Bir insanın bir ömür boyu seveceğini söylemek bir mumun ömür boyu yanacağını iddia etmekle aynı şeydir.
Kreutzer Sonat, Lev Nikolayeviç Tolstoy
CARLA
"Mavi gökleri görüyorum ve beyaz bulutları.
Işıkla kutsanmış gün, karanlık kutsal gece.
Ve düşünüyorum kendi kendime ne harika bir dünya diye.
Gökkuşağının renkleri ne tatlılar gökyüzünde."Louis Armstrong. İnanılmaz sesi ve trompetinde ustaca gezinen parmakları... İçtiğim içeceğin tadı olağanüstüydü ve ben mükemmel hissediyordum. Hiçbir şey bunu bozamazdı. Wendy bile.
Ama Wendy yüzündeki sarhoş bir gülücük ile yanımıza geri döndüğünde ona ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Saçları dağılmış, bakışları baygındı. Sik yalamış gibi.
Liam da benim gibi düşünmüş olmalı ki "Sana ne oldu böyle?" diye sordu.
Wendy uçuyordu. Gülümsediğinde yalnızca "Çok mutluyum." dedi ve omuzlarını yavaşça sallayarak Louis Armstrong' un şarkısına eşlik etmeye koyuldu.
Neden mutluydu? Onu birisi mi mutlu etmişti? Kim Wendy' i böylesine mutlu edebilirdi?
İçime bir şüphe düşmüştü. Çünkü derinlerimdeki bir ses az önce ona her ne olduysa bunu Zayn' in yaptığını söylüyordu. Zayn... Beni de öpmüştü. Doğrusu dudağın kenarına kondurulan küçük bir öpücük gerçek bir öpücük sayılmazdı ama... Bana değerli olduğumu, her zaman yanında kalmamı istediğini söylemişti.
Wendy mutlu. Wendy' i Zayn mutlu etti. Bense burada lanet şarkıları dinliyorum.
Nefretle onun rüyalara dalmış huzurlu yüzüne baktım. Her zaman olduğu gibi o tercih edilmişti. Neden? Neden?! Güzel değildi. Belki biraz güzeldi ama ben daha güzeldim!
Yüreğim hırsla çarparken bende olmayan şeyin ne olduğunu anlamaya çalıştım. Fakat düşündükçe kıskançlığım artmış ve buna bağlı olarak gözlerim dolmuştu. Elimdeki alkollü içeceğin tamamını içtikten sonra onları orada yalnız bıraktım. Kimse nereye gittiğimi umursamayacak kadar bana değer vermiyordu zaten.
Gözyaşlarımın görülmesini sevmez ve her zaman gizli bir köşede ağlamayı tercih ederdim. Bu yüzden kimsenin görmemesi için koşar adımlarla kapıların olduğu siyah beyaz koridora doğru yürüdüm. Ne de olsa kimse benim gibi gereksiz birinin yokluğunu fark etmeyecekti.
Kendi kapıma vardığımda hızla ağaç dalından oluşmuş kolu aşağı indirip içeri girdim. Yatağımın önünde birisi vardı. Geniş sırtı bana dönük, öylece duruyordu. Onun Zayn olduğunu anlamam yalnızca bir saniyemi aldığında yavaşça bana döndü. Siyaha boyalı gözlerinde merhameti görüyordum.
"Neden ağlıyorsun?"
"Ne önemi var? Kimsenin umrunda değilim."
Birkaç adımda karşıma geçip o güzel sesiyle "Benim umrumdasın sevgilim." diye fısıldadığında elini yanağımın üzerine yerleştirecekken başımı geri çektim. Bu onu şaşırtmıştı.
"Yalan söyleme! Wendy' e de bana davrandığın gibi davranıyorsun."
"Wendy?" dedi aşağılar bir gülücük ile. "Carla, arkadaşın hiçbir zaman umrumda olmadı."
Bunu öyle inançlı söylemişti ki, aklım karıştı. Ve gözleri... Gözlerine baktıkça öfkem dağılıyordu. Oysa her zaman öfkesini canlı tutabilen bir kişiliğim olmuştu. Bana ne yapıyor?
"Şatoma adımını attığın ilk andan beri," Bir iç çekerek yanağımı tuttu. Bu sefer ona izin vermiş ve soğuk teninden bana yayılan ferahlığın keyfini çıkarmıştım. "Farklı. Çok farklı bir şey hissediyorum. Canlı hissettiriyor."
"Ben... Wendy' i o halde görünce-"
"Lin' in yaptığı içecekler insanın başını fena döndürebiliyor. İnanıyorum ki, arkadaşın yalnızca sarhoştu."
Boştaki eli ile belimi tuttuğunda bedenlerimizin arasındaki mesafeyi kapatarak yüzünü bana doğru eğdi.
"Elbise sana düşündüğümden daha da çok yakışmış."
Üzerimdeki son derece asi olan siyah elbiseyi yatağımın üzerinde bulmuş ve onu gördüğüm ilk anda partide giymem gerektiğini anlamıştım.
Gözlerim kıvrımlı dudaklarına kaydığında cesaretimi toplayarak alt dudağını kendi dudaklarımın arasına aldım. Belimdeki tutuşu sıkılaştı ve arzuyla öpücüğüme karşılık verdi. Çok güzeldi. Kokusu, tadı, soğukluğu ve her şeyi. Onun tamamını istiyordum. Daha önce kimseyi hiç bu kadar çok istememiş ya da böylesine bir arzu duymamıştım. Evren gibi. Ya da bir tanrı. Belki de sadece bir şeytandı.
Sırtımı yumuşak yatağın üzerinde hissedince dudaklarını geri çekti ve askılardan tutarak kolayca elbiseyi bedenimden sıyırdı. Bacaklarımın arasına bıraktığı öpücükler göbeğime ve sonra da göğüslerime yükseldi. Asla bırakmak istemiyormuş gibi bacaklarımı onun beline sararken parmaklarımı yumuşak saçlarına daldırmıştım.
İlk kez sevişecekmişim gibi heyecanlıyım. Sanki daha önce kimse bana dokunmamış gibi tepkiler veriyor ve panikliyordum. Ama dudakları... Dudaklarını öyle güzel kullanıyordu ki, kendimi kaybetmek üzereydim.
Geri çekildiği bir sırada ayağa kalkıp üzerindeki gömleği ve sonra da pantolonunu çıkardı. Bunları yaparken gözlerini asla benimkilerden ayırmıyordu. Ve sevgiyle ona gülümsediğimde bana aynı gülücükle karşılık verdi.
Tekrar yatağa tırmandı ve bacaklarımın iki yanından tutarak beni sertçe önüne çekti, sonra tekrar üzerime doğru eğildi. Dudaklarıma bıraktığı yeni bir öpücüğün ardından onu hissetmiştim. İkimizin de dudaklarının arasından bir nefes yükseldi. Hareketlerinin hızı artarken kulağıma beni sevdiğini fısıldadı.
Mantığım böylesine kısa bir sürede beni sevmesinin imkansız olduğunu söylerken kalbim ise mutluluktan kendisini kaybetmiş ve çılgınlar gibi göğsümde çarpmaya başlamıştı. Bu nasıl mümkün bilmiyorum ama ben de onu seviyordum. Çok fazla seviyordum.
Aşkın doruklarına çıkıp yeryüzüne geri döndüğümüzde gideceğini düşünmüştüm ancak gitmedi ve yanımda uzanmaya devam etti. Birbirimize dönük olacak şekilde yatıyor ve yüzlerimizi izliyorduk. Onun cam gibi görünen, daha doğrusu cesetlerin cansız gözlerini andıran irislerine bakarken "Birisine bu kadar kısa sürede aşık olmak mümkün mü?" diye sordum.
"Hiçbir şey imkansız değil." diye cevap verdi bana. "Özellikle benim Cennet' imde her şey mümkündür. Ama aşk," Yanağıma düşen bir tutamı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Aşk sınırlandırılmamalı."
"Sevgi paylaşılmalı, bunu mu demek istiyorsun?"
"Sevgi çok büyük bir duygu. Kimsenin yüreğine sığamaz ve en sonunda taşar."
Onun büyüsüne kapılmasaydım sözleri yüzünden ona hesap sorabilirdim. Çünkü söylediği her şey herkesle birlikte olan bir adama aitti. Bunun farkındaydım. Ama ona hiçbir şey söyleyemiyordum.
"Beni seviyor musun?" diye sordu bunu duymaya ihtiyacı varmış gibi.
"Seviyorum."
Huzurla gülümseyip gözlerini kapattığında parmak uçlarımı sakallarına değdirdim. Onlar bile çok soğuktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
climax • malik
Hayran KurguO, kendisine duyulan aşk ve hayranlıktan beslenen bir canavardı. Herkese ait olabilecek kadar cömert ancak kimsenin ona ait olmasına izin vermeyecek kadar da gizemliydi. Belirsiz yollarla kendilerini büyülü bir şatonun içinde bulan Carla, Wendy ve...