KYE: 2

4 1 0
                                    

Selam!
Umarım ilk bölümü beğenmişsinizdir. İlk defa bu kadar uzun bir bölüm yazdım ilk bölümde. Ayrıca Mel'den sonra ilk defa bu kadar şevkle yazıyorum. Özlemişim sanırım :')

Doğu'ya düşmeyen var mı acaba? Kendi yazdığım karaktere düşüyorum smcleödşsş

Her neyse, ilk bölümü beğendiyseniz umarım bu bölümü de beğenirsiniz. Şimdiden teşekkürler.
————————————————————
Şu ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi gibisinden yaşanmış olay üzerinden bir gün geçmişti. Ben Doğu'ya tüm ilgimi veriyor ve Doğu da neye sıkıldığımı anlamış gibi görünüyordu. Bir gün içinde birbirimiz hakkındaki tüm sorunları çözmüştük. Birbirimize hiçbir sırrı saklamayacağımız hakkında söz vermiştik çünkü Tanrı şahit, ikimizin de ödü kopmuştu. Ölüm her yerdeydi, biz ölüme gideceksek birbirimizi yaşatarak ölmek istiyorduk. Biz birbirimizdik çünkü.
Mutlu, huzurlu dakikalar yaşıyorduk ve hayatın değerlerini anlamıştık.
" Melis, hadi şu televizyonu kapatalım da dışarı çıkalım."
Doğu'nun önerisiyle kafamı geriye attım. Dışarı çıkmayı sevmiyordum, sıcaklık, bunaltıcı insanlar... Evimizin mükemmel serinliği ve yeni başladığım dizim varken dışarı çıkmak niyeydi ki?
Bu arada, hala etrafta koliler vardı ama bu ikimizin de üşengeçliğini engellemiyordu. O kazayı bahane ederek yemek bile yapmamıştık. Hayat güzeldi, yatmak daha da güzel.
" Doğu, lütfen ama lütfen bölme dizimi. Hem hava çok sıcak, evin içinde dolaş istediğin kadar işte. Kocaman ev neyine yetmiyor sevgilim?"
Doğu, oturduğu yerden kalkarak yanıma gelmişti.
" Yeni nesilin aptal televizyoncu insanı! Gün gelecek herkes dışarının kutsal atmosferine hasret kalacak ve gün gelecek, herkes bir damla su arayacak!"
Ben kaşlarımı çatıp, ağzımı açmış halde Doğu'ya " Ne diyor bu amk salağı?" bakışımı atıyordum. En sevdiğim bakıştı bu. Sadece bu bakışı attığımda tek kaşımı kaldırabiliyordum.
" Tamam, pes ediyorum. Dediğin gibi olsun, ancak sadece 15 dakika çıkacağız."
Bu dediğimle Doğu'nun küçük bir çocuk gibi dans etmesi bir olmuştu. Güldüm bu haline. Bazen tek bir bakışıyla sizi öldürebilecek kadar çekici olabiliyorken, bazen de sevimliliğiyle içinizi eritebiliyordu.

Giyindikten sonra dışarı çıktık. Bir kafeye gitmek için arabaya bindik ancak, içimde yine o huzursuzluk vardı. Dışarı çıkmayı sevmememin en büyük nedeni buydu sanırım. Eve taşındığımızdan beri, her dışarı çıkışımızda içimi kötü bir his kaplıyordu.

" Ee, nereye gidelim sevgilim?"
Hiçbir fikrim yoktu. Ben dışarı çıkmayı seven bir insan olmadığım için, dışarda bir şeyler keşfetmeyi de sevmiyordum.
" Sen söyle, ben bilmiyorum."
Doğu kafasını salladı.
—————————————————————-
Sonunda bir yere geldiğimizde, içerideki bağırışmalar kulağımızı patlatmak üzereydi. Kafe camlı olduğu için her şey görünüyordu. Bir kadın, resmen şiddet görüyordu. Dehşete düştüm, neden kimse hiçbir şey yapmıyordu?
Hemen öne atıldım, ancak Doğu beni durdurdu. Kendisi içeri girdi ve ben de onun peşinden gittim.
Bu insanlar kendi canları için endişeleniyor olabilirdi ama önlerinde bir canın gidişi onların vicdan azabı çekmelerine sebep olmayacak mıydı?
" Lütfen yardım edin, lütfen!"
Kadını gördüğüm anda gözlerim kararmaya başladı. Nasıl umutsuz bir haldeydi böyle!
Delirmek üzereydim ve Doğu'nun kadını döven adamın yüzüne yumruk attığını görünce daha da delirdim.
Ancak kendimi toparlamam gerekliydi, kendimi olayın ortasına attığımda kafam çınlıyordu, ne yaptığımı kestiremiyordum. Çığlık sesleri, kafe çalışanlarının insanları ayırma çabası ve o kadın... Odaklanabildiğim sadece o kadındı. Onu almak zorundaydım.
Minyon bedenim sayesinde fazla göze batmadan kadının yanına ulaştım, Doğu ve adam birbirlerine resmen dalmıştı. Kendimi ve kadını kurtarmak için kadını omzundan tuttuğum gibi hafifçe ittim. Onu tutmaya devam ediyordum.
Doğu'nun kafeye girmeden önce elime tutuşturduğu araba anahtarlarıyla arabayı açıp kadını arabaya soktum. Ona hiçbir şey açıklamadığım için kadın çok korkuyordu.
" Hey! Ben Melis ve kesinlikle kötü niyetli değilim. Seni hastaneye yetiştireceğiz tamam mı? Sadece sakin olmana ihtiyacım var."
Kadın gözlerini sıkıca kapattı. Derin nefesler alıyordu.
Gözlerini açtığında ona bir hareket yapıp gitmeyi amaçlayarak hareketlendim.
" Lütfen! Lütfen gitme, sen gidersen korkudan ölürüm, lütfen yalvarırım."
Kadın ağlıyordu, onunla kalacaktım ama bir silah sesi kalbime taş koydu.
Doğu'nun silahı yoktu, etrafta polis yoktu ve silahı olan kimseyi tanımıyordum.
Kafam aynı az önce olduğu gibi çınlıyordu. Kadının yanından bir hışımla ayrıldım. İnsanlar kaçıyordu, herkes bağırıyordu ve hala bir polis yoktu. Dudağımda hissettiğim sıcaklıkla ağladığımı fark ettim. Herkes dışarı kaçarken ben içeri koşuyordum ve çıkanlardan hiçbiri, Doğu değildi.
" Doğu! Doğu, neredesin? Aman Allah'ım!"
Kafayı yiyecektim. Sanki ben koştukça kafe daha da uzaklaşıyordu. Kendimi savaş meydanında gibi hissediyordum.
Sonunda kafeye vardığımda...
Hiç görmemiş olmayı istediğim bir şeyi gördüm. Doğu tam kalbinden vurulmuştu.
Benim canım, ölüyordu.
Ben ölüyordum.
Doğu ölüyordu.
Başındaki herifin ne yapacağını umursamadım bile. 
Kendi bedenime doğru koştum.
" Doğu, sevgilim... İyi olacaksın. Dayan lütfen."
Ağlıyordum. Doğu ellerini son çabasıyla yanağıma koymuş, bana bakıyordu.
" Ölürken manzaram çok iyi."
" Hayır... Hayır, böyle deme. Diyemezsin!"
Doğu ellerini tutamayacak hale gelince yere düşürdü ve gözlerini kapattı.
" Seni seviyorum, Melis Cansöz."
Kafası yana yattı.
Ben ölümümü izlemiştim. Az önce, kendi ölümümü izlemiştim.
Kendi kendime yok oluşumu, yavaşça küle dönüşümümü izlemiştim.

Az sonra gelen polis sirenleri beni hipnozumdan kurtaramamıştı.
" Hanımefendi!"
" Kadını hastaneye götürün!"
" Hanımefendi, iyi misiniz?"
" Kadın şokta. Sedye hazırlayın."

Eğer bu bir kabussa, hemen uyanmak istiyordum.

KENDİNİ YOK ETMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin