V| the grief of the dead woman

1.1K 125 58
                                    

Aşktan ölenler ne cennete ne cehenneme gidebilirler.
Onlar için ebediyet olmaz, onlar cennet ve cehennemi yaşamışlar ve ruhları heyecanlarına, coşkunluklarına sarf edilmiş, bitmiş, yok olmuştur.

Sully Prudhomme


WENDY

Aklımı kaçırıp kaçırmadığımdan şüpheliydim. En başından beri her şeyin gerçek olduğunu savunurken şimdi hiçbir şeyden emin olamıyordum. Çünkü Lin beni siyah beyaz damalardan oluşan bir koridora getirip oradaki kırmızı bir kapıyı açtığında girdiğimiz odanın benim odam olduğunu söylemişti. Sorun şu ki, bu oda gerçek dışıydı.

Her zaman dolunayı sevmiştim. Her zaman. Ve şimdi bulutların arasına konulmuş yumuşak bir yatağın üzerindeyken aynı zamanda yıldızların arasında, tepedeki dolunayı izleyebiliyordum. Öylesine gerçek bir his ki, sıcak bir rüzgar tenimi okşuyor, denizimsi bir koku ciğerlerime doluyordu. Küçüklüğümden beri pamuk olduklarını hayal ettiğim bulutlar şimdi ayaklarımın altında yumuşacıktı. Bazen de bir yıldız kayıyor, bunu her gördüğümde istemsizce bu kabusun bitmesini diliyordum. Acı verici olanı, bunlar bir kabus olsa da, bana ait olduğu söylenen bu oda ruhumu huzura boğuyor ve dolunayın güzelliği karşısında sarhoş oluyordum. Korkutucu olan bu dünya aynı zamanda mükemmeldi.

Lin gitmeden önce, gündüzleri istersem odadan çıkabileceğimi ama her akşam gerçekleşen partilere katılmamın zorunlu olduğunu söylemişti. Ona partilerden nefret ettiğimi anlattım. O da buna karşılık "İnsanın Efendi Zayn' in partilerinde kimlerle karşılaşacağı hiç belli olmuyor. Kesinlikle gelmelisin Wendy. Belki sevdiğin o insanların güzel yüzünü görürsün." demişti. Ne demek istediğini tanrı bilir.

Uykum geldiğinde sabaha dek kesintisiz bir uyku çekmiştim. Uyandığımda yatağımın kenarında inanılmaz bir kahvaltı tepsisi duruyordu. Sevdiğim her şey buradaydı ve saatlerdir yemek yemediğimi düşünürsek epey açtım.

Kahvaltımı yaptıktan sonra kırmızı kapıdan yine o siyah beyaz koridora geçmiştim. Koridorlar boş ve sessiz, kimse yoktu. Hayatımda gördüğüm en ilginç kapıların yanından geçerek Édith Piaf' ın şarkı söylediği büyük salona vardım. Garip. Dün gece insanlarla dolu olan bu salonda şimdi sadece Lin vardı ve sahnenin kenarındaki bir sandalyenin üzerinde kitabını okuyordu. İçi renkli balıklarla dolu okyanus tavana bakarak Lin' e doğru yürüdüm. Kitabındaki hissiz gözlerini bana kaldırmıştı.

"Liam ya da Carla nerede?"

"Onları ne yapacaksın?"

"Arkadaşlarımı görmek istiyorum."

Ne yaptıklarını veya iyi olup olmadıklarını bilmeliydim. Umarım yaşıyorlardır.

"Şanslıysan görürsün."

"Ne demek istiyorsun?"

"Buradaki insanlar genelde gündüzlerini odasında geçirir sevgili Wendy. Akşamı beklemeni öneriyorum. Partide herkes burada olacak."

Gözlerini tekrar kitabına çevirdiğinde "İstediğim yere gidebilir miyim?" diye sordum.

Bana bakmayıp işaret parmağı ile dün gece şatoya girdiğimiz siyah kapıyı gösterdi. "Oradan çıkmadığın sürece her yere gidebilirsin."

Teşekkür etmek istemediğim için sağ tarafta kalan koridora ilerledim. Siyah beyaz duvarların üzerinde tablolar vardı ve az önce yanından geçtiğim Mona Lisa tablosu tamamıyla içimi ürpertmişti.

Tedirgin edecek kadar sessiz koridorları geçtiğimde bir kapının parlak bir bahçeye açıldığını gördüm. Yaklaştıkça burnuma gelen tatlı çiçeksi kokuları hissetmiştim. Ve bahçeye çıktığımda dudaklarım hayranlıkla aralandı. Ağaçlar normal dünyadaki ağaçlardan onlarca kat büyüktü. Rengarenk çiçeklerin türleri hakkında hiçbir fikrim yoktu fakat mükemmeldiler.

climax • malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin