Tam anlamıyla direksiyon hakimiyetimi kaybetmiştim. Kollarım ile Yixing'i sıkıca sararken düşünebileceğım son şey direksiyonu tutmak olurdu. Sarsılarak taşlı toprakta aşağı doğru sürükleniyorduk. Yixing ona sıkıca sarılmamam karşılık yüzünü bedenime gömmüş ağlıyordu.
"Y-yixing sakin ol. Sakin ol biticek araba duracak ve bizde sağ bir şekilde buradan çıkacağız." Kendi kendime hayran kalmıştım. Hangi insan böyle bir durumdayken bu şekilde konuşurdu?
Araba büyük bir çarpma ile durduğunda emniyet kemerilerimize bir kere daha şükrettim ve Yixing'e doğru dönüp kafasını kaldırdım.
"Yixing , Yixing!" Gözlerini açmıyordu. Üstelik beyaz olan suratı daha da beyazlaşmıştı.
"Yixing! Yixing lütfen uyan!" Delirmiş gibi Yixing'i sarsmaya devam ediyordum. Uyanmıyordu.
"Tanrım , Yixing lütfen uyan." O kadar çaresiz hissediyordum ki...
Kemerimi çözüp yixing'i koltuğuna geri yasladım ve zorda olsa arabadan çıktım.
"Aahh!" Acelemden dolayı kolumu kapının sivri kısmına sürtmüştüm ver derin bir şekilde yırtılmıştı. Şuan bunu önemseyecek durumda değildim. Tişörtümün bir kısmını yırtıp kanayan yere sardım. Taşlı yokuşta kaymamaya dikkat ederek Yixing'in yanına ulaştım. Kapıyı açıp kolumun acısına rağmen kucağıma alıp arabadan çıkardım.
Hala kendinde değildi. Korkuyordum. Eğer ona bir şey olursa ne yapacağımdan , Luhan'a ne cevap vereceğimden çok korkuyordum. Onu kucağıma sabitleyip etrafıma baktım. Bu halde yukarı çıkamazdım.
En mantıklısı aşağı inmekti. Taşlı toprakta zorda olsa aşağıya indiğimde aslında çiftliğin arka kısmına gelmiş olduğumu fark ettim. Bu kısım ana girişe çok uzaktı ve ben kucağımda bayılmış bir Yixing ile oraya kadar yürüyemezdim. Üstelik kolum kanamaya devam ediyordu. Son çare karşımda duran küçük bekçi kulübesine doğru yürümeye başladım. Yixing hala kendin de değildi. Kapıya yaklaştığımda ayağımla hafifçe vurdum.-Çünkü kucağımda Yixing vardı. - Ses yoktu.
"Kimse yok mu?" Bu sefer seslendiğim de ise kapıyı açıp içeri girdim. Yixing'i kapının yanında duran tek kişilik yatağa yavaşça yatırdım.
"W-wufan." Kendine gelmeye başlamıştı. Alnına düşen saçları geriye doğru attım ve biriken terleri sildim.
"Burdayım , Yixing. Bak burdayım bitti. Bir şey yok hadi aç gözünü. " Alnına bir öpücük kondurdum. Korkmuştum. Yixing'e bir şey olucak diye çok korkmuştum.
Gözünü açıp doğrulmaya çalıştı.
"Sshh , şimdi değil iyi değilsin. Biraz dinlen." Başını sallayıp yerine yatarken gözü kanayan koluma takılmıştı.
"Wufan k-kolun kanıyor!." Hala durmamıştı. Ve canım çok yanıyordu. Hızla yerinden kalkıp küçük odanın içinde koşuşturmaya başladı. Tekrar canlanmış Yixing'i görmek beni mutlu etmişti.
"W-wufan Tanrım neden gülüyorsun. Kolun çok kanıyor. B-bir şey bulmamız lazım." Koşuşturmayı bırakmış önümde dikilen bedenini kolundan çekerek kucağıma oturttum.
"Ben iyiyim. Sadece biraz kanadı." Oluk oluk kan akan koluma bakıp gülümsedim. Küçük ellerini yumruk yapıp göğsüme hiçte sert olmayan bir yumruk savurdu.
"İyi halin bu mu? Şu halimize bak. Benim yüzümden ne haldesin."
Gözünden akan yaşları sildim ve kolumun acısına rağmen Yixing'i biraz daha sıkı sardım.
"Senin suçun değil Yixing. Şimdi ağlama. " kafasını gömdüğü boynumdan kaldırıp dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. Alışmıştım Yixing'in bu ani öpücüklerine. Ama bu sefer ki anormal derecede mutluluk ve huzur vermişti bana. Kucağımdan kalkıp tişörtünün bir kısmını yırttı ve masanın üzerinde duran sürahiden biraz su döküp ıslattı.