin baş parmağı gözümün altındaki çukuru okşadı. "Yüzün çökmüş. Eskisi gibi bakmıyorsun." Boş boş yüzüne baktım. "Biliyorum, bana kızgınsın. Yaptığım büyük bir hataydı. Hatamın farkına vardım Efe. Düzeltmek için geri döndüm. Senin için döndüm."

Kesinlikle şu burs zırvalığı yüzünden değil, benim için.

Alayla gülerek geri çekildim. Böylece yüzümle olan teması sona ermişti. "Zırvalaman bittiyse çek şu siktiğimin arabasını şuradan!"

Farkında olmadan sesimi yükselttiğim için şaşkınlıkla baktı bana. Biliyordu, ona sesimi yükseltmezdim. Biliyordu, hayranlıkla bakardı gözlerim ona. Biliyordu, kırmazdı sözlerim onu. Biliyordu, herkesten çok önemserdim onu. Biliyordu, mutluydum onunla. Biliyordu, aşıktım ona. 

Bildikleri değişeli çok olmuştu.

Bir anda ileriye doğru atılıp ellerini boynuma doladı. Sarıldı. Bunu gerçekten istediği için yapmadığını artık biliyordum. O sarılmaktan nefret ederdi. Ayrılırken söylediği keskin cümlelerden biri buydu. Sarılmasının bir amacı vardı. Ne zaman tartışmaya başlasak sarılınca yumuşadığımı bildiğinden yapardı bu hareketi. Anlaşılan o hala eskilerde kalmıştı. Eskiye göre davranıyordu. Hiçbir şey olmamış gibi. Bizi hala bir yıl önce bıraktığı yerde, alışveriş merkezinin ortasında sanıyordu. Harika.

"Özür dilerim," dedi kısık sesle. "Bebeğim, seni özledim."

İki yanımda duran kollarımdan birini kaldırarak beline sardım. Sardığım yerden battı binlerce iğne elime. Yaktı içimi. Tıpkı benim onu yaktığım gibi. Umursamadım. Bu hayatta en iyi öğrendiğim şey umursadığım şeyleri umursamıyormuş gibi davranmaktı. Bir süre sonra elimde olmadan yapıyordum bunu. Umursamaz davranıyordum. Şu an planım dışındaki her şeyi umursamadığım şeyler listesine almıştım. Oldukça kabarık bir listeydi. Avına odaklanan bir avcı gibiydim şimdi. Avım kafese girmeden rahat etmeyecektim. Avımı yakalamak için her hileye, her yalana başvuracaktım.

Kılıcını bilemiş bir avcıydım.

Avımın hiç şansı yoktu.

Sarılışına karşılık verdiğim o kısa zaman diliminde sesimi dizginledim. Şimdi sesim sinirden çok özlem barındırıyordu.

"Ben de," diye konuştum cevaben. "Ben de seni özledim Asude."

*

Kim Avcı?

Kim Av?

Asude geldi, burası iyice yılan hikayesine döndü. İnce :'''))))))))

Seviliyorsunuz

BEN GELDİM | Texting ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin