'5'

84 6 5
                                    

Ne kadar okunmasada yazmak istiyorum.



Dördüncü saatteki biyoloji dersinden çıkarken Jimin önüme atlayıp beni kollarımdan yakaladı.
  "Yiyecek bir şeyin var mı?" Birkaç zibidinin arasından dirseğiyle yol açıp çimento duvarın üzerine çıktı. Kollarını iki yana açarak avuç içlerini duvara dayamıştı.
  Hemen yanına iliştim, sırt çantamdan eciş bücüş olmuş kahverengi bir torba çıkardım. İçinde elmam vardı.
   Jimin yüzünü buruşturarak "Canın sabah çok mu meyve çekti?" dedi.
   "Büyükannemin fikriydi. Alabilirsin istersen." Başını sallayarak dişlerini yeşil elmaya geçirdi.
  Yanaklarıma yağmur damlaları düştü, ıslak kaldırım kokusu her nefeste içime doluyordu. Yağmur kokusuna bayılıyordum. Keşke şişelere kapatabilseydik.
Saçları darmadağınık, düşük bel pantolon giymiş iki çocuk geçerken Jimin'e doğru başlarını salladılar. Jimin de küçük parmaklarını sallayarak selam verdi. Birbirlerine omuz atarak gülüştüler.
  Tam ağzımı açıp kim bunlar diyecekken omzuma bir elin dokunmasıyla yerimden sıçramam bir oldu.
  Jungkook gülümseyerek "Merhaba, size katılabilir miyim?" diye sordu.
  Jimin bakışlarını benden ona doğru çevirdi. "Benim için hava hoş."
   Jungkook yanıma oturarak kendi kahverengi poşetinin içinden sebzeli pizzasını çıkardı.
  Jimin bana doğru uzanarak "Az önce bir şey söylüyordun?" dedi. Bu sefer konuşmamı bölen Namjoon oldu. Yanımıza gelip güneş gözlüklerini burnunun ucuna indirerek gözlerini Jimin'e dikti.
  Jimin "Burada ayrılıyorum sizden. Beden eğitimi dersinde görüşürüz olur mu?"
   "Tamam." dedim, Jungkook'un yakıcı bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum.
  "Görüşürüz," dedi Jimin siyah saçlarını elleriyle geriye atarak. O kalabalığın içinde kaybolurken neden sevmediği bir çocukla bu kadar çok zaman geçirmek istediğini merak ettim.
  "Ne garip çocuk ama!" diye konuştu Jungkook onun hakkında.
  "Namjoon mu?"
  "Başka kim olabilir ki?" Omuzuma bir omuz attı. "Jimin hoş birine benziyor ama."
  "Evet öyle. Benimle... Neyse boşver."
  "Söylesene." O kadar yakınlaştı ki, güzel bir kokuyu duyacak kadar. Sanki ormandan gelen yağmur sonrası toprak kokusu gibi. İçimde bir şeyler kımıldadı.
  Sallanan ayağımın altındaki kaldırımdaki çatlakları saymaya başladım. "O sahici bir arkadaş, diğerleri değil."
  "Belki de sen insanlara karşı çok cana yakın davranmıyorsundur."
  Göz göze geldik. "Bu ne anlama geliyor şimdi?"
  Uzun parmaklarına indirdi bakışlarını. "Yani, bu sabah pek iyi gününde değildin. En azından bana karşı."
  "Özür dilerim. Seni neşelendirmem mi gerekiyordu?" Gözlerini devirerek güldü. "Hayır tabii, ama en azından yüzüme bakabilirdin."
  "O kadar korkunç biriysem neden burada oturuyorsun?"
  "Çünkü ilgi çekecek kadar garip birisin." Ne zamandan beri erkekler beni çekici buluyordu?
  "Nasıl böyle diyebiliyorsun? Beni tanımıyorsun bile."
  Dudaklarının kıvrımına bir gülücük yerleşti, sol yanağında bir gamze belirdi. "İnsanları tanımakta iyiyimdir"
  Kağıt torbamı büzüştürüp ondan uzaklaştım. "Senin gibi olan insanlarla takılman gerekmiyor mu o zaman?"
  "Kimmiş benim gibi olanlar?"
  "Lisa mesela." 
  "Lisa'ya benzediğimi nerden çıkardın?"
  "Sizin gibiler..."
  "Bizim gibiler mi? Çıkar dilinin altındaki baklayı Taehyung. Beni hangi küçük kutucuğa sıkıştırıp etiketledin?"
  Sorularıyla karnımda kramplar yaratmıştı, aklım son raddesindeydi artık. Düşünemiyordum bile. Kimse benimle başa çıkmamıştı daha önce. Genellikle ben bir laf ederdim, sonra kimse benimle konuşmazdı. Böyle basit işte.
  "Gitmem lazım." Omzuma çantamı aldım. Elimdeki poşeti çöpe atarak okul binasına doğru yürümeye başladım. Arkamdan "Benim için zevkti," diye seslendi.

....

Altı ay sürecek film sınıfını bulduğumda neredeyse Jungkook ile çarpışıyorduk. Bana kapıyı açtı ama hiç göz göze gelmedik. Yine en arka sıraya geçip oturdum. Bu sefer Jungkook beni takip etmedi. Hatta sınıfın diğer ucunda öne doğru oturmuştu. Rahatlamam gerekmiyor muydu, neden göğsümde bir ağırlık vardı, bilemedim. Sırama gömüldüm.
  Saçları dökük hocamız elindeki dizüstü bilgisayarı kurcalayıp duruyordu. İkide bir sınıfa giren öğrencilere bakıp gülümsüyordu. Zil çaldı, yarı boş sınıfa göz gezdirdim. Jimin'in el salladığı çocuklar arka sırada oturmuş fısıltıyla bir şeyler konuşuyorlardı. Jungkook tavana bakıyor ellerini ritim tutarak sıraya vuruyordu. 
  "Evet çocuklar." Öğretmen ayağa kalktı. Film eğitimi hakkında uzun bir konuşma yapmaya başladı, ben ise onu dinlemeyerek camdan dışarı bakıyordum. Koyu mavi gökyüzünde pamuk yumağı gibi bulutlar birikmişti, midem gurulduyordu. Küçükken onların pamuk şeker olduğunu düşünürdüm.
  Öğretmen masaya yaslanıp sınıfı gözleriyle taradı. "İçinizden kaçınız film izlemeyi seviyor?" Hepimiz ellerimizi kaldırınca, sözlerine devam etti. "Tamam, kaçınız büyük salonlarda oynayan kapalı gişe filmleri daha çok seviyor?"
  Elini kaldırmayanlar sadece ben ve Jungkook'tu. Kalabalık mekanları, patlamış mısır kokusunu ya da dar koltukları sevmiyordum. Aynı zamanda filmlerin çoğu tahmin edilebilirdi.
  Öğretmen Jungkook'a bakarak "Neden sevmiyorsunuz Bay Jeon?" dedi.
  "Yüzde doksan dokuz orijinallikten yoksunlarda ondan."
  Öğretmen dudaklarını büzüştürdü. "Ama her hikaye daha önce anlatılmamış mıdır zaten?"
  "Başka bir şekilde anlatılmayacakları anlamına gelmez ki."
  Tekrar Jungkook'a baktım ama o ben yokmuşum gibi davranıyordu.
  Öğretmen elini havaya kaldırıp güldü. "Çok güzel. Çünkü bu yarı yılda tartışmalarımız olacak. Her birinizin dünyaya bakışı farklı, filmler de bundan farklı değil. Birinizin abartı ya da klişe gördüğü, diğerine çığır aşan bir şey olarak gelebilir." Kendisini masada öne doğru iterek sınıfın önünde gezindi. "Size testler ya da sözlü sınavlar yapmayacağım. Ama derse katılımınıza dikkat edeceğim. Notunuzun büyük çoğunluğunu son proje oluşturacak. Kendi çektiğiniz bir film. Korku filmi olabilir, aksiyon, komedi, belgesel hatta bir müzik kalbi bile olabilir."
  Gözlüklü bir çocuk "Çok iyi ya," dedi.
"Şimdi Taehyung ve Bay Jeon haricinde herkesin bir kağıt çıkarıp en sevdiği üç filmi yazmasını istiyorum. Bir dakikanız var." Gümüş rengi saatine baktı. "Başlayın."
  Jungkook "Biz ne yapacağız?" diye sordu.
Öğretmen kaşlarını kaldırarak "Sıkı durun," dedi. "Şimdi yapmanız gereken kendinize bir partner bulmak. Sizden tamamiyle farklı zevkleri olan birilerini." dedi
  Sınıf tek bir ağızdan homurdanmaya başladı.
"Siz ikiniz," Jungkook ile beni işaret etti. "Şimdiden eşleştiniz bile. Bol şans!"
Göz ucuyla Jungkook'a baktım, gerçekten gülüyor ve göz kırpıyordu. Komik olduğunu zannediyordu herhalde.
  Tam anlamıyla cehennemin dibindeydim.

I can not lose you |  taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin