Her zamanki gibi gözetim odasında mahkumların dosyalarını incelemekte idim. Gelen telaşlı ayak ve zincir sesleri birinin daha özgürlüğünün sona erdiğinin habercisiydi. Burası çalışıp para kazandığım bir o kadar da nefret ettim yer. Ağır suçlardan yargılanan, işlediği suç sonrası akli dengesini kaybedenler hastanesi.
Yindek Islah evi.
Şehirden bayağı uzak izbe bir yer. Geceleri hastanenin altına kurulmuş işkence mahzenlerinden mahkumların acı çıkan sesleri, buradaki herkesin kulaklarına aşina olmuştu. Yavaş yavaş öldüren işkence sistemine sahip olan bir yer.
Her mahkumun ayrı bir odası vardı. Tabi buna oda denilirse, odada hiç bir şey bulunmamakla beraber, mahkum ayakları prangalı bir şekilde odada kalıyorlardı; zaten o odada tek bir adım bile atmak mümkün değildi. Mahkumlar fizik egzersizleri için dışarı hiç çıkartılmıyordu. Günlük yemek ihtiyaçları ise sadece iki öğündü. Yemek zorunda kaldıkları yemekler ise hayvana bile layık görülmeyen türdendi.
Ben Prof. Dr.Cahit Baş bu insanlık suçu karşısında yaşadığım şehirde mesleğim gereği uzmanlık alanıma giren ve sadece yaşadığım şehirde bulabildiğim tek iş yerini terk etme kararını vermiştim;
Ta ki o ana kadar....
RİCA ETSEM BİRİ BANA KİTAP KAPAĞI YAPABİLİRMİ? Yorum yapmayı unutmayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Süveyda
General FictionKader... Yazılanı yaşamak mı, yaşadıklarımızın kader olduğuna inanmak mı? Karanlığın korku veren hissi ve insanların feryat çığlıkları kulaklarınızı deldiğinde delirmemek için tek sebepiniz ne olacak? Eğer sizi ordan kurtaracak biri yoksa ölümün sad...