TEKER TEKER GELİN

116 3 1
                                    

HATIRLATMA

Bankta otururken yanımdaki boşlukta bir hareketlilik hissettim. Baktığımda Scott’ı görmem ve yüzümün asılması bir oldu.

Tam gitmesini söyleyecekken,

“Hemen kovma Anna. Birşeyler söyleyip gideceğim. Ben senden çok özür dilerim. Sanırım ben… senden holanıyorum.”

******************************

       Sam'in Ağzından

Bugün ki Anna'ın mutluluğunun nedenini bilemiyorum ama onu mutlu görmek güzeldi. Bu heyecan ne içindi acaba?

Onun yukarıda giyinmesini beklerken televizyon izliyordum. Onu görmemle boğazımın düğümlenmesi bir olmuştu. Anna...Bu sensin değil mi?

Dersten sonra onu bankata şaşkın şaşkın etrafına bakınırken buldum.Ne kadar tatlı göründüğünden haberi var mıydı? Ne diyorsun Sam kendine gel!! Başımı sallayıp aklımdaki düşünceyi kovduktan sonra Anna'ın yanına gittim. Beni farketmemişti bile.Yyüzünü incelemeye başladım. 

Bembeyaz pürüzsüz teni, al al yanaklarıyla melekti sanki. Kendime kızıyordum "Sam aklını başına topla" diye ama engel olamıyordum. 

Elimi Anna'ın omzuma atınca küçük bir çığlık attı.

"Sakin ol güzelim." dedim şaşırmış şekilde.

"Sam sen miydin? Korkuttun beni." dedi elini kalbinin üstüne koymuş kendini sakinleştirmeye çalışıyorken.

"Ne oldu sana böyle?" dediğim gibi kalkıp yürümeye başladı. Neler oluyor demeye kalmadan koşmaya başladı bu sefer. Arkasından bakıyordum. Sessizce onu izliyordum.

Anna'nın Ağzından

Be...be...ben...benden ho...ho...hoşş...hoşlanıyor muu !!!!!!!!! Robot misali aniden başımı onu çevirdiğimde gözlerinde pişmanlık vardı. 

"Bir şey söylemeyecek misin?!" diye sordu bir umut beklercesine. Ben ise içimde roman yazarken sesim çıkamıyordu.

Uzun uzun baktı saniyeler geçtikçe yüzündeki kaslar kasılmaya gözleri ateş saçmaya başladı. Derine baktım. Gözlerinde daha derine baktım. Ateş... Sadece bir perdeydi. Arkasında hayal kırıklığı vardı. 

"Sen bilirsin!" diyip elindeki gazoz şişesini yere atıp gitti. Şişenİn yere düşerken ki çıkardığı ses benim çığlıklarıma benziyordu. Atmak istiyordum. İçimdeki her şeyi bağırmak istiyordum. 

Bir ihanete daha dayanabilir miydim?

Güvenebilir miydim? Susuyordum. Elimden başka bir şey gelmiyordu. Ona inanabilir miydim?

Sonuçta o sadece kardeşi için yanımda olan biri değil miydi? 

Yada o gerçekten beni sever miydi?

Sam'in ne zaman yanıma geldiğini bilmiyordum ama bana dokununca korktum. Zaten sesini duyduğum kalbim şimdi depar atıyordu. Başım dönüyordu. Heyecandan mı bilinmez hem mutluydum hem içimde bir farklılık vardı.

Koştum. Durmadan koştum. 

Yüzümü yalayıp geçen rüzgar yüzüme soğukluk bırakıyordu sadece. Üşüyordum ama durmayacaktım. Duramazdım. değil mi?

Buraya kadar gelmişken duramazdım. Acımı bu kadar dindirmişken neden tekrar açayım ki değil mi?

Neden tekrar kanatma riskini göze alayım ki? 

"HAYIR!!" diyerek koşuyordum.

Bunu istemiyor muydum yani? Beni sevmesini. İnsanlar bu kadar zamanda birbirinden sadece hoşlanırlar diye biliyorum. Scott'da bunu kanıtladı ama ben... Ya ben.. 

"DURMAYACAĞIM!!" diyerek devam ettim. 

Hızım azalıyordu. Yavaş yavaş ayaklarm beni taşımaz hale geliyordu. Durdum. Bomboş bir yoldu burası. Neredeydim ben?!

Bir kaybolmam eksikti. Hava kararmıştı ve ben yeni farkediyordum. Bir ışık gözlerimi alıyordu. Bakamıyordum. Tek gözüm kapalı tek gözüm kısık elimle siper ederek görmeye çalışıyordum. Yanımda bir araba durmuştu. 

Arabanın içine baktığımda Zack ile göz göze geldim ve sonrası karanlıktı.

Gözleri açtığımda başımda ağrı vardı. Ovalıyordum ama geçmiyordu. 

"Uyandın sonunda." 

Sesin geldiği yere bakmama gerek yoktu çünkü sesin kime ait olduğunu biliyordum.

Zack benim insanların deyimi ile sevgilimdi. Ben onu seviyordum oda beni. Yani öyleydi en azından. Ta ki bana ihanet edip başka birini sevdiğini söyleyip gidene kadar.

Ondan sonra kendimi toparlamam kolay olmadı. 12 yıl boyunca onu unutmak için çırpındım. En sonunda dayanamayıp dünyaya gelmek için izin istemiştim. Kabul edildiğimde artık onu görmeyeceğim için mutluydum.

Yattığım yerden doğrulup etrafıma hiç bakmadan ve başımın dönmesini umursamadan pencereye gittim. Pencerenin koluna tutundum. Nerede olduğuma bakıyordum. Bilmiyordum. Zack ile göz göze gelmemeye dikkat ederek kapıya doğru ilerledim.

Tam çıkacakken kolumu tutup kendine doğru çevirdi.

Çok yakındık. Kokusu burnuma dolarken gözleirmde de aynı şey olmaya başladı.  Bu sefer olmazdı. Bu sefer ağlamayacaktım. Gözyaşlarımla savaşıyordum ve kazandım da. Kendime geldiğimde iğrenmeyle beraber hem kolumu ondan kurtardım hemde gözlerine bakmaya başladım.

"Gitme." dedi.

Bana gitme dedi. Beni herşeyimle bırakıp giden kişi bana gitme dedi. 

Alay eder gibi yandan gülüp çıkıp gittim.

Tam kapıdan çıkmış yürürken karşımda gördüğüm kişiyle ve duyduğum ses ile neye uğradığımı şaşırdım. 

"Anna... Zack... Dostum onun burada ne işi var!?"

Zack ve Scott mı? 

Dostum mu?

Yok artık ama yaa !!!!

HİPNOZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin