festivalle uğraştığım için uzun süredir yoktum, kusura bakmayınnn
onun için yazdığım markhyuck'u da okuyacak olursanız, şimdiden keyifli okumalar dilerim!
Yorgunlukla bir nefes verdi.
Kapı açılıp içeri girince gerginliği hat safhaya ulaşmış ve yorgunluğunu saniyelik olarak unutturmuştu.
Önceki gece oldukça geç dönmüş ve daha fazla rüya görmemek için kendi uykudan alıkoymaya çalışmıştı. Sonuç olarak uyumamıştı ve önceki gün her ne kadar uyumuş olsa da zihinsel yorgunluğu bedenini etkiliyordu. Yine de uyanık olsa bile onu rahat bırakmayacağını biliyordu. Bu yüzden işte, oldukça fazla gergindi.
Kapı arkasından kapandıktan sonra kenarda duran askılıktan önlüğünü aldı ve çantasıyla kahvesini kenara bırakarak üstüne geçirdi. Ardından tekrar yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. Her adımda nefesi sıkışıyor ve duraklamak zorunda kalıyordu. Alnından akan ter damlasını sildi ve yavaş adımlarla merdivenlere ulaştı. İndikçe gerginliği artıyor, görüşü kararıyordu. Korkuyordu, çok korkuyordu çünkü tekrar bir şey yapacağını biliyordu.
"Sakin ol." Kendi kendine fısıldadı ve laboratuvarın bulunduğu kata geldi. Bu sefer kapsüllere bakmadı. Gözleri yarı kapalı bir şekilde ellerini yıkadı ve laboratuvara girdi.
Kapı arkasından kapanırken derin bir nefes verdi. Kenardan aldığı eldivenleri titreyen ellerine geçirdi ve saçlarına boneyi taktı. Gözlüğünü koltuk altına alarak kendi masasına doğru ilerlemeye başladı. Çantasını sandalyeye bıraktı ve kenarda duran tezgahtan birkaç tüp ve pipet aldı. Masasına bıraktıktan sonra kenarda duran, özel olarak yetiştirdiği bitkilerin yapraklarından birkaç parça aldı ve ilerledi. Bu işi acilen aradan çıkarmalıydı.
İşe koyulurken bile gerginliği onu yalnız bırakmıyordu. Başını kaldırmıyor, kapsüllerin olduğu yere bakmayı reddediyordu. Aklı orada değilmiş gibi tüplere yaprakları atıyor, üzerine kezzap damlatıyordu. Zaman tutuyor, not alıyor, kendince aklının onlarla meşgul olduğunu düşünüyordu.
Böyle böyle zaman geçti. Elindeki yapraklar tükeniyor, defterindeki formüller artıyor, burnu artık kokuya alışmaya başlıyordu. Zaman ilerledikçe başına bir ağrı girmeye başlamıştı. Yorulduğu için olduğunu düşünse de içine bir kurt düşmüştü ve asıl düşünceleri beynini işgal etmeye başlamıştı.
Yutkunarak elindeki pipeti bıraktı ve ellerini çekti. Yavaşça alnını ovarken ağrı şiddetlenmeye başlıyordu. Aynı önceki günkü gibi ağrı katlanılmaz bir hâl alıyor, gözü kararıyordu. Aniden ağrı, bir bıçak saplanırcasına artmış ve vücuduna bir titreme yaymıştı.
"Ah!" İnildeyerek başını masaya yasladı. Nefesleri hızlanıyor ve terlemeye başlıyordu. Laboratuvarın serin havasına karşılık olarak soğuk terler döküyor, midesi bulanıyordu. Gözlerini sıkıca yumsa bile sanki etraf oldukça aydınlıkmış gibi ağrı azalmak bilmiyor, hatta şiddetleniyordu. "Ah!"
İnildeyerek ellerini başının çevresine sararken gözlüğü çıkardı ve yere düşürdü. Bacakları titriyor, oturduğu sandalyede dengesini sağlayamıyordu. Sandalyeyle birlikte yere devrilirken gözünün önünden önceki gecelerde gördüğü rüyalara benzer sahneler geçmeye başlamıştı. Ama uyanıktı, oldukça hem de.
Başının içinde binlerce ses konuşuyordu. Oysaki etraf sessizdi, aklında uğultular vardı. Acı ve uğultular katlanılmaz bir hâl alırken gözleri sulanmıştı. Onu yalnız bırakmayacağını biliyordu.
"Kahretsin, yapma şunu!" Kendine hakim olamayarak bağırdı ama bu başındaki ağrıya yeni bir seviye bahşetmişti ve bunun üzerine yüksek sesle inledi. Canı yanıyordu, deliriyordu. Hepsini o yapıyordu. Onu tanımıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
phosphenes // mark.hyuck
Fanfiction→Askıda. "Seni kurtarmak zorundayım." * Yıllardır ülkesinden ayrı yaşamış ve kendini stajına vermiş bir öğrencinin çalıştığı, dondurulmuş ve uyandırılmayı bekleyen insanlarla dolu laboratuvarda ona başka şeyleri anımsatan biri vardı. Tek sorun onun...