Her zaman sıradandı. Ne zaman farklı oldu ki? Sanırım cevabını biliyorum. Ama artık canımı pek acıtmıyor. Eskisi kadar değil. Tabiki her zaman içimi yakıyor fakat gün geçtikçe su serpiyor hayat. Zaten her şey geçmez mi? Bu da geçecek. Geçicek ama hafif bir iz kalacak. Belki her zaman görmek istediğim , belki de daima kapatmak istediğim bir iz. Ben kapatmayı seçiyorum. Görmek istemiyorum belki de. Böylesi iyi.
Sevmek. Sevmek nedir? Yada şöyle sorayım. Gerçek sevgi nedir? Bu aşk olmak zoruna mı? Hayır. Benim için her şey, herkes o öldüğünde öldü. Sadece tek duygu kaldı geriye ondan kalan. Özlem. Özlem varya en kötü duygu. Birini özlemek. Mesefaleri boşver, kapatılır onlar. Ya mesafe yoksa? Yani ya burda değilse? Ya ölmüşse?
Tam dört yıl oluyor bugün. Ondan ayrı kaldığım. Hayatımın dönüm noktası olan olay üzerinden tam dört yıl geçti. Ama dün gibi. Bir insan dört yılda nasıl düzelir? Düzelmez, düzelemez. Doğduğundan beri yanında olan biri dört yıl önce ölmüşse nasıl düzebilirsin?
Kardeşim, Murat. Ondan bahsediyorum. Canımdan çok sevdiğim öz kardeşim. En zor günlerimde yanımda olan kişi. Düşünsene bir gün önce odalarımız yan yanayken ertesi gün bu dünyada bile değil, yan odada uyurken bugün kokusu bile gitmiş. Nasıl özlicem onu? Özlenicek bir şeyi kalmazken?
---
Yine sıkıcı okul günü. Dersler umrumda değil ama üniversite için dinliyorum, zorundayım. Zaten tek umursadığım şey okul. Başka hiçbir şey umrunda değil, hepsi geçici hevesler. Tenefüs aralarında da uyurum zaten. Hoca sınıfa gelince uyandırıyor. Uyandıracak arkadaşa gerek yok, istemiyorumda zaten. Sınıfta tek başına oturan bir ben varım. Herkes arkadaş çevresini kurmuş durumda. Benimkini biliyorsunuz zaten: yazmak.
"Oh sonunda okul çıkışı. " dedim zil eşliğinde. Eve yürüyerek gidiyorum genelde. İyi geliyordu temiz hava. Bazen de yakınlardaki banka oturur yazardım. Ya da okurdum. Evi pek sevmiyorum. Zaten part time bir işte çalışıyorum. Çok boş zamanım olmuyor. Sadece geceleri boşum. Zaten o zamanlarda da genelde düşünüyorum. Galiba artık yoruldum geçmişten, anılarımdan, hayatımdan.
Bugün diğer günlerden farklı olarak müzik dinliyordum. Eskiden çok severdim,yazmadan önce. Ama artık içimi karartıyor. Her zaman değil, genelde.
Çalıştığım lokantaya doğru yavaş yavaş yürüyordum. Acelem yoktu, sonuçta mesaiye daha bir saat vardı. Etrafı seyrediyordum. Elimdeki her şey bir anda yere düştü, her şey. Gözlerim sadece ona bakıyordu. Onu inceliyordum. Acele etmeden, yavaş yavaş, doya doya. Hayal miydi? Nasıl olabirdi? Gidip dokunmak, gerçekliğini kanıtlamak istiyordum. Koştum, her şeyi orda, geriye bırakarak koştum. Sadece ona bir kez dokunmak istiyordum. Her hücremde hissetmek. Gülümsedim, masumca. Dört yıldan beri ilk defa.
Dokunmak isterken ona sarılırken buldum kendimi. Özlemiştim. Hem de çok. Ama bu nasıl olabilirdi? Hala hayatta nasıl oluyordu? Gerçekti, hayal değildi. Onu hissetmiştim. Ama farklı olan bir şey vardı. Bu o değildi. Bir anda suratım asıldı, eski halime geri dönmüştüm. Yine de ona sarılmıştım sanki. Bunun için herşeyimi vermeye razıyken ona benzeyen birine, onun gibi birine sarılıyordum. Buna bile değerdi.
Öksürdü. Yapmacıktı. "Çekil istersen." der gibiydi. Son bir kez kokusunu içime çekerek kollarımı gevşettim. Geri çekildim. Gözlerim dolmuştu. Mavi gözlerine bakıyordum. İçinde kaybolacağım gözlerine. Beni benden alan gözlerine. Dört yılıma bakıyordum. Değişen hayatıma.
"İyi misin? " dedi ve gözümden süzülen damlaya bakarak. Elimin tersiyle damlayı sildim. Ama gerisi geldi. Artık ağlıyordum. Beni kendine çekti. Sarıldı. Kolları beni sarıyordu sımsıkı. Ama her an çekecekmiş gibi, tereddütle. Simdi de sarılmayan bendim. Gülmek istiyordum ama sadece gülümseyebildim. Unutmuştum gülmeyi. Beni bırakmasını istemiyordum. Karşımdaki Murat olmasa da benziyordu sonuçta. İşte o an anlamıştım. Hayatımın ikinci dönüm noktasını yaşayacaktım. Buna hazır değildim. Tekrar bırakılmaya, umutlanmaya. Kesinlikle hazır değildim. Hem Murat' ın yerine başkasını koyamazdım. Kardeşimdi o benim. Bu ona ihanet olmaz mıydı? Bir anda tüm hücrelerim buz kesildi. Daha az önce ona sarılmak için her şeyi vermeye razıyken ne değişmişti? Ne olmuştu? Niye sarılmıyordum? Sonuçta benziyordu.
Ani bir hareketle kollarımı ona sardım. Bir daha görmeme ihtimaline karşı. "Beni bırakma." diye fısıldadım. Duymamıştı, duymasın da zaten. Ne kadar böyle kaldık bilmiyorum ama ağlamam kesilmişti. İçim huzur doluydu. Uzun zaman sonra Murat' ı görmüş gibi hissediyordum. Çok uzun zaman sonra huzuru hissetmiştim.
"Şimdi iyi misin? " diyerek bana baktı, gözlerime. Elleri omuzlarımdaydı. Gözlerime bakarak konuşmuştu. Bunu niye yapıyordu ki? Tekrar ağlamak istemiyorum. Güçsüz görünmek istemiyordum. Bundan nefret ediyordum. Kendime gelmeliydim. Hemen.
"Evet sanırım. " dedim. Mavi gözlerine kenetlenen gözlerimi başka yöne çevirdim. Zor olamıştı.
"Güzel." dedi yere düşen çantasını kaldırırken. Çantası benim yüzümden mi düşmüştü? Kendimi suçlu gibi hissettim. Hemen eğilip ona yardım ettim. Sonra bir anda yürümeye başladı. Benim yönümün tersine. Bişey yapmalıydım. Onu bulmuşken bu kadar kısa sürede kaybetmemeliyidim.
Peşinden koştum. Durmuyordu. Acelesi var gibiydi.
"Beklesene." dememe rağmen hala durmamıştı.
İki dakikada yerdeki eşyalarımı kırmızı sırt çantama attım. Ardından koşmaya başladım. Kaybetmemeliydim. Kardeşimi hatırlatıyordu. Sanki onunlaymışım gibi hissetmiştim. Bu hissi bırakmaya niyetim yoktu. Uzun süreden beri ilk defa birini umursuyordum. Kaybetme duygusunu hissediyordum. İkinci kez aynı şeyler olursa dayanamazdım. Gücüm yoktu, tükenmiştim. Kardeşini kaybetmeyen kimse bunu anlayamazdı. Benim ona baktığımda ne hissettiğimi bilemezdi. İkizini kaybetmeyen anlamazdı.
Hemen ona yetişip önüne geçtim. Onu durdurdum. Gözlerimle gözlerini izledim. Bir şey dememi bekliyordu. Ona Murat' ı anlatacak değildim. Anlatamazdım da. Hem ne diyecektim? "Ölen kardeşime benziyorsun, bir anlığına sana sarılmak istedim, özür dilerim." mi? Saçma.
"Ağlamayı kes." dedi bir anda. Ağlıyor muydum? Yine mi kendime hakim olamamıştım? Gözyaşımı yüzümde hissettim. Soğuk olan yüzümden aşağı doğru hareket ediyordu. Sıcaktı. Hadi ama niye ağlıyordum şimdi? Salak biri gibi durmak istemiyordum yada mızmız. Ayrıca az önce susmam için mi sarılmıştı sadece? Ağlamayı kesmem için miydi? Saçmalıyordum. Başka ne için olacaktı ki? Ne beklemiştim ki ondan? Daha tanımıyordu bile beni.
Bana emir vermişti. Ağlamayı kes. Durmalıydım, yoksa sinirlenip gidebilirdi. Bu olmamalıydı. İki elimle yüzümü sildim. Bir daha ağlamayacaktım.
"Özür dilerim." diyebildim sadece. Gözlerim hala yaşlıydı, ama ağlamıyodum. Sadece gözlerine bakıyordum. Masmaviydiler. Mavinin en güzel hali, onun gözlerindeydi. Yüzünü inceledim. Sert bakıyordu. Beyaz tenliydi. Yüzünün her parçası birbiriyle uyumluydu. Kardeşime çok benziyodu. Nasıl olabiliyordu? Tek farkı gözleriydi. Murat' ınkiler yeşildi. Onunkiyse mavi. Konuşurken gözlerine bakıyordum. Onu Murat yerine koymamak için. Ama bir yanımda kabul etmek istemiyordu. Murat olmayıydı o. O olması gerekiyordu. Benzememeliydi. Niye benziyordu ki? Bu kadar zaman sonra niye karşıma ona benzeyen biri çıkmıştı?
Yorulmuştum, düşünmekten. Başım ağrıyordu, gözlerimse sızlıyordu. İkimizde sessizdik. Caddenin ortasında dikilmiştik. Ani korna sesiyle kendime geldim. Düşüncelerim dağıldı. Sanırım onun ki de dağılmıştı ki bir anda yürümeye başladı. Bu çocuğun gitmekle sorunu neydi böyle? Hep bir gitmeler.
Hiç mi merak etmiyordu ona sarılma sebebimi? Ya da hiç mi düşünmüyordu neden bu halde olduğumu? Tek yaptığı şey benden gittikçe uzaklaşmaktı.
"Adın ne? " diye sordum. O kadar merak ettiğim şey arasından beynim bunu seçmişti. Bu dökülmüştü dudaklarımdan.
Arkasını döndü. Yüzünde hiçbir değişme yoktu, hala somurtuyordu. İfadesiz bir şekilde bana baktı. Baştan aşağı beni süzdü.
"Uzay. " dedi ve arkasını dönüp tekrar yürümeye başladı. İki dakika konuşamayacak mıydık? Yine niye gidiyordu şimdi? Hiç durmadan peşine takıldım.
"Beni mi takip ediyorsun? " dedi alayla sırıtarak. Söylerken göz ucuyla bana bakmıştı.
"Sanırım." dedim. Niye böyle söylemiştim? Hayır diyemez miydim sanki? Niye yalan söyleyemiyordum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözyaşımdaki Mavi (ASKIYA ALINDI)
RomanceYazmak hayatımın bir parçasıydı artık. Her şeyden herkesten çok onu seviyordum, ona sığınıyordum. Belki içimi sadece ona dökebildiğim için, belki de zevk için. Bilmiyorum ama yazmadan hayat daha zor geliyor. Bir boşluk kaplıyor içimi, sıkışıyorum ge...