Küçüktüm daha çok küçüktüm. Ve hayat bana çok büyük bir acı yaşattı.
Minik bir kızın yaşayabileceği en büyük acıyı babasının ölüm haberini duyma anını yaşadım ben."Anne babam ne zaman yanımıza gelecek? Ben bu oyuncaklara hemen binmek istiyorum."
"Birazdan gelicek kızım. Hem sen babanla daha yeni konuşmadın mı?"
"Konuştum annecim.""E prenses o zaman aldığın cevap yetmedi mi? Gelecekmiş işte birazdan."
"Ama hemen gelsin annecim ben onu çok özledim."
Lunaparktaydık o sıra, annemle babamın gelmesini bekliyorduk. Babamın gelmeyeceğini bilmeden öylece bekliyorduk. Benim her doğum günümde beraber lunaparkta eğlenmeye giderdik. Babamla oyuncaklara binerdim, her defasında korkup babama sarılırdım, o da beni sıkı sıkı sarardı kollarıyla " Korkma Yağmur'um" derdi.
"KORKMA""Anne"
"Efendim kızım"
"Bana babama ve sana şurdan pamuk şeker alalım mı?"
"Dur bir düşüneyim. Hmmmm... belki olabilir."
Sevecence gülerek bana baktı elimden tuttu. Birlikte koşmaya başladık pamuk şekerciye doğru. Üç tane pamuk şeker almıştık. Aldığımız üç pamuk şekerden birini benim isteğimle mavi aldı annem. Babamaydı o mavi pamuk şeker.
"Anne ya ben çok yoruldum"
"Mızmızlanmayın hanımefendi hemen otururuz şuraya"
İşte o an... işte tam o an annemin telefonu çalmıştı. Annem birden donuk bir ifadeyle kalmıştı, gözleri dolmaya dudakları titremeye başlamıştı aniden benim elimi kavrayıp beni çekiştirircesine ayağa kaldırdı ve hızlıca uzaklaştık ordan. Ben korkudan anneme hiçbir şey söyleyemiyor, soramıyordum. Lunaparkın o büyük kapılarından koşarcasına çıkarken ben babamla ve annemle binmeyi hayal ettiğim o oyuncaklara bakıyordum annem elimi tutarak beni sürüklercesine oradan daha da uzaklaştırırken. Yoldan geçen bir taksiye binmiştik. Annem sanki benim varlığımı umutmuş bir şekilde dimdik karşısına bakıyordu gözlerinden akan yaşlarla. Kim bilir neler düşünüyordu, neler geçiyordu aklından.
Tek elimi yanaklarına uzatıp yaşlarını silmiştim. "Annecim lütfen ağlama" demiştim ve annem birden irkilip bana dönmüştü. O an o ela gözleriyle gözlerimin içine öyle bir bakmıştı ki hala o anı unutamıyorum. Hiçbir şey söylemeden bakışlarıyla ifade etmişti kendini bana. Güçsüz olduğunu, yenilmiş olduğunu ama buna rağmen güçlü kalması gerektiğini, evet tüm bunların hepsini tek bir bakışıyla anlatmıştı bana.
Taksiden indiğimizde havanın bir anda soğumuş olduğunu yüzüme vuran rüzgarla fark etmiştim. Elimde babama aldığım pamuk şekeri hala tutarken bir hastaneye girmiştik. Annem hastanenin içine girince kapıdaki görevli kadınlara bir şeyler sorup bir anda delirmiş gibi koşmaya başlamıştı bir yandan da elimi sımsıkı tutmaya devam ediyordu. Onla birlikte koşmuştum. Bir koridorda durmuştu annem.Bir ileri bir geri gidip etrafına bakınıp duruyordu. Onu o yaşıma kadar hiç bu kadar korkarken görmemiştim. Bu kadar düşünceli, bu kadar endişeli hiçbir anına şahit olmamıştım.
_ _
_ _
Birden önümüzdeki sensörlü kapı açılmıştı ve kapıdan çıkan doktor anneme doğru gelmişti. Daha doğrusu geliyordu ama gelmek istemiyor gibiydi. Başı öne eğik ve üzgündü. İlk defa böyle bir doktor görüyordum.Doktor annemin yanına geldi. "Üzgünüm elimizden gelen herşeyi yaptık ama hastamızı kaybettik."
"Hastamızı kaybettik"
"Hastamızı kaybettik"
O cümlenin sonunu duyar duymaz annem aniden bağırmaya başladı. Evet o bir deli gibi bağırıyordu. Bağırırken de hüngür hüngür ağlıyordu, çünkü o an tek yapabileceği çaresizce ağlamaktı. İşte ben o sıra babamın öldüğü gerçeğiyle tanıştım. Kimse bana babamın öldüğünü söylemedi ama ben anladım. Tam da anladığım anda elimdeki babamın en sevdiği renkteki mavi pamuk şekeri yere düştü. Ellerimden öylece kayıp gitti. Aynı babamın annemle bizi bırakıp gitmesi gibi kaydı gitti.Babam bir daha hayatımızda olmayacaktı onu göremeyecektik. Bu pamuk şekeri de yerde pislendiği için onu yiyemeyecektik. Pamuk şekerini babam olarak hayal edince aklıma işte bu acı düşünceler gelmişti o esnada. Babamdı o benim beni her anında korumaya yeminli babamdı. Yıllar önce, hayatımdaki o güzel yürekli babam beni bırakıp gitti. Ama ben ağlamadım, o an ağlayamadım. Sanki babam o an benim ağlamamı istemezmiş gibi düşünüp ağlayamamıştım. Sadece boş boş bakmıştım. Duvara doğru boş boş... annem bir anda yanıma gelmiş ve öyle bir sarılmıştı ki sarılmasıyla sanki "Sen artık babanın bana olan emanetsin."demişti bana.
İşte o anlar neler hissediyorsunuz size açıklayayım. Sanki bundan sonra hiç kimse, hiçbir şey sizi yıkamazmış gibi düşünüyorsunuz. Sanki bundan sonra bir daha üzülmeyecekmiş gibi hissediyor ve hayata karşı daha farklı bakıyorsunuz. Ama bir yandan da bir eksiklik hissiyle karşı karşıya kalıyorsunuz. O eksikliği kimsenin tam anlamıyla tamamlayamayacağını anlıyorsunuz, biliyorsunuz. Ama biraz olsun tamamlayacak bir şeyler arıyorsunuz kendinize. İşte ben o aşamada "MÜZİĞİ" buldum. Ve onun akışına bıraktım kendimi. O aktı bir nehir gibi, bende kağıttan gemi olup onunla aktım. Evet işte bu acı dolu gün, benim sonsuz müzikal hikayemin başladığı gündü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müzikal Saplantı
Mystery / Thriller"Bir hikaye de müzikle başladı ve müzikle son buldu." Yağmur yeni okulundaki ilk gününde derse geç kalmakla hayatını mahvettiğini kesinlikle bilmiyordu. Müzik öğretmeninin ona ceza olarak sınıfın önünde şarkı söyletmesini de ceza olarak görmüyor...