Multimedyada Anıl.
Aslında Uzay'a teşekkür etmeliyim. Sayesinde kendimi toplamam gerektiğinin farkına vardım. Uzun zaman olmuştu, üzülmem hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Kimse için üzülmeyecektim. Artık kendimi düşünecektim. Üzülmesemde, kırılsam da içimde yaşayacaktım.Kimse ne hissettiğimi bilmeyecekti. Artık kimsenin beni kırmasına izin vermeyecektim. Acılara karşı dayanacaktım. Ne kadar düşersem o kadar kalkacaktım. Pes etmek yoktu. Gülecektim, hayata kocaman gülecektim. Güçsüz değildim, öyle de görünmeyecektim.
---
Film bitmişti. Evet orayı terketmek yerine oturup filmi izledim. Gidersem güçsüz olmaz mıydım? Gitmeyecektim, kaçmayacaktım. Yüzleşecektim. Ne kadar yara alırsam o kadar dayanacaktım. Artık buydum. En başından beri olmam gereken.
---
Birkaç gündür yazamıyordum. Bu konuda kendime kızgınım. Ne kadar değişsem de yazmayı bırakmamalıydım, en iyi dostum hep o olmalıydı. Öncelik onundu. Telefonumdan şarkı açıp yatağıma oturdum. Defterimi elime aldım ve yazmaya başladım.
"Birkaç gündür kendimde değildim. Ama artık olmam gerekeni, olması gerekeni biliyorum. Aslında en başından beri farkındaydım fakat kendime itiraf edemiyordum. Belki de Murat' ın acısını yaşamak istiyordum. Artık bunu içimde tutmam lazım, öyle olmalı. Sadece bende saklı kalacak. Kimsenin bilmesine gerek yok. Eski hayatım ageri dönüş yapıyorum. Murat varken ki mutluluğuma, o varken ki yaşantıma. Zor olacak biliyorum ama bunu atlatacağım. Her engeli birer birer yıkacağım. Kendimden emin hareket etmem gerek. Böyle olmayacağım. Belki bu halim daha iyidir ama içimde hep bir parçası olacak zaten. Ama sadece bende saklı olan bir parça. Kimsenin bilmediği. Hoşçakal geçmişim. "
Bu işi de hallettikten sonra yatağıma uzandım ve düşüncelere daldım. Bugün onları öyle görünce neden kötü oldum bilmiyorum. Ama artık umrumda olmayacaktı. Tamam kardeşime benziyor fakat bu onu umursamam gerektiğini göstermez. Bir yandan da ne olduğunu anlamaya çalışıyorum, üzülmemin sebebini bulmaya. Ama cevabı yok sanırım bu sorunun.
Telefonum titriyordu. Tahminimce Eylül arıyordu. Sonuçta okul çıkışında bekleyeceğini söylemişti fakat ben gitmemiştim. Ama o halde nasıl gidebilirdim ki? Tam bir saat boyunca beni sorguya çekerdive ben ona yaşadıklarımı anlatma niyetinde değildim. Ekrana bakma gereği bile duymadan açtım.
"Efendim Eylül. "
"Eylül mü? Ahahah. "
"Haa Anıl sen miydin? "
"Numaram kayıtlı değil miydi ki? "
"Ya yok kayıtlı da bir karışıklık oldu, boşver. "
"Tamam. "
Peki. "
"Ya ben yarın okul çıkışı bir şeyler yapalım mı diyecektim. "
"Olmaz ya. Biraz işim varda. " dedim. Ama aniden fikrimi değiştirdim. Hani hayatımı yaşayacaktım? Niye eve tıkılıp kalıyordum ki?
"Peki tamam. Okulda görüşürüz o zaman."
"Şey aslında şimdi baktımda programım yokmuş."
"Tamam o zaman Kahve Deposu' nda seni beklerim."
"Tamam. " dedim ve telefonu kapattım. Kahve Deposu okulun yanındaki kafenin ismiydi. Aslında okulumuz çok iyi bir konumdaydı. Yanında kafe, arkasında avm vardı. Çevrede de küçük dükkanlar. Ulaşım da kolaydı. Neredeyse her otobüs okulun önünden geçerdi. Otobüs demişken artık madem eski hayatıma dönecektim bir işte çalışmak yoktu, harçlıklarımı harcayacaktım. Her ne kadar çok binmesem de otobüse de gerek yoktu, servise binebilirdim.
---
Çok geç kalmıştım. Alarmı niye duymamıştım ki sanki? Dün babama servisi ayarlaması söylemiştim bu yüzden servisle gidecektim. Ama yetişebilirsem. Ya tamda geç kalmak için gününü bulmuştum. Hemen son bir kez aynaya bakarak aşağı indim. Servis kornaya basıyordu. Sanki nereye yetişeceksek? Okul evimize yakın sayılırdı. Genelde yürüyordum zaten, sadece arada otobüse biniyordum.
Servise doğru ilerledim ve bindim. Arka koltuklar boştu ama arkada oturursam kusardım. Ön tarafta ise sadece bir yer boştu. Kimin oturduğuna bakmak için yüzümü yana çevirdiğimde küçük çaplı bir şok geçirmek üzereydim.
Yanına oturmak isetmiyordum ama kusamayı göze alacak kadar salak da değildim. Hem kusarsam rezil olurdum. Bunu da istemiyordum. Mecburen yanına geçtim. Başını cama yaslamış kulaklıkla müzik dinliyordu. Konuşsam bile beni duymazdı. Bu yüzden susmayı seçtim. Ama aynı zamanda onu inceliyordum. Kahverengi saçlıydı, renkli gözleri vardı. Fiziği düzgündü. Gerçekten güzeldi.
Okula geldiğimizde servisten ilk inen bendim. Bunalmıştım ve hava almam lazımdı. Neyseki hafif bir esinti vardı. Sağ tarafıma baktığımda bana doğru geldiğini farkettim. Acaba Uzay' a sarıldığımı falan mı duymuştu? Bağırıp çağıracak mıydı? Peki ben ne açıklama yapacaktım? Yok ya öyle bişey demezdi herhalde. Söyleyecek olsa serviste söylerdi. Ama belki de kimsenin duymasını istemediği için serviste söylememişti. İyice yaklaştı.
"Selam ben Beyza. "
"Bende Damla. "
"Şey ben okula yeni geldim de bana okulu gezdirir misin diyecektim. "
Allahım ya neydi bu şimdi. Okulu mu gezdirecektim ona. Hem neydi? Çocuk falan mı? Niye benden yardım istiyordu ki sanki?
"Tamam ama uzun sürmemesi lazım, derse geç kalmak istemiyorum."
"Olur bana uyar. " dedi gülümseyerek. Bende yüzüme samimiyetsiz bir gülümseme yerleştirdim ve okulu gezdirmeye başladım. İlk başta kantinle başladık. Daha sonra idari kata çıktık. Müdür odasını, öğretmenler odasını ve isteği üzerine tuvaletleri gösterdim. Onu orda bırakıp sınıfıma geçtim. Öğrendiğim kadarıyla benden bir yaş küçüktü. Şaşırmıştım, lise dört gibi duruyordu. Bir de süsünden geçilmiyordu tabi.
İlk dersimiz tarihti ve ben uyumaya meyilli olan biri olarak tabiki de uyuyacaktım. Sırama geçtim ve çantamı yerleştirip uyuma pozisyonumu aldım. Kafamı sıraya koymamla birinin beni çekmesi bir oldu. Kafamı kaldırınca Eylül' ü gördüm. Tabi ya. Yine ne olmuştu acaba? Bu kızın benimle işi bir türlü bitmiyordu. Koridora doğru sürüklüyordu beni.
"Eylüül! Hiç havamda değilim lütfen."
"Olmaz, hadi geliyorsun."
"Ya off! Bıktım ama ben."
"Çok konuşma! " dedi ve beni ittirdi. Sinirli bir bakış attı. Korkmuştum, tersi hiç de iyi olmuyordu. En iyisi onu dinleyip hemen kurtulmaktı. Koridorun sonuna geldiğimizde ona "Ne var? " der gibi baktım.
"Tamam hemen konuya giriyorum. Kızım Anıl dün durmadan seni sordu. Merak etmiş çok."
"İyi ne yapayım yani? "
"Kimden bahsettiğimizin farkındasın değil mi? Hani şu hoşlandığın çocuk. Anıl. Hatırladın mı? "
"Biliyorum Eylül."
"Kafanı bir yere mi çarptın sen? "
"Off. Bak bunların hepsi Murat ölmeden önceydi tamam mı? Artık kimseyi istemiyorum hayatımda. " dedim ve hızlıca yanından uzaklaştım. Az önce Murat' tan bahsetmiştik ve ben şu an hiçbir şey hissetmiyordum. Ne üzüntü, ne de sevinç. Hiçbir şey. Bu doğru muydu? Böyle olması? Yaptığım şeyler Murat' ı özlememe ve üzülmeme engel mi oluyordu? Böyle hayal etmemiştim. O yine içimde kalacaktı fakat ben şu an üzülemiyordum. Yoksa Uzay' dan dolayı onu ölmemiş gibi mi kabul ediyordum? Daha birkaç gün ancak olmuştu. Nasıl unutmuştum onun özlemini, üzüntüsünü? Eski hayatım böyle miydi? Anlamsız mıydı? Gerçekten eskiden böyle miydim? Tamam güçlü kalmalıydım ama bu, bu olmamalıydı.
Bir yönümde "Çok üzüldün Damla, kendine haksızlık etme senin de mutlu olmaya hakkın var." diyordu. Bu üzülmekten daha zordu. Neyi seçeceğini bilmemek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözyaşımdaki Mavi (ASKIYA ALINDI)
RomanceYazmak hayatımın bir parçasıydı artık. Her şeyden herkesten çok onu seviyordum, ona sığınıyordum. Belki içimi sadece ona dökebildiğim için, belki de zevk için. Bilmiyorum ama yazmadan hayat daha zor geliyor. Bir boşluk kaplıyor içimi, sıkışıyorum ge...