Yüzünü yere eğidi ve parmakları ile oynamaya başladı. Bu hali bana küçükken öğretmen tahtaya çıkardığındaki halimi hatırlattı. Acaba ben de böyle sevimli görünüyor muydum? Neyse şuan beklediğim bir konuşma var son cümleye çok takılmayın. "Evelyn başlayacak mısın artık? İşe yetişmem lazım" Derin bir nefes aldı ve sözlerine başladı. "Rüzgiar" diye başladı konuşmaya, fark ettim de adımı nerdeyse düzgün demişti. Gelişme var buna sevinmiştim. "Ee şey look ben biliyor şeyi yani şey sen beni sevmiyo but ben istemezdi böyle olsun kötü bir şey yapmak istemedi ben neden nefret etti bilmiyo ama dont worry ben artık rahatsız etmiycek seni söz veriyo sen hiç görmiycek beni, bu sabah gibi... Goodbye Rüzgair, sen beni sevmiyo ben biliyo but ben seni seviyo sen iyi çocuk and eeee iyi kahraman. Ben unutmiycak seni" Nerdeyse tek nefeste söylediği cümleleri ingilizce söylese daha çok anlardım. Ben anlattıklarından az çok birşey anlamış yanlış düşündüğünü söyleyecekken arkasını dönüp hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Birkaç adım sonra arkasını döndü ve aynı hızla bana yaklaşmaya başladı ve tam önümde durdu. Filmlerde gördüğüm kadarıyla şuan bana ilanı aşk edip sarılması lazım. "Ee benim oda o tarafta ben şaşırdı" gergince gülümseyip hızlı adımlarla deminkinin zıt yönünde yürümeye devam etti. Bense onu arkasında savrularak takip eden sarı saçlarına baka kalmıştım. O ilanı aşk edilen filmlerin deee yönetmenlerinin de ben varya taa..... Neyse yanlış yönlenmem bir yana neden anladığım kadarıyla yanlış anladığını söylemedim kıza bilmiyorum. Dilim tutuldu desem yeridir. Ve dakikalardır burada dikildiğimi fark edip hızlı adımlarla kafeye yöneldim.
Kafeye girip önlüğümü taktım. Birkaç masaya servis yaptıktan sonra tam kıçımın üstüne oturacakken içeri giren yeni bir müşteri hayallerimi yıktı. "Merhaba, ne alırdınız" Kalın çerçeveli gözlüklerini takti ve önünde ki menüye baktı. "Bana bir yeşil çay getirebilirsen sevinirim delikanlı" peki anlamında kafamı sallayıp mutfağa geçtim. "İsmail abim bi yeşil çay" "Hemen yolluyorum oğlum" hay şivesine kurban olduğum şu müşteriler bi boş bıraksa da otursam sohbet etsem. İsmail abi ben geldim geleli burda çalışıyor. Her konuda destek olur sağ olsun. Babamdan görmediğim ilgiyi bana o gösterdi. Karadenizli olduğunu bas bas bağıran çakır mavi gözleri hep şefkatle bakan ton ton abim benim.
Son müşteriyi de hallettikten sonra önlüğümü geri koydum. Tam cafeden çıkacaktım ki patronun sesiyle durdum.
"Efendim"
"Rüzgar çalışan sayısını azaltmam lazım ve maalesef seni işten çıkarmak zorundayım. Öğrencisin zaten tatil günleri hariç part time çalışıyorsun o yüzden işine son vermek durumundayım" Hah bir işten kovulmadığım kalmıştı o da oldu. "Eyvallah" Son kez mendebur patronumun, eski mendebur patronumun yüzüne baktım ve kapıyı çarpıp çıktım. Dışarıda bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. Resmen kara bulutla geziyorum. Hangi şerefsizin nazarı lan bu diye etrafı yakıp yıkasım var hiç mi bir şey yolunda gitmez bir insanın hayatında?! Tüm tersliklere ev sahipliği yapan bu boktan günü bitirmek için hemen zıbarmak istiyorum. Eve girip üstümü hemen çıkarttım ve sıcak bir duş aldım. Tam koltuğa kurulmuştum ki kapı çaldı. Aklımdaki bu saatte hangi densiz beni rahatsız eder sorusunu kendim cevapladım; Toprak. "O anahtarı götüne sokucam senin Toprak süs olsun diye mi verdim sana açamıyor musun kapıyı da beni kaldırıyorsun" Günün hıncını kapıyı açmamla daha içeri girmeden kendisinden çıkardığım için bana bön bön bakan Toprak'ı kapıda kendi haline bırakıp içeri geçtim. Biraz sonra sonunda jetonu düşmüş olan Toprak da kapıyı kapatıp yanıma geldi. "Hayırdır akıllı uslu iyi çocuk olmaktan kafasına estikçe sağa sola diss atıp ota boka sinirlenen bad boya geçmişsiniz Rüzgüiar bey bunu neye borçluyuz"
"Bana bak benimle o şekilde dalga geçme sıçacam ağzına"
"Ya Eva gitmemiş miydi ne ara seni delirtti de onun gibi konuşunca atarlanır oldun"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İngiliz
Teen FictionGecenin köründe karşınıza çıkan bir yabancı hayatınızı en fazla ne kadar değiştirebilir ki?