Kendine geldiğinde biraz rahatsızdı. Günlerdir ilk kez bir-iki dakikalık bir uyku uyuyacakken kendi kendine uyanması canını sıkmıştı. Etraf hala karanlık olduğundan ilk önce hiçbir şey fark edemedi, ama genç ve hareketli olduğundan, birkaç dakikadan fazla aynı yerde duramama gibi bir sorunu vardı. Başının ağrısını geçirmek umuduyla kafasını ovuştururken etrafa bakındı;
Ahırın içi kasvetli ve küçüktü, penceresiz olduğundan aşırı havasızdı. Çatısı en az üç yıldır tamir edilmemişe benziyordu ve ara sıra tavanda çatlak görülebiliyordu, Kubat yağmur yağmadığına dua ede ede içeriye eşyalarını yerleştirmişti.
Alişan'dan ayrı kaldığı zamanlarda, Begüm'de sıkıntıdan patlamamak için hizmetlilerine tamir işlerinde ara sıra yardım ederdi Kubat. Babası onu Atabey yaptığında 15 yaşındaydı, Begüm'e geldiğinde ise 12. Koskoca üç yıl vardı arada! Tüm gün otağında işsiz işsiz durmak yerine onun için eğlenceye en yakın şey olan ayak işlerine başvurması o kadar tuhaf sayılmazdı herhalde.
Bundan olsa gerek, ahır bu kadar bakımsızken bile en azından yıkılmayacak kadar sağlam olduğunu kestirebilmişti.
İlk başta göze batmamak için bu kadar küçük bir ahır seçmişti, fakat boğulmamak için yarı açık bıraktığı kapı her şeyden daha çok göze batıyordu. Bu belirginliğin farkına varamayan Kubat, "Bizi bulmalarını istemiyor muyuz zaten?" gibi garip bir nedenle Sekin beyin sorgulayıcı bakışlarını görmezden gelmişti.
Geldikleri gibi uykuya dalan Kubat, alelacele eşyalarını Sekin'in üzerine atmış olmasına rağmen Sekin'in yokluğunu fark edemiyordu.
Hemencecik ayağa kalkıp etraftaki koyunlara biraz göz gezdirmeye karar verdi. Kubat'ın koyun sevdasını Begüm'de bilmeyen yoktu. Küçükken ilk defa Begüm'e geldiği zaman dikkatini en çok heryerde gezinen koyunlar çekmişti. Doğup büyüdüğü Alişan daha çok ticaretle uğraşılan bir kent olduğundan hayvan veya çiftlik alanı fazla görünmezdi, fakat tarım ve hayvancılık Begüm'ün vazgeçilmez bir parçasıydı.
Babası onun koyunlara karşı ilgisini keşfedince Begüm'deki otaklarının bahçesini bir koyun çiftliğine dönüştürmeyi önermişti, tabii Kubat 12 yaşında küçük bir çocuktu sonuçta, kabul etmese tuhaf olurdu! O günden beri sürekli koyunlar arasında yaşamıştı, yani bu koyunlarla dostluk kurmak kesinlikle çocuk oyuncağıydı!
Etraf hala karanlık ve keder doluydu, bir şeylere takılıp düşmemek için emeklemeye kadar verdi. Tek tek tüm katırlara dokunarak çevresini taramaya girişti.
İlk dokunduğu şey ona bir keçiyi anımsattı. Daha yakından inceleme isteğine yenik düşerek keçiyi uyandırmadan ellerini hayvancağızın şurasına burasına dokundurtmaya çalıştı. Keçinin tüyleri hafif dökülmüş ama sertti, neredeyse kırpılmışa dönüktü. Daha da elledikten sonra Kubat, bu keçinin kuyruksuz olduğu kanısına varabildi. Bu da biraz tuhaftı ama, keçinin sanki hiç kuyruğu olmamış gibiydi. Kesildi dese, kesilmişe benzer bir hali yoktu...O kadar derinden kesebilirler miydi ki..?
Keçiciğin haline acıyıp ellerini bir çırpıda üzerinden çekti.
İkinci hayvan az önceki keçiye göre daha cüsseliydi, elleri hayvanın vücudunu okşarken birsürü yumruya çarpmadan geçemiyordu. Görünüşe göre bu hayvan ya çok yaşlı yada çok açtı... Kubat at mı yoksa eşek mi diye biraz düşündükten sonra hayvanın kulaklarına bakmanın en mantıklı çözüm olacağını düşündü. Hafif hafif kulaklarını gözlemledikten sonra bu hayvanın bir eşek olduğu kaçınılmazdı.
Normalde ne eşeklerle ne de atlarla pek işi olmayacağından farkındalığı keçi ve koyunlara nazaran daha azdı. Son günlerde Sekin ile geçirdiği zamanda öğrendiği tek şey Sekin beyin tüylerinin yumuşak olduğuydu, ne dersin, bu eşeğin de tüyleri yumuşaktı!
Pek umursamadığından hemen diğer hayvana geçmek üzereyken aklına diğer keçi geldi. 'Acaba...' diyerek eşeğin kuyruğunu aradı.
...Bunun da mı kuyruğu yoktu ya?!
Diğer hayvanlardan da şüphelenerek hepsinin kuyruklarını yoklayınca yüzünde hala kalan hafif tebessüm de kayboluverdi.
Hiçbirinin kuyruğu yoktu!!
"D...Dur az, ne..?", arkasını dönüp Sekin beye doğru yürümeye başladı, hayvanlar hep mi kuyruksuzdu da o mu bilmiyordu ki? "Sekin, Sekin! Az bakar mısın?"
"..." Sessizlik.
"...?"
Aslında...Biraz düşününce, Sekin bey uyandığından beri hiç ses de çıkarmamıştı. Sekin'in üstüne yattığına emindi gerçi, ama kalktığında başının altında topraktan başka bir şey de yoktu. Baş ağrısı...Hayvanları incelerkenki sessizliği...
Ha...Tuhaf...
".......Ha..? Sekin..."
"..Sekin?! Sekin nerdesin canım?!" diye olaylardan habersiz bir şekilde, ağızının çıktığı kadar bağırmaya başladı.
Bir ara delirmiş gibi ahırın bir yanından diğer yanına koştuktan sonra olduğu yerde donuk bir şekilde durdu, hemen sonra da 'Acaba bunların altında mıdır ki?!' diyerek ahırın içini dışını aramaya koyulup, sessizce uyuyan hayvanları yeniden tacize başladı. Kapının yanındaki bir anne keçi gözüne takıldı, keçinin bacaklarından tutup ayağı kaldırmaya çalıştı, bu deneme de Kubat'ın kafasında büyük bir yarayla sonuçlandı.
Keçinin hasarından olsa gerek bir süre sonra fark etti ki, eğer Sekin bey bir yere kaybolduysa bu köyde illa ki insan vardı! Bir anda içine bir mutluluk doldu.
Keçinin onu attığı yerden yavaşça kalkıp dışarıdaki kar fırtınasını göreceği kapıya doğru süründü.
Gözleri bir anda faltaşı gibi açıldı, ağızı hafif açık bir şekilde manzarayı sindirmeye çlıştı. Dışarısı şaşırtıcı bir şekilde tümden karla kaplıydı, ama Kubat sadece birkaç dakika gözlerini kapatabildiğinden emindi?! İlk bakışta bu beyazlığın aslında dışarısı olduğunu anlamak biraz güç olmuştu, gerçekten, kapı harbi tümüyle karla kaplıydı!
İçerisi son günlerde alışık olduğundan daha soğuk değildi, rüzgar sesi veya gökgürültüsü de duymamıştı. Duyuları da o kadar kötü değildi ya.
Açıkcası biraz ürpermişti Kubat, eğer o kadar uyuduysa Sekin'i bulamama ihtimali vardı. Eğer kendi başına kaçmıştıysa korkmaya pek gerek yoktu, ama biri kaçırdıysa şimdiye kadar Sekin'e zarar vermiş olabilirlerdi.
Önünde üç seçenek vardı;
'Direkt karın içinden geç ve zaman kaybetmeden yoluna dön!'
'Acele etmeye gerek yok, ahırda ne var ne yok bir bak, belki kürek bulursun!'
'İhmalkar olma, eşyasız ve montsuz ölüme atarsın kendini! Sabah güneşiyle erir elbet, beklemek daha karlı olur!'
"...Zaman yok!"
Kubat aceleyle ayağı kalkıp çıplak elleriyle karları bir şu yana bir bu yana ayırmaya karar verdi. Ahırın kapısı daha önce gördüğü ahır kapılarına göre bayağı küçük sayılırdı, içeri girmek veya dışarı çıkmak istese şöyle-böyle eğilmesi gerekiyordu. Yalnız bu Kubat'ın hareketlerini daha da hızlandırmıştı, çıkışı göremiyorsa daha gidecek yolu vardı sonuçta!
![](https://img.wattpad.com/cover/187370243-288-k861833.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pâyidar Olmak O Kadar Zor Değilmiş
Ficção Histórica"Kendini çevreleyen döngülerden kurtulmak için, savaş değil barıştır önemli olan..!" 7 yıl süren bir savaştan sonra birbirine düşman iki boy varisi, barış yolunda kendilerini büyük bir kargaşanın içinde bulurlar. Geçmişten esinlenilmiş bir kurgudur.