YANLIŞ

198 5 1
                                    

Multimedya Anna. İyi okumalaarr <3 :*

Bizim zamanımız farklıdır. Dünyadaki 1 yıl bizim 7 yılımıza eş değerdir. Ama bizim atalarımız olan büyücüler yaşlanmamak için bir büyü yapmışlar. Her büyücü 25 yaşına gelince durur yaşlaması. 1000 yaşında da olsa 25 yaşında gibi görünür.  Ben şuan 521 yaşındayım.

Annem ve babam normal büyücülerdi. Benimde öyle olmam gerekirdi fakat farklı güçlerim de olmuştu. Anlam verememiştim ama şikayetçide değildim. Herkesin bir görevi vardır. Benim görevim ise insanları bir bedel  karşılığında iyileştirmek.

 Insanlara bizim hakkımızda hikayeler anlatıldığından bazıları bize inanır. Işte Maria’da onlardan biriydi. Zack ile beraberken bir ses duymuştum. Beni çağıran bir ses. O yöne gittiğimde Maria ile karşılaştım. Bana abisinin hasta olduğunu ve onu iyileştirmemi istediğini söyledi. Daha çok küçüktü bir insana göre. Daha 13 yaşındaydı. Ne yaptığının gerçekten farkında değildi. Ödenmesi gereken bir bedel vardı ve bunu bir çikolatayla veremezdi. Bir insana karşılık bir insan. Maria bunu biliyormuş. Ve abisi için herşeye katlanıp kendisini feda edebileceğini söyledi. Bu gibi durumlar çok duygusal olduğu için duygularımız köreltilmiştir bizim.

 Sadece 3 duygumuz vardır. Bunları da insanlardan farklı yaşarız. AŞK, NEFRET, NEŞE. Bizim aşklarımız çok farklıdır. Utanma yoktur bizde. Kendini bir anda sevdiğin kişinin yanında bulursun ve orda kalırsın sonsuza dek. Nefretlerimiz ise çok güçlüdür. Çoğu büyücüğü güçlü yapan nefretidir.

Maria’nın evine gittiğimde abisi ölmek üzereydi. Can çekişiyordu. Maria’ya emin olup olmadığını sorduğumda “o yaşamayı benden daha çok hakediyor” demişti. O kararını vermişti. Bana ise sadece görevimi yerine getirmek kalıyordu. Maria abisine sarılıp ağlıyordu. Ben o sırada büyüyü yapıyordum. Abisinin gözleri aralanınca Maria daha çok ağlıyordu. Küçük bedeninin yere yığılmasıyla abisinin “HAYIR” diye bağırması bir olmuştu.

…..

O nefret dolu gözler her an aklımdaydı. Çıkmıyordu lanet olası. Dün eve nasıl geldim bilmiyorum. Ve bugün de yine okula gitmek zorundayım. Komik olan daha okulun ikinci haftasındayız. Ilk iki haftada bunlar oluyorsa diğerlerinden korkuyorum.

Sabah kalktığımda hava aydınlanmamıştı. Banyoya attım kendimi. Sıcak ve uzun bir duşun ardından üstümü daha giyinmemişken aldım elime tarağımı ve şarkı söylemeye başladım. Saat sabahın 4:30’u. Sam odaya girip yastığı kafama attığında gülmeye başladım. Bu kahkahamda neşe yoktu. Sinirden gülüyordum. Sam bunu anlamış olacak ki

"Gene ne oldu?" Demişti

Ona olan herşeyi anlattığımda uykusunun kaçtığı çok belliydi. Gözlerini pörtletip bana bakışı gülmeme neden oluyordu.

"Ne yapacaksın peki geri getirecek misin?"

"Eğer Maria’yı geri getirirsem güçlerimi kaybeder ve insan olurum. Bir ölümlü. Bunu göze alamam."

"Güzelim zaten sen bu çocuğu bir sözle yerle bir edebilirsin neden bu kadar kafaya taktın?"

Sahi? Neden? Neden aklımdan çıkmıyordu. Neden onun o simsiyah gözleri aklımdan çıkmıyordu. Ve daha önemlisi neden ben onun benden nefret etmesine üzülüyordum. Dünyada kaldığım süre itibariyle bir kaç insan özelliğide kazanmıştım. Hiç bişey demeden dolabımdan bir kaç giysi alıp giyinme odasına gittim ve hızla evden çıktım. Okula kadar yürümeyi düşünüyordum. Okula vardığımda saat 7:55 idi.

Okulun kapısından girerken tek istediğim Scott ile karşılaşmamaktı ama evren bana meydan okur gibi karşıma çıkarmıştı. Koridorda birbirimize öylece bakıyorduk. Ne o birşey diyordu ne de ben. Ne o adım atıyordu ne de ben. Öylece durduk. En sonunda arkamı dönüp gitme kararı aldım merdivenlerden koşar adımlarla inerken kolumu tutu. Ama bir farklılık vardı. Gözlerinde ki nefret. Yok olmuştu.

"O, diyebilmişti. O.. İyi mi?"

Gözlerine bakmaktan ağzımı açıp cevap dahi veremiyordum. Başımı sallamakla yetinmiştim. Ne diyebilirdim ki.

Scott’ın o günden sonra bizlere inandığını bildiğim için kolundan tutup bahçeye sürükledim. Ona herşeyi anlatacaktım. Neden ona anlatıyordum bilmiyordum ama kendimi ona karşı suçlu hissediyordum. Kendimden, geldiğim yerden, yeteneklerimden ve Maria’dan bahsettim ona. Sadece dinliyordu. Vücudundaki tek bir kas bile oynamıyordu. Beni ciddiye almıyor muydu yoksa? Bu önemli değildi aslında. Ben kendimi rahatlatıyım yeter. Değil mi? Anlatmaya devam ederken Scott hiç beklemediğim bir anda sarılmıştı. Ki sarılmasını hiç bi zaman beklemezdim o ayrı konu. Beni saran kolları gevşediğinde başı hala omzumdaydı be kulağıma biraz daha yaklaşıp;

"Ona karşılık beni al." demesiyle neye uğradığımı şaşırdım.

"Ne dedin sen!" Diyip ittirdim onu.

"Duydun onu ver beni al."

"Bunu yapmayacağım."

Yapamazdım. Yüzüne dahi bakamadığım birinin hayatını alamazdım.

"Neden!" Diye aniden kalktı. Bankta karşımda dikilmiş bana bakıyordu. Gözlerinde kırgınlık vardı. Içimi tuhaf tarif edemediğim bir huzursuzluk kapladı.

Biz büyücüler çok çabuk bağlanırdık ve ben Scott’a bağlanmak üzereydim ama bu yanlıştı. Olmamalıydı. Hayır.

"Çünkü… çünkü… yapmayacağım işte," diye bağırmıştım. Başımı önüme eğip duyup duymadığından bile emin olmadığım bi sesle;

"Yapamam."

Arkadaşlar yorum yapmayı unutmayın lütfen <3

HİPNOZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin