Hissedebiliyordum; kendimi kaybedip o canavara dönüştüğümde, bir parçam kopup gitmişti. İnsanlığımın bir parçası, önceki hayatımdan kalan bir parçam...
Kendime geldiğimde siyah, deri bir koltukta yatıyordum. Başım çatlıyordu. Gözlerime hücum eden ışığı elimle engelledim ve nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Hâlâ bardaydım ve önümde sandalyeye bağlı, ağzı bantlanmış biri vardı. Bar kapanmış gibiydi, içerde sadece bağlanmış adam ve ben varım sanıyodum ki, Drake gölgelerin arasından belirdi.
"Bu da ne şimdi, bu adam niye bağlı?" dedim elimle biraz ağrıyan başımı tutarak.
"Yapma ama Zack, sana özel olarak hazırladım bu yemeği. Çocuğu kaçırılıp organları çalındı ve ölü bulundu, bu yüzden eşi ondan ayrıldı. Patronu verimsizliği yüzünden onu işten çıkardı ve hâlâ intihar etmedi. Böylesi kolay bulunmaz ve sen bana teşekkür bile etmiyorsun."
Neden teşekkür etmeliydim ki, ne yemeğinden bahsediyordu? Ben ihtiyacım olacak kadar kanı içip onu hayatta bırakabilirdim, niye onu öldüreyim?
"Bunu yapmayacağım Drake, bu çok saçma. Adamı bırak gitsin." Drake'in yüzünü bir gülümseme kapladı.
"Acıktığını biliyorum. O kadar güç kullandıktan sonra iki gün boyunca uyudun ve hiç kan içmedin. Öğrencimin güçten düşmesine izin veremem. Hem bu adam eninde sonunda intihar edecek. Ölümü boşa gideceğine bir amaca hizmet etsin, Zack, onun acısına son ver."
"Sen adımı ne ara öğrendin?" Drake ifadesiz bir şekilde, "Benim hayal bile edemeyeceğin güçlerim var dostum, ismini öğrenmem yağmur ormanındaki su damlasından farksız." Haklıydı, sonuçta sayısız yıllarca cehennem çukurlarında günahkârların ruhlarından beslendi. Ama Dealer'dan hâlâ korkuyordu. Kimdi bu herif, neyin nesiydi?
Drake ile konuşmak yerine adama yöneldim ve sivri dişlerimi adamın boynuna geçtirdim. Derin bir açlık ve susuzlukla içmeye başladım, o zamana kadar farkında olmadığım hislerim tetiklenmişti. Adam bağırmaya çalışıyordu, debeleniyordu ama artık onun için çok geçti, damarlarındaki kanı saniyeler içinde kurutmuştum. Drake'in yüzünde tatmin olmuş bir ifade vardı.
Ona çok dikkat etmeden cebimden saatimi çıkardım. Sivri tırnağım ile iki kere tıklattım ve kapağı açıldı. Saati zincirinden tutup adama doğru götürdüm ve yüzünün önünde tuttum. Adamın o ana kadar yaşadığı her şey, bütün hatıraları, bütün hüzün ve mutlulukları artık sadece cep saatimin içinde, bana ait bir para birimiydi.
"İlginç değil mi? Ne kadar fazlalar dünyada ve ne kadar acınasılar. Yine de kendilerini çok abartıyorlar." Drake bunu söylerken adamın cesedine küçümsercesine bakıyordu, başını sağa sola sallıyordu. Ardından dikkatini adamdan ziyade bana yönelterek konuyu değiştirdi. "Artık seni okula kaydetme zamanım geldi, Zack."
"Ne okulu? Beni senin eğiteceğini sanıyordum."
"Eğer birkaç cehennem yaratığı parçalamak veya dövüş eğitimi almak istersen, her zaman kapım açık, ama konu bilgiye gelince beni pas geç."
"Ne yani, ergen vampirlerle okula falan mı gideceğim şimdi ben?" Yüzümde alaycı bir ifade vardı, bunun bir şaka olması için dua ediyordum.
"Orada bu dünya hakkında engin bilgiler edineceksin ve güçlenebileceğin binlerce farklı yol olduğunu öğreneceksin. Ayrıca, o tür klişe şeyler yaşamazsın umarım." Umarım mı?
"Ciddi olamazsın, zaten normal liseden mezun oldum. Şimdi de daha beterine gideceğim, hem de envai çeşit yaratıkla dolu olan bir tanesine!"
"O kadar sorun olmaz senin için. Zaten safkansın, sana dokunamazlar bile. Önemli olan senin onlara dokunup dokunmayacağın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metamorfoz
FantasyHayattaki her şeyini kaybeden Zack, buna sebep olan olayın hemen ardından bir iblisle karşılaşıyor ve mutlu olan insanlara kederi tattırması karşılığında ikinci bir şans elde ediyor, fakat bu şans onun için hayata karşı bir intikam fırsatı mı yoksa...