ÖZEL BÖLÜM

95 12 34
                                    

Sanki yeni bitirmemiş gibi özledim damladım buraya..

Ben gene duygusalım, Titanik izleyip ağlıyorum..

Evlatlarım mutlular artık he.


ÖZEL BÖLÜM


   Onun gözlerine bakmamak karanlığı sarıya boyamaya çalışmak gibiydi. Oraya büyümeyeceğini bilerek tohumları serpiştirip, o tohumların güneşsiz büyümesini beklemek kadar salaklıktı. Yüzüne en yakından bakıp dokunmamak kadar anlamsızdı. Onun dudaklarına doğru yaklaşıp onu öpmeden geri çekilmek kadar aptalcaydı.

    Bakışlarındaki kuzguni yakıcı güneşi farkedenin ben olduğuna sevinsem mi üzülsem mi bilmiyordum. Onun öldüğünü kimse görmüyordu, kimse hayallerinin bittiğini farketmiyordu, elinde olsa kendini uçurumdan atabilecek kadar bitik olduğunu kimse anlamıyordu.

   Keşke üzerindeki bu yükü ilelebet ben yüklenebilseydim. Keşke ruhunun dalını tam orta yerinden kıran şeyi yok edebilseydim.

   Ataberk ciddi anlamda bitik, dalgın, hep yorgun, hep suskundu. Şarkı sözü bile yazmıyordu artık. Mutfağı toparladıktan ellerimi üzerimdeki gri, ona ait olan poların önünde hızlıca kuruttuktan sonra mutfağın ışığını kapatıp çıktım. Üzerinde hala imzalı maNga posteri bulunan kapalı kapıyı tıklattıktan sonra yavaşça kolu indirerek kapıyı araladım. "Ataberk?"

   Yatağında yoktu, gözlerimle hızla odayı taradım. Onu, camının yanındaki yan yana iki sandalyeye yayılıp otururken gördüm ve içeri girip ona doğru ilerledim. Geldiğimi farketmeyecek kadar dalgındı güzel gözleri. Markalı kulaklığı kulağında, yumuşak hareketlerle kafasını sallayıp dinlediği şarkıya ritim tutuyordu. Adımladım ve sandalyenin dibinde sırtım ona dönecek şekilde çöktüm. Kafamı da karnına doğru yasladım.

   Elleri aynı esnada saçlarımdaki yerini aldı ve kulaklığı boynuna indirdi. "Geldiğini farketmemişim."

"Dalgınsın." diye onayladım onu.

  Reddetti kafasını sallayarak. "Dalgın değilim. Sadece yeni şarkı keşfettim onu dinliyordum."

"Nasıl bir şarkıymış o?" dedim o saçlarım ile oyalanırken. "Güzel bir şarkı." dedi yüzünde saf minik bir tebessüm biriktirerek. "Seni anlatıyor gibi."

    Kafamı karnına yatırdım ve gülerek yüzümü ona döndüm. "Sana kalsa her şarkı beni anlatıyor İz."

  "Senden daha güzel bir gerçeği şarkılarda görmek, haddim değil. O şarkıların senden başka bir gerçeği bana anımsatmasıysa hiç kabul edilebilir değil."

   Kedi gibi mırıldanarak salak salak tebessüm ettim. Oturduğu sandalyelerde biraz dikildi. Kafam boşluğa kaydı, ama o buna izin vermeden kafamın altından tek eliyle destekledi. Kollarımın altından bir bez bebekmişim gibi beni kaldırdı ve kaydığı yere yerleştirdi. Bir sandalyeye ikimiz üst üste oturacak şekilde sığmış diğerine de bacaklarımızı uzatmıştık. Kollarını bana, paslanmış birer çiviyle tutturulmuş gibi sardı.

    Bir zamanlar içimdeki buhranı anlatabilmem için önümde sözlüklerin eğilmesi gerektiğini düşünmüştüm. 

Yanlış düşünmüşüm.

       O öyle bir adamdı ki, adının yanına sözlükten seçeceğiniz hangi güzel sıfatı yerleştirseniz eğrelti durur, bir fazlasını aramaya çalışırdınız. Bir çiçeği ilk defa koklamak, bir İlhan Berk veya Nazım Hikmet şiirini ilk defa okumak, bir gece ilk defa sabahlamak, ilk defa deniz kenarında ağlayarak değil musmutlu bir şekilde yürümek gibiydi ona en yakından bakmak.

  Onu öpmekse evrendeki tüm güzelliklerin birleşmesiydi.

      Konuşmadık, sadece onun kalbinin sesini dinledim bir süre. O ritmi, kanının damarlarında süzülüşünü hayal ettim. Uzun kemikli parmaklarını inceledim, upuzun ve incecik bacaklarını izledim.

Onun her bir detayına hayrandım.

    "Korkuyorum." dedi çok uzun süren keskin sessizliğin ardından. Kafamı göğsünden kaldırdım ve yüzüne baktım anlamazca. "Neden?"

   "Bilmiyorum, kendimi kas hastası gibi hissediyorum. Hayatım elimin arasından kayıp gitse tutamam." Yüzüne dokunma isteğimi bastırmadan özgürce keşfettim elmacık kemiklerini avucumun içiyle. "Ben tutarım hayatını o zaman." Yüzünde çok ama çok berrak bir gülümseme yeşerdi. "Sen ne kadar güzelsin ya." yüzümü inceledi.

     Ellerimle yüzümü utançtan gülerek kapattım. Gıdıklayarak açmayı denedi, açmaya çalıştıkça kapattım. Kıkır kıkır birbirimize karşı gülerken parmaklarımın arasından onu usulca izlemeye devam ettim.

Gözlerinde takıldı gözlerim.

Kıkırtılarının ulaşmadığı gözlerinde.

   Ellerimi yüzümden indirdim. Ve sandalyeden gülerek kalktım. Yatağının yanında gizlediğim bordo süslü kutuyu alıp sandalyeye geri döndüm.

   "Bu ne?" diye sordu yüzünde tatlı ama gözlerine ulaşmayan gülümsemesiyle. Kutuyu yavaşça açıp içinden, onun için aldığım Ay şeklindeki gece lambasını çıkardım. Koskocaman topu, onun tek elinin içine bıraktım.

"Ayı izlemek için artık geceye ihtiyacın yok sevgilim. Sadece perdeleri kapatman yeter."

    Elimizdeki Ay, dinlediğimiz şarkılar, kısık kıkırtılarımız işte o gecenin uçuk bir saatine mıhlandı.

  Unutulmamak üzere.

   Bilirsiniz, çiviyi sökseniz bile zaten izi kalırdı.

    Denizin üzerinde bulutlardan yapma bir salıncakta sallanmaktayken ben, düşmekten korkmuyordum artık.

    Çünkü ne olursa olsun beni tutacağını biliyordum.

   Ataberk'e 4 yılın ardından, ilk defa, ve son defa, ruhumu teslim ettim.

   Ve o gece iki Ay da bize şahit oldu. Teslim ettiğim ruhumu aldı, anahtarlığında taşıdığı kalbinin kafesine koydu ve kaçmayayım diye çabuk çabuk o anahtarlıkta küçük anahtarla kapattı.

    Anneciğim, eğer duyuyorsan bil ki, o adamın pislikleri yapraklarımdan silindi. İz'in tebessümü beni temizledi, İz'in dokunuşu beni iyileştirdi, İz'in öpüşü, benim de teslim oluşum bizi devrimleştirdi.

 Beyaz yapraklarım artık tertemizdi.

Sonsuz ve ilelebet.



----

   Habire özel bölüm atamam herhalde, ben tadında bırakılması taraftarıyım. Onlar bu denli mutluyken ve temizken bırakıyorum.

Şarkı, artık sen özgürsün, ve de temiz.

   Minik bir rica, mm deki şarkı size İZ VE TENHA dan minik bir armağan. Dinlerseniz size salak salak tebessüm ederler...

Görüşmek üzere krizantemler.

Ölmüş Krizantemler | TEXTİNG (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin