BUGÜN GÜZEL OLMALIYIM

110 1 11
                                    

3 gün geçti. Koskoca bana bir ömür gibi gelen 3 gün. Anlam veremiyorum demeyeceğim çünkü neden böyle hissettiğimi biliyorum. Komik. Her ne kadar kendime dahi itiraf edemesem de biliyorum. Ama istemiyorum da.

Sabah kalktığımda kendimi iyi hissediyordum. 3 gündür Ashley bizimle kalmıyordu çünkü Sam onu istemediğini söyleyip kovmuştu. Ne kadar itiraz etsem de durduramadım.  Yataktan neşeli kalkmıştım. Sam’in odasına gidip yorganı üstünden çektim ve

“GÜÜNNAAYYDINNNN” diye bağırmaya başlamıştım.

Zıplarken yüzüme yediğim yastıkla kendimi yerde bulmam bir oldu ama sanki aklımı kaçırmış gibi kahkaha atıyordum. İçimde tarif edemediğim bir huzur vardı.

“Defol git Anna!” diye uykulu sesiyle bağırmaya çalıştı ama sesi komik çıkıyordu.

“Hadi okula gideceğiz daha” dedim a ları uzatarak.

Yatakta kollarından destek alıp yarı kalkık pozisyonda;

“Bu mutluluğu neye borçluyuz?” dedi göz kırparak.

Bu çocuk göz kırpınca ayrı bir varlık oluyordu acaba farkında mıydı?

“Sus ve kalk Sam.” Diyip odadan çıktım.

Mutfağa geçip kahvaltı hazırlamaya başladım. Bir yandan da arkı mırıldanıyordum.

Salatalıkları ve domatesleri hazırlayıp süslü şekilde tabaklara yerleştirdim. Zeytinleri de kaplarına koyup demlenmesi için beklediğim çaya baktım.

Sam mutfağa girdiğinde hala saçları dağınık ve yüzünü yıkamadığını belli eden uykulu haliyle kapıda dikildi bi süre. İnanamıyormuş gibi masaya bakarak,

“Sende kesin bir şey var. Tanrı aşkına Anna ne oldu?” dedi dalga geçer gibi.

“Bir şey mi olmak zorunda Sam güzel bir kahvaltı hazırlayamaz mıyım ben ?”

Omuz silkip birşey demeden masaya oturdu. Kahvaltısını yapıp bir şey demeden kalınca bozulmuştum. İnsan bir teşekkür eder ama söz konusu Sam ise bunu beklemek saçma zaten değil mi?

Her neyse deyip masayı topladım bulaşıkları yıkayıp etrafı temizledim. Odama doğru ağır adımlarla ayaklarımı yere süre süre giderken ‘bugün güzel olmalıyım’ diye düşünüyordum. Odama girdim ve kapıyı kapattım.

Gardrobumun kapaklarını iki yana açıp kıyafetlerimi incelemeye başladım. Siyah dantelli bir elbiseyi elime aldım ama sonra hemen yerine geri astım. Çok şaşalı olurdu o. Elime turkuaz dizin biraz üstünde olan bir etek aldım. Fırfırlıydı. Çokta güzeldi. Yatağın üstüne koyup dolaba geri döndüm. Üstüne hafif salaş kolsuz siyah düz bir bluz aldım. Altına ayakkabı olarak siyah topuklu ayakkabılarımı giyecektim. Sıra çantadaydı. En iyisi onu da siyah seçmekti.

Üstümü giyinmeden önce maşamı prize takıp o ısınırken bende dişleri fırçalayıp giyindim. Saçlarıma su dalgası şeklini verdikten sonra bir tek makyaj kalmıştı. İnce bir eyeliner ve hafif pembe ruj sürdükten sonra hazırdım. Parfümümü sıkıp salonda beni bekleyen Sam’in yanına gittim. Koltukta oturup kanalları tek tek geçiyordu. Beni gördüğünde bakıp başını tekrar televizyona çevirdi. Tekrar aniden bakınca gözleri şaşkınlıktan fal taşı gibi açılmıştı.

Kıkırdadım. Sam bir şey söylemek için ağzını açmıştı ki bir şey diyemeden kapadı tekrar.

Bense onun bu haline gülmemek için kendimle savaş veriyordum. Yanıma geldi. Elimden tutup beni kendi etrafımda döndürdü,

“Okula gittiğimize eminsin değil mi?” dedi. Küçük bir kahkaha atıp,

“Ne oldu ki? Olmamış mı yoksa?” dedim dudaklarımı büzerek.

Sam beni baştan aşağıya süzdü ve ıslık çaldı.

“Olmamış ne muhteşem ötesi görünüyorsun” dedi. Keyfim daha da yerine gelmişti. Sam kolay kolay beğenmezdi çünkü.

Arabaya bindiğimiz de Sam’in gözleri üzerimdeydi. Okula gidene dek tek kelime konuşmamıştık ama durum gerçekten komikti. Alışkın değildi sonuçta. Okula girdiğimiz de Sam’in koluna girdim. Etraftaki erkekler bana bakıp Sam’e, kızlar ise Sam’e bakıp bana sövüyorlardı.

Binalarımız ayrı olduğu için ayrıldık. Okulun girişine doğru yürüdüğümde beni izleyen gözlerden rahatsız olmuştum.

İçeri girip 2. Kata çıkarken duvarın dibinden yürüyor bir yandan da eteğimi tutuyordum.

Sınıfın kapısının önüne gelince sınıftakiler ıslık çalmaya başlamıştı. Utanmıştım. Sonuçta bir kızdım. Ne kadar gerçekten insan olmasam da.

İlk derste bütün gözler bendeydi ama daha sonradan alıştılar tanrıya şükür.

Kantine kahve almaya inmiştim. Sırada beklerken Ashley’i gördüm. Üzgün görünüyordu. Onun bi suçu yoktu. Ama ona gerçekten sert davranmıştım.

Sıradan çıkıp onun yanına giderken Scott benden önce yanına gitmişti. Ashley Sacott’a bakıp bağırmaya başladı.

“Sana benden uzak dur dedim adi herif neresini anlamadın? Senin yüzünden en yakın arkadaşımı kaybettim ben!” dedi.

Yanlarına gidip,

“Defol git Scott!” dedim tehdit edercesine soğuk sesimle.

Scott bir bana bir Ashley’e bakıp yanımızdan ayrıldı. Bende hiç bir şey söylemeden gidip boynuna sarıldım. Sarıldığım gibi beni sıkıca sarıp ağlamaya başladı. İçim acımıştı.

“Şşşş ağlama ben yanındayım.” Dedim.

“Özür dilerim.” Dedi.

“Gerek yok.”

Ayrıldım ondan ve gözyaşlarını sildim. Gülümsedi ikimizede kahve alıp bahçeye çıktık.

“Eve dönmeni istiyorum” dedim.

“Sam kovdu beni unuttun mu?” dedi başını önğne eğip.

“Ben konuşurum onunla” dedim.

Oturup biraz muhabbet ettikten sonra dersi olduğunu söyleyip yanımdan ayrıldı.

Bankta otururken yanımdaki boşlukta bir hareketlilik hissettim. Baktığımda Scott’ı görmem ve yüzümün asılması bir oldu.

Tam gitmesini söyleyecekken,

“Hemen kovma Anna. Birşeyler söyleyip gideceğim. Ben senden çok özür dilerim. Sanırım ben… senden holanıyorum.”

***************************

HİPNOZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin