nefes dokuz

44 9 12
                                    

NEFES DOKUZ: Ben Bir Güneş Doğurdum Ama Sahibi Sensin.

Beni diğerlerinden ayıran sadece ama sadece bir özelliğimin olmasını diledim her zaman. Örneğin ben Kiki gibi bir süpürgenin üzerinde uçabilmeliydim. Sonra bulutsuz bir gecede evden ayrılmak ve kendim için yaşayacak bir şehir bulana kadar aramak da aramak isterdim. Ne süpürge ile uçabildim ne de kendim için bir yer aramak üzere yola çıkabildim. Şimdi yirmi buçuk yaşında bir lise mezunuyum. Her çeşit kahve yapmayı biliyorum, yemek de yapabiliyorum ancak ne kadar oluyor bilmiyorum, kendi kendime dans ediyorum, dükkanı yalnız kapattığım geceler yüksek sesle şarkı söylüyorum, o gecelerde eve birkaç saat geç geliyorum şarkı söylemeye kendimi kaptırdığım için. Tüm ışıklar kapalıyken ve kimse beni görmüyorken bir kral oluyorum, bir pop starı, bir rock starı, en sevilen insan oluyorum bu dünyadaki, şarkılarımı söylerken ağlıyorum, beni dinleyen herkes benimle ağlıyor, sözleri anlamasalar bile, sırf ben ağlıyorum diye ağlıyorlar. Beni çok seviyorlar, ben ışıklarımı kapattığımda bir hükümdar oluyorum elmaslar süslüyor kaftanımı, tacım saf altından ve bir dağ kadar büyük ve yüce görünüyorum. Kalçalarımı kapatan bol kazaklar giyiyorum ışıkları açtığımda, kalçalarım bana fazla geniş geliyor, iç çamaşırlarım sıkıyor ama pantolonumun beli hep bol geliyor, beyaz kıyafetlerim ne kullanırsam kullanayım beyazlıklarını koruyamıyorlar, o haftam iyi geçmişse iki gecede bir, iyi falan geçmemişse her gece ağlıyorum, az ya da çok, iki kaşım birbirinden her zaman farklı duruyor, yüzümü ne kadar yıkasam da cildimde hep sorun var, ne kadar uğraşsam da odam hep biraz dağınık, biraz kirli duruyor, benim ne kadar uyursam uyuyayım dinlenemem gibi, insanlar her zaman bende bir eksiklik ya da gülünç bir şey görüyorlarmış gibi korkularım duyuyorum, ne zaman yanımda birileri gülse bana gülüyorlar gibi hissediyorum, bu korku canımı sıkıyor, kendimi bir türlü sevemiyor, beğenemiyorum, ne zaman iyi olduğumu düşünsem dedemin yemeğin tuzu olmadığı için bana kızışı aklıma geliyor oysa daha on iki yaşında bir çocuktum o yemeği yaptığımda, yemeği yapmam iyi bir şey değildi, bir başarı değildi ama suyunun fazla tuzunun az olması suçtu, orada öğrendim sanırım hep eksik hissetmeyi, yaptığım her şeyi hatalı bulmayı, kendimi işe yaramaz ve aşırı zorlanmış hissetmeyi, hiçbir zaman şişman olmasam da kendimi hep kilolu hissediyorum mesela, gülümseyince çirkin göründüğüme dair bir inancım var, kardeşim benden on iki santim uzun, büyükannemin genlerinden gelme büyük bir benim var sol göğsümün üst tarafında, ne kadar dikkat etsem de mutlaka dolabın bir köşesinde çürümüş meyve ya da sebze buluyorum, camları sildikten sonra yağmur yağıyor her seferinde, biberi çiğ seviyorum ama pişince midemi bulandırıyor, rüyalarımda kimseye ama tüm insanlığa ulaşıyorum ama gerçekte hareket sensörlü lambalar algılamıyor beni. Şu yirmi bir yıllık lanet olası hayatımda ben diğerlerinden ayıracak tek bir yeteneğim bile yok. Ama beni anlatacak bir şeyim var, sol göğsümün üzerindeki ben, sanki kalbimin üstünde şekilsiz bir karadelik varmış gibi duruyor, iyi olan her şeyi yutuyor gibi, kalbimi yutuyor gibi, gün be gün onu ısırıyor, çiğniyor, yiyor da yiyor gibi, her geçen gün tüketiyor gibi. Bu yirmi bir yıllık hayatımda beni anlayan bir şey var, Jongdae.

Ve onun tarafından seviliyorum. Seviliyorum ve bu muhteşem. Bir başkası değil onun tarafından sevilmek muhteşem, muhteşem ötesi, hayaller gibi. Tüm hayaller gerçekleşmiş gibi. Bu mucizeyi yaşamaktan başka bir şey düşünmüyorum.

Kalbimi ve ruhumu gören Jongdae tüm bunlara rağmen beni sevmişse daha fazla korkmamalıyım belki de. Zaten tek bir insan tüm yalnızlığımıza çare olabilir, ve o kişi Jongdae olduğu için minnettarım tüm varlığımla.

Çünkü ben onu gelecekten borç alırcasına seviyorum. Çok seviyorum. Kendimden çok sevmek zor olan değil, onu yaz sabahları penceremden içeri giren ılık güneşten bile çok seviyorum.

ateş böceği mezarlığı "suchenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin