nefes on

59 11 4
                                    

NEFES ON: Kendinden Geçen Her Yol, Yine Mutlaka Sana Çıkar.
Başlamak her zaman en zoru. Kaç defa defa başlarsan başka neden her defasında aynı şekilde zorlanıyorum bilmiyorum. Başlamaya bir türlü alışamıyorum, tıpkı kitabının ilk kelimesi için aylarca boş sayfaya bakan yazarlar gibi. Zamanım geçiyor, bir ab önce artık yazmalı ve bitirmeliyim ancak elimden sahip olduğum tüm kırıklıklarla birlikte ekranın önünde oturmaktan başka bir şey gelmiyor sanki. Bir başlasam, ilk cümleyi yazsam gerisi gelecekmiş gibi. Başlamak çok zor ama, ve nedense her defasında benden kaçtıkça kaçıyor ve her defasında onu bir önceki çizgiden daha uzakta yakalıyorum. Güne başlamak, uyanmak, uyumak, sevmek ve silmek, hepsi için karar versem de onlara ulaşmam çok zaman alıyor. Uyum sağlayamıyorum hiçbirine. Hayatta kalmak her gün daha zormuş gibi geliyor, her şey aynı olsa bile.
Sabah işe giderken Jongdae’yi arıyorum çünkü tüm gece rüyalarımda benimleydi. Birlikte çok uzaklara gitmiştik, bilediğim dillerin konuşulduğu ülkelerde sahilde ateşler yaktık, gökyüzünden daha berrak denizlere daldık, sanki yakalandığım her şeyden kurtulmuş gibiydim. Ama açmıyor.
Dükkanın önünde bir kutu bulmayı beklemiyorum bu sabah, daha dün sabah olanları hazmedememişken, bu sabah ne bulurum, neyle yüzleşirim bilemiyorum. Eğilip kutuyu alıyorum ve bu sefer kaçma şansım olmasın diye doğrudan içeri giriyorum. Kutunun üstünde “Junmyeo’a, güneş senin için doğuyor.” yazıyor. İç çekiyorum.
Burada olmadığım bir günde dükkanı ne kadar özlediğimi görünce şaşırıyorum. Senelerdir ikinci evim oldu ben anlamadan. Her sabah yaptığım rutin işlerimi yapıyorum yine. Kahve öğütme için daha fazla zamana ayırıyorum ve kendime de bir fincan kahve dolduruyorum ilk müşterileri beklerken. Kahvemi içerken kutuyu açıyorum. İçinde bu sefer sadece zarf ve kurutulmuş çiçek var. Başka bir şey çıkmıyor. Bu değişiklik beni o an şaşırtıyor. Mavi zarfı açıp içindeki mektubu okumaya başlıyorum.
Junmyeon’, güneş senin için doğuyor.
Sevmenin bu kadar acı olduğunu bilmiyordum senden önce. İnsanlar neden birinin sevgisi için çırpınır, delice şeyler yapar anlamıyordum. Şimdi anlıyorum. Sevmek bir seçim meselesi değilmiş. Seçme şansım olsa yine seni seçerim lakin, bu olay tamamen kendiliğinden gelişiyor. Sana kapılmış olmak harika hissettirse de şimdi, senin gibi zor birine kapılacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Her şeyi ilk fark ettiğimde önce kendime şaştım. “Hadi canım.” dedim. “Ben mi aşık oldum?” Böylesine büyük bir aşkla birini sevebileceğimi bilmiyordum çünkü.
Sonra korktum da, dedim ki kendi kendime, “O sana üç beden büyük oğlum. Olmaz ki.” Sen öyle tam ve öyle bölünmez duruyordun ki, ben kendi başı boşluğumdan ilk kez utandım. Senin göremediğin yamalarım ilk kez kendimi eksik hissettirdi. Beni sevebileceğine ihtimal vermedim.
Sen de öyle mi düşünüyorsun Junmyeon? Olmaz mı gerçekten? Sevemez misin beni? Senin beni benim seni sevdiğim kadar sevmene gerek yok, kalbine azıcık girsem bu bana yeter. Fazlasını istemem senden çünkü bu bile benim için rüyalar kadar güzel olur.
Ah Junmyeon, güneş senin için doğuyor, var olabilecek tüm güneşler, tüm gezegenleri sırf senin için aydınlatıyor, bu evreni, paralel everen varsa onu, tüm evreni, tüm evrenleri.
Seni sevmek zor bir şey, ama ben kanamak pahasına bile olsa seni sevmekten tek bir an bile vazgeçmem. Kendini bitap hissetmene neden olan tüm o kırıklar, benim gözümde öyle parlaklar ki, eğer kendini benim gözümle görseydin, sen de kendini böyle çok severdin. Kendini çok sevmelisin.
Beni sevmeni isterim, tüm kalbimle isterim ama beni sevmeni senden bekleyemem. Bekleyemem çünkü sen benim için doğru kişi olsan da ben senin için tüm bu başına buyrukluğum, uyumsuzluğum, serseriliğim ve arkasına saklandığım gülüşlerimle tam bir kötü çocuk olabilirim. Eğer sana yakın olmam sana zarar verecekse, ben razıyım seni uzaktan sevmeye devam etmeye. Yine de, beni sevebilir misin ki? Emin olamıyorum yüzüme yumruk atmayı mı sevmeyi mi tercih edip etmeyeceğini? Nerden bakarsam bakayım bir orman kadar davetkar ve yine o orman kadar tehlikelisin. Eğer bu savaşta ben kaybedersem hayatım boyunca bir daha sevemeyeceğim. Ben kazansam, sen kaybetsen de olmaz. En iyisi mi, birlikte kaybedelim Junmyeon. Birbirimize kaybedelim, ilk kez yenilelim ve bu son olsun. Hayaller yetmiyor bana artık. Ancak istemeye de yüzüm yok.
Junmyeon, güneşler senin için doğuyor, senin uğruna. Senin için doğan güneşler bana hayat veriyor, ısıtıyor, sarmalıyor. Güneşlerin doğmasını sağladığın için sana minnettarım, bu sıcaklık bana bir ömür boyu yetecek.
Biten mektuptan sonra sinirim bozulduğu için gülüyorum ve dikkatle mektubu katlayıp zarfa geri koyuyorum. Artık, oyunun sahibinin oyunu bitirmesini beklemekten başka bir şey kalmıyor bana. Yüzleşmeyi sabırla bekliyorum.
Hafta sonu olduğu için Baekhyun ve Sehun dershane etütlerinden sonra dükkana gelip ders çalışıyorlar. Biriken soruları için Jongdae’yi sorsalar da onlara olmadığını söylüyorum. Gittiğini. Ne zaman döner diyorlar, onu da bilmiyorum. Bir an önce dönmesinden başka bir şey dileyemiyorum.
Mesaimden sonra eve Sehun ile birlikte dönüyoruz. İkimiz de biten yoğun günden dolayı oldukça yorgunuz, omuzlarımız düşük ancak yüzümüz gülüyor. Üşüdüğünü hissettiğim için boynumdaki atkıyı çıkarıp onun boynuna takıyorum. Boğulur gibi oluyorum, üstüme üstüme geliyor dese de onu dinlemiyor ve engellemelerini savuşturuyorum. “Sahi,” diyor sonra, “bu atkı nerden geldi abi, ne zamandır takıyorsun soramadım, ne ara aldın?”
“Ben almadım,” diyorum. “ama galiba nereden geldiğini biliyorum.”
Evde annemin hazırladığı sofra bekliyor bizi, tabaklarımıza kendi çubuklarıyla yemekler koyuyor, sohbet ediyoruz uzun uzun, yemeklerimiz soğuyor ama şikayet etmiyoruz. Nedendir bilmem, ölüm denen gerçeğe rağmen, uzun zamandır ilk kez yaşıyor gibi hissediyorum.
“Haftaya maaşımı aldıktan sonra boyayalım evi.” diyorum masadan kalkarken, “artık vakti geldi.”

ateş böceği mezarlığı "suchenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin