Durun taşlamayın durun. On yıl oldu sanırım yazmayalı. Telefona wattpadi tekrar indirdim ve bikaç hikaye okudum. Uzun zaman sonra.
Sonra Barkın'ı, Sera'yı hatırladım. Evet onlar benim kahramanlarımdı.
Arkadaşlar yapamıyorum, azimli bi insan değilim. Düzenli yb beklemeyin benden. Sözlerimi tutamadm bugüne kadar zaten, ne desem boş.
Çok seviyorum bu hikayeyi, nasıl oluştuğunu bile hatırladıkça gülümsüyorum. Ama siz razıysanız eğer, yazmaya, devam etmeye çalışırım. Ama düzene oturtur muyum, orası meçhul.
Sürekli devam etmemi isteyen arkadaşlarıma da teşekkür ederim. Hatta çoğuna sonunda ne olacağını söyleyeyim ben size direk diyip anlattım. Spoilerın alâsını yediler.
Neyse neyse, hatırlayan varsa hala bizim hemşireyi, buyrun yb.
~Melis
×××
Telefonun kapandığına işaret eden sesler kulağımı doldururken bana bakan Barkın'a baktım."Burak," devamını getirmem için başını salladı.
"Büyük gün geldi." Derin bir iç çektim ama Barkın anlamamış gözüküyordu.
"Tanışacaksınız diyorum,gelmiş." Yüzünden kısa süre için belli belirsiz bir tebessüm geçtiğine iddiaya girebilirdim.
Benim bu stresli halimin aksine o rahattı.
"Neden gerginsin hemşire?"
"Neden mi gerginim? Kurtulamadığımız bir dertten dolayı. Ya çocuk yılmadı, illa da geleceğim illa da geleceğim." Yavaş yavaş yürüyüp ensemdeki saçları çekiştiriyordum. Sakinleşmek için yaptığım bir şey.
"E gelsin ve bitsin şu olay artık o zaman. Sakin ol, bir şey olmayacak. Hem artık görmenin vakti geldi şu meşhur Burak beyi." Burak beyin batsın.
Olduğum yerde durup dakikalardır gözleriyle beni takip eden Barkın'ı inceledim. Bugün daha zinde gibiydi aslında. Solgun yüzü renklenmiş, gözleri ifadesizlikten az da olsa sıyrılmıştı.
Düşünmeye devam ederken kapı çaldı. Koşarak Barkın'ın yanına oturup elini tuttum.
Burak içeri girdi ve yatağı görebileceği mesafeye geldi.
İşte bundan sonrası tahmin edemeyeceğim kadar garipti.
"Barkın!"
"Burak!"
"Sera.." diye mırıldandım kendi kendime.
Yüzlerinde anlam veremediğim bir tebessüm ve aynı zamanda kırgınlık vardı. Ne oluyordu?
"Kaç yıl oldu oğlum be" diyerek hızlı adımlarla Barkın'ın yanına gelen Burak sağ elini kaldırıp Barkın'ın omzuna vuracaktı ki "Dur!" diye bağırdım.
Eli havada bana baktı.
"Birincisi, daha yeni iyileşme sürecinde. Ani hareketler yapma. Ikincisi, biri bana ne olduğunu açıklayabilir mi?" Gözlerimi ikisinin üzerinde gezdiriyordum.
"Hıı" tarzı sesler çıkarıp elini indiren Burak'ın yüzündeki tebessüm geri geldi ve "İyi gördüm seni." dedi. Ya sen kimi yiyorsun..
"Nerelerdesin lan sen?" diyip gülen Barkın'a gözlerimi büyüterek bakarak bir açıklama yapmasını ümit ediyordum.
"Asıl sana sormalı. Bir kayboldunuz pir kayboldunuz ailece."
Derin bir iç çektim. Burak tekrar konuşmak için ağzını açtığında yüksek sesle "Siz ne ayaksınız lan?!" dedim. Evet sonuçta dikkatlerini çekebilmiştim.
Burak dönüp gülerken Barkın da Burak'ı izliyordu."Biz.." diye başladı Burak ama benim meraklı bakışlarımdan olacak ki hafifçe tekrar güldü. "Biz Barkın'la çocukluk arkadaşıyız. Mahalleden.. Sonra onlar taşındı, babamın işleri de düzelince biz de. Bir daha da haber alamadık birbirimizden. Ailelerimiz de tanışıktır yani. Ulan can dostuyduk be!" dedi ve bir kere daha güldü Burak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
184
Random'Aynı ilaç gibisin, onun da fazlası zarar senin de..' 'Biz birbirimize değil sonsuzluğa kavuştuk..' *** 184 bir hastane odası numarasından ibaret. Boş ve anlamsız bir üç haneli sayıdan ne beklersiniz ki? Ama belki de onların tüm hikayesi olacak 184...