Birinci Bölüm

168 12 7
                                    

Merhaba sevgili cankadaşlarım ( canım arkadaşlarım)! Bu zamana kadar aklımda bir sürü kurgu vardı. Ama yazıya dökemedim. İnşallah bunu devam ettiricem sizin sayenizde. Şimdilik görüşmek üzere. Seviliyorsunuz💕💓

Batıyorum.Hemde battıkça daha dibe batıyorum. Bir daha gökyüzünü güneşi göremeyecekmiş gibi daha da batıyorum denizde. Ve en sonunda onu görüyorum. Ama her şey gibi bulanık. Elimi uzatıyorum beni kurtarsın diye ama o gözlerini bile kıpırdatmıyor . Çırpınıyorum ama o beni görmezlikten geliyor.Ona ulaşmaya çalışıyorum ama olmuyor. Ne ben ona doğru gidebiliyorum ne de o bana geliyor. Sonra bir anda nefesim kesiliyor, göz kapaklarım yavaş yavaş kapanıyor. Son bir kere daha yardım et dercesine baktıktan sonra bedenim kaskatı kasılıyor.Kalp atışlarım yavaşlıyor.Nefesim kesiliyor. Damarlarımda ki kan bir anda pompalamayı kesiyor.


Pes ediyorum beni mavinin alıp götürmesine. Ruhumu çekmesine. Beni benden almasına. Benim olanları ona vermeye. İşte o zaman anlıyorum her şeyin bencil olduğuna. Kendi çıkarları için beni o mavilere gömmesine. Sonra o mavilerde canımı almasına.

Koca bir boşluğa bırakıyorum ruhumu. Dalgalanıyor maviler içinde ruhum, kurtarılmayı bekler gibi. Kahramanının onu elbet bir gün kurtaracağını bilir gibi.

Salıyorum artık kendimi. Korkmuyorum eskisi gibi. Eskiden ürkek temiz saf kalpli bir ceylan yavrusuyken hayatın beni vahşi bir aslana döndürmesine bile şaşırmıyorum artık.Bırakıyorum kendimi kendim olmaktan. Ve bambaşka bir insana dönüşmeme izin veriyorum.

Dalgaların sesleriyle göz kapaklarım yavaş yavaş kalkarken başıma giren ağrıyla duraksayıp kendimi en son nerede olduğumu düşünmeden alıkoyamadım. Bir an burada ne işim olduğunu düşündüm. Ama bu soruma hiç bir cevap bulamadım. Sonra kendimi toparladım.Yattığım koltuktan yavaşça kalktım ve tedirgin bir şekilde etrafımı incelemeye koyuldum. Büyük ihtimalle burası deniz kenarında küçük bir evdi. Genellikle siyahlara bürünmüş eşyalar ve iki tanede koltuktan oluşan mobilyanın karşısında da büyük demir bir kapı vardı. Hemen demir kapının oraya yürüdüm. Tam kapıyı açıp çıkıcakken çarptığım büyük bir siluetle geriye doğru düşerken bir elin belimi kavradığını hissettim. Ve bir anda yerden havalandım.Olanlara ağzımı bile açamadan ayaklarımı yere bastığımı farkettim. İşte o zaman çarptığım adamın yüzüne gördüm. Hemen bir adım geriye gidip adama bakmayı sürdürdüm.Siyah dağınık saçlı yaklaşık 1 85 boylarında 25 yaşlarında siyaha çalan gözleri ile kişiliğini de gösteren adam soğukkanlılığı ile bir müddet gözlerime bakıp daha önce çıkmak istediğim kapıdan çıkıp gitti. Aynı şekilde bende kapıdan çıktım. Tahmin ettiğim gibi burası denizin kenarında bir evdi. Ama aynı zamanda ıssız bir yerdi.

Etrafıma bakındım bir müddet gidebileceğim bir yer, evim var mı diye. Sahiden benim evim neresiydi? Ben buraya nasıl gelmiştim? Beni merak eden birileri var mıydı?Ve en önemlisi ben kimdim? İsmim neydi? Soyismim neydi? Yaşım kaçtı?Burada ne işim vardı? Aklımdaki sorular cevapsız kaldıkça kalbim sıkışmaya başlamıştı ve nefes alıp verişlerim düzensizleşmişti. Bir anda başımın dönmesiyle ayaklarım bedenimi taşımayı kesti ve yere yapıştım. Gözlerim kapanmamaya verdiğim emeğe yenilip kapandı. Ve gerisi koca, bitmeyen bir karanlık...

Çok mu mutlu oldum acaba. Veya birilerine bir şey mi yaptım hayat onun acısını çıkarıyor. Yaşamımı karartıyor. Beni yanına karanlığa çekiyor sımsıkı. Ruhumu alıyor. Eziyor paramparça ediyor. Bütün hıncını çıkarıyor. Sonra al yaşa diyor. O paramparça yerde paramparça umutlarla...

Koşuyorum. Sadece koşuyorum. Önüme arkama bakmadan bir tek koşuyorum. Neden koştuğumu bilmeden nereye koştuğumu bilmeden yüreğimin götürdüğü yere doğru koşuyorum. Olacakları umursamadan geçmişe geleceğe bakmadan koşuyorum. Sonra bir anda duruyorum. Nefesimi düzene sokup tekrardan koşuyorum. İşte tam o zamanda arkamdan biri bana "Gitme, kal" diyor. Tam yüzünü göreceğim anda yok oluyor. Önüme dönüp tekrar koşacağım sırada uçurumun tepesinde durduğumu fark ediyorum. Bir adım daha atıyorum ve uçurumun tam kenarında duruyorum. Sonra aşağı bakıyorum maviye. Gözlerimi kapatıp derin nefesler alıyorum. O sırada biri yine "Mira gitme" diye bağırıyor ve ses uçurumda yankılanıyor.Sesin geldiği yöne döndüğümde yine bir anda yok oluyor. Tekrar önüme döndüğümde gördüğüm manzara ile irkiliyorum. Çünkü o soğukkanlı adamı görüyorum. Bana yaklaşıp güven verici bir sesle mavilere bakıp "Hadi. O seni, bizi bekliyor" diyor ve bir anda elimden tutup kendini ve beni uçurumdan aşağı atıyor. Ve o muhteşem mavilere bedenlerimizi bırakıyoruz.

Gördüğüm kabus gibi bir rüya dünyaya gözlerimi açmamla yok olurken şaşkınlığı hala üzerimdeydi.Neden niye o adamı gördüğümü, bana seslenip ama yüzünü göremediğim adamı merak etsem de bunları sonra düşünmek şartıyla aklıma kazıdım ve hemen olduğum yerde toparlandım. Büyük ihtimalle ben bayılınca soğukkanlı adam beni görmüş ve daha önce yattığım koltuğa geri yatırmıştı.Peki ama bana niye yardım ediyordu. Acaba beni tanıyor muydu? Aklım bir sürü soru ile dalmışken yanıma gelen adamı fark edememiştim bana seslenene kadar. "İyi misin?" dedi sert bir sesle bana karşı. İlk başta duyularımın bana yalan söylemesinden şüphelensem de sonra ne saçmalıyorum diyerek mahcup bir şekilde başımı sallayarak "Evet" dedim. Aynı sertliği ile "İyi" diyerek arkasını dönmüş yürüyecekti ki "Pardon" diyebildim kısık bir sesle. Tekrar önünü bana döndüğünde benden bir şey beklermiş gibi başını salladı ve gözlerimi gözlerine dikerek "Beni tanıyor musun?" dedim. O da bu soruyu beklermiş gibi bana kafasını sallayarak "Hayır" dedi. Sonra bir anda gözlerini kısarak gözlerime baktığı zaman bana sert bir şekilde bende cevabının olmadığı bir soru sordu. "Sahiden sen kimsin?"


Bölüm sonu!

Ruhumdaki MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin