184. oda. Allah'ım yine mi bu oda! Bu odanın uğursuzluğuna benden başka inanan yok. Baş hemşire Aysun ablaya ne zaman söylesem abarttığımı söylüyor. Ama inanın bana buraya geldiğim kısa süre içinde o odadan sağ çıkanı görmedim. Lanetli gibi bi yer. O kadar oda içinde 184. olana geldiyse bu hasta kesinlikle şanssız. Göz ucuyla odaya giren çıkan doktorlara bakarken aynı zamanda not alıyordum.
"Sera! " Aysun abla seslenir seslenmez bir hastayla ilgili aldığım notu bırakıp yanına koştum. "Benimle gel. 184'e gidiyoruz. Kaza vakası. Gelen hastanın iki kolu ve bir bacağı felçli. Henüz geçici olup olmadığı saptanamadı."
'Yazık' diye geçirdim içimden. Tabi sonra toparlandım. Insanlara acımak yok. Bağ kurmak yok. Acımak yok derken o anlamda değil. Acımasız,gaddar biri olmak değil yani. Insanlara acımak onlara yapılabilecek en kötü şey. Acıyarak bakmak... Küçümsemekten daha kötü. O yüzden acımak yok Sera. Ve tabiki hastalarla duygusal bağ kurmak yok. Çünkü 'buraya gelen herkes için üzülürsen seni psikoloğa götürmek gerekir' der Aysun abla. Ben daha alışamadım tabiki. Küçük bi çocuğa iğne yaparken bile içim acıyor benim o ağlayışına. Ama insanları iyileştirmek istiyorum. Tamam doktor değilim zaten sağlık meslek lisesi kazandığıma göre olamam da, kapasitem yetersiz ama insanlara bu şekilde de olsa yardım etmek istiyorum. Halimden memnunum. Sonuçta stajım bitince yarı zamanlı gelmek yerine tamamen burada olacağım.
Odaya girer girmez yatakta yatan çocuğa hayranlıkla baktım. O hasta olmak için.. Fazla mükemmeldi. Kumral saçları ve bronz bi teni vardı. Tam olarak incelemesem bile çekiciydi. Ayrıca çok gençti. Genç olması hasta olamayacağı anlamına gelmez diyebilirsiniz ama 184'ten bahsediyoruz. Buraya 60'tan gencini getirdiklerini görmedim.
O yüzden şu an karşımdaki yatakta çektiği acıdan dolayı yüzünü buruşturarak yatan çocuğa ağzım açık bakmakta haklıyım.
Ben kapının önünde durmuş hâlâ onu süzerken yapılan ağrı kesici iğneyle acısı hafiflemiş olacak ki gözünü açmayı başarıp karşısına baktı. E haliyle beni gördü.
Hemen toparlanıp doktorun ve yanında onunla konuşan Aysun ablanın yanına gittim. Doktor her yeni hastaya yapılması gereken tetkikleri bize söyledikten sonra gitti. Aysun abla bana döndü ve "Bilgilerini al. Ayrıca kendisini iyi hissettiğinden emin ol çünkü polisler ifade için bekliyorlar." dedi.
Odada elimde bilgilerini almak için tuttuğum defterle beraber ben ve o kalmıştık.
"Şey.. birkaç bilgi almam lazım. yanında kimlik bulunmamış. O yüzden senin söylemen lazım. zaten çok bir şey değil adın,soyadın, doğum tarihi, telefon gibi şeyler. Diğer bilgiler şimdilik alınmayacak."
Beni onaylayacak sözler beklerken "Hemşire olmak için fazla genç değil misin? Kaç yaşındasın 15 falan mı?" dedi yüzüme bakmadan. Yüzüme bakmıyordu ve bu en sevmediğim hareketti.
"Hatırlat da benimle göz teması kurduğunda cevaplayayım şu soruları. Yüzüme bakmaman canımı sıkıyor."
Dediklerime tepki vermesini beklemezken beni yanılttı ve derin bir iç çekişle bana döndü. Başını oynattığında yine acı çekmiş olacakki 2 saniyeliğine yüzünü buruşturdu.
"Evet?" dedi yüzünü eski haline getirirken.
"15 yaşında filan değilim. 18 yaşındayım ve hemşire sayılırım. Son sınıf olduğumdan stajdayım yani. Şimdi adını soyadını ögrenebilir miyim?" sözlerimi bitirince bakışlarımı ondan alıp elimde tuttuğum deftere çevirdim.
"Adın ne?" dedi. Şaşkınlıkla tekrar ona baktım.
"Önce ben sordum bayım." kendimden emin bi ifade takınmak istediğimde genelde 'bayım' veya 'bayan' gibi hitaplar kullanır, duruşumu dikleştirirdim. Işe yaradığını da düşünürdüm. Ama onda sadece gülme isteği uyandırdığı barizdi. Neyse ki gülmedi.
Pes ettim ve "Sera. Şimdi de sen söylesen?" dedim. Sesim fazla bıkkın çıkmıştı galiba.
"Barkın. Memnun oldum hemşire." dedi anlayamadığım şekilde canlı çıkan sesiyle.
"Her şeyi taksit taksit mi söyleteceksin?" Soyadını da söylese ölürdü sanki. Aman bu odada ölüm kelimesini kullanma Sera.
"Hoşuma gidiyor."
Benimle eğlendiğini düşünmeye başlacaktım ama yüzünde bunu destekler hiçbir ifade yoktu.
Gözlerine bakmaya devam edince "İnan. Barkın İnan" dedi.
Zafer ifadesiyle tebessüm ettim. O ise bu ifademi görüp sadece başını hafifçe iki yana salladı.
"Baksana, ben soruları okuyayım ve sen de tek seferde cevapla. Ikimiz de bu işkenceden kurtulalım. Ne dersin?" gerçekten sıkılmaya başlamıştım çünkü.
"Ben halimden memnunum valla" dedi başını tekrar düz pozisyona getirirken. 2 saattir sorularımı cevaplamasını beklemekten sıkılarak arkamda duran sandalyeyi yatağın yakınına çekerek oturdum. Öyle istiyorsa öyle olsun.
"Peki o zaman. Ne istiyorsun baştan söyle. Davranışlarından bu durumdan hoşnut olmadığın belli." Umursamaz ifadesi hoşuma gitmediğinden bunları söylemiştim.
"Şu durumdan hoşnut olmamı bekliyorsun yani. Kollarımı ve bi bacağımı oynatamıyorum. Ensemde her oynattığımda saplanan bir bıçak varmış gibi hissettiren bir acı var. Kim bilir iç organlarım nasıldır. Ve evet kusuruma bakma ama durumumdan hoşnut değilim."
Söyledikleri karşısında sadece boynumu eğip bakışlarımı parkelere odakladım. Haklıydı. Ve ben salaktım. Resmen düşüncesizlikte 1 numaraydım.
"Kendine haksızlık etme. Tamam top 5'e girersin ama birinciliği alabileceğini düşünmüyorum." dedi.
"Hı?" başımı kaldırıp ona baktım.Son zamanlarda içimden düşünmeyi bıraktım nerdeyse. Bu durumu çok sık yaşar oldum. "Ne kadarını duydun?" diye sordum.
"Sadece ne kadar düşüncesiz olduğunun sıralamasını yaptığın kısmı duydum." Bunları söylerken dudakları alayla yukarı kıvrılmıştı.
"Özür dilerim." dedim ayağa kalkarken. "Ve lütfen şu soruları cevapla. Zaten birazdan polisler gelecek ifade için."
Şaşırmış bi ifade takınarak "Polisler mi?" dedi.
"Kaza yaptın ve normal olarak ifadeni alacaklar." dedim ifadesiz bi ifadeyle. O nasıl oluyosa artık.
"Bak hemşire. Ben hiç sorun çıkarmadan sorularını cevaplayayım sen de o polislerin bugün gelmemelerini sağla." Endişelenmiş görünüyodu.
Tek kaşımı kaldırarak konuştum. "Eninde sonunda o soruları cevaplayacaksın zaten. Benim çıkarım ne olacak?"
Kaşlarını hafifçe çatarak bana baktı. "Akıllı olduğunu düşünmeye başlıyorum. "
Sözleriyle beraber ben de kaşlarımı çattım ve kapıya dönerek konuştum.
"Polislere işimin bittiğini haber vereyim ben"
Kapıya birkaç adım kalmıştı ki "Hemşire" sesiyle durup sorar bakışlarla arkamı döndüm.
"Tamam. Ne istersen yapacağım. Sonra söylersin ne istediğini. Ama bugün olmaz. Bugün gelmesinler. Bir şey yap ama bugün olmaz."
Yine zafer edasıyla tebessüm ettim. Ama bu sefer onun da gülümsediğine eminim. Kısa bi süreliğine de olsa.
Sorularımı hızlıca cevapladı ve ben de polislere bugün konuşabilecek kadar iyi hissetmediğini söylemek için yola koyuldum. Not aldığım defteri danışmaya bırakıp polislere durumu açıkladım.
Odaya geri dönerken tek düşündüğüm neden bu kadar ısrarcı olduğuydu. Alt tarafı bir ifade yani.
×××
Merhaba arkadaşlar bu ikinci hikayem. Şu an okuyan yok denecek kadar az. Ama olsun. beğenen çıkar diye düşünüyorum.
Diğer bölümde görüşmek üzre :)
~Melis.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
184
Acak'Aynı ilaç gibisin, onun da fazlası zarar senin de..' 'Biz birbirimize değil sonsuzluğa kavuştuk..' *** 184 bir hastane odası numarasından ibaret. Boş ve anlamsız bir üç haneli sayıdan ne beklersiniz ki? Ama belki de onların tüm hikayesi olacak 184...