𝟎𝟎𝟏𝟏𝟎𝟎𝟎𝟏 𝟎𝟎𝟏𝟏𝟎𝟎𝟎𝟎¹⁰.

351 55 48
                                    

"Hey, Lee! N'aber?" Staj arkadaşı Johnny yüzündeki geniş gülümsemeyle ona doğru yaklaşırken Donghyuck gergince yutkunmuş ama bunu ona belli etmek istemeyerek dudaklarını hafifçe kıvırmıştı.

"Asıl sen sormalı." diye mırıldandı o da ilerlerken. Sarıldıktan sonra geri çekildi. "Kongre nasıldı?"

"Sıkı, her zamanki gibi." Johnny'nin bunu söylemesi konferansın tam da Donghyuck'a göre olduğunu gösteriyordu. İçinden lanet etse de gerginliğini saklamaya çalışarak gülümsemesini genişletti. Şakacı bir tonda "Senin için üzüldüm." dedi.

"Tabii, kesin öyledir." Johnny göz devirse bile gülümsüyordu. "Neyse, ben şunları bırakayım." Elindeki çantayı işaret edip elini salladı. "Sonra konuşuruz." Yürümeye başlarken Donghyuck tedirgince arkasından seslenmişti.

"Johnny, bekle!" Sesinin gereğinden fazla çıkmasıyla refleks olarak elleriyle ağzını örtecekti ki kendini durdurdu. Johnny de kafası karışmış bir şekilde ona dönmüştü o sırada. "Profesör nerede?" Johnny kaşlarını çattı şaşkınca.

"Laboratuvarda, ne oldu ki-" Donghyuck, onun sözünü bitirmesine izin vermeden hızlı adımlarla Johnny'nin yanından geçmiş ve merdivenlere yönelmişti. Johnny şaşkınca arkasından bakakalmıştı.

"Lee!" Arkasından seslense de Donghyuck onu duymazlıktan geldi geldi ve koştururcasına merdivenleri inmeye başladı. Stresli bir şekilde titriyordu.

"Ya gördüyse?" Kendi kendine mırıldanırken gerginliği giderek artıyordu. Kafasında açıklamasını yazıyor, tekrar tekrar okuyordu. Kalbi hızlı hızlı atarken merdivenleri inmeyi bitirmiş ve laboratuvara yönelmişti. Kendini sakinleştirmeye çalışarak içeri girdi ve serin hava vücudunu sararken yutkundu. Profesörün stajyerlerin yanında gezindiğini görebiliyordu.

"Profesör Fischer!" Gergince seslendi. Profesör omzunun üstünden baktı.

"Ah, Bay Donghyuck!  Seni görememiştim." Onun birbirini tutmayan seslenmelerini görmezden geldi ve birkaç adım yaklaştı. "Nasıl geçti-"

"Efendim, size göstermem gereken bir şey var." Profesörün kaşları şaşkınca havalandı. 

"Bir sorun mu var?"

"Pek sorun denebilir mi emin değilim... Lütfen beni takip edin." Karşısındaki adamın yüzü karışık bir ifade alırken kendini içinden cesaretlendirmeye çalışarak arkasını dönmüş ve ilerlemeye başlamıştı. Ellerinin titrediğini ve nefeslerinin sıklaşırken sırtından soğuk terlerin damladığını hissedebiliyordu. Yine de kendine güvenmeye çalıştı ve içinde senaryosunu tekrardan canlandırdı.

"Ne oldu?" Merdivenlerin sonunda profesör sordu. Donghyuck duraksadı.

"Bunu size orada açıklamam daha doğru olur, efendim." Profesörün onaylamayan yüz ifadesini görmekten kaçınmak için arkasını dönmedi ve ilerlemeye devam etti. Arkasından gelen adım sesleriyle onu takip ettiğini biliyordu.

Sonunda Mark Lee'nin odasının önünde durdu ve elini kapı koluna koydu. Derin bir nefes alırken profesörün arkasından şaşkınca sösylendiğini duyabiliyordu.

"Bu bir hasta odası. Bay Donghyuck, ne yaptın sen-" Onu duymazdan gelerek kapıyı açtı ve odaya adımını attı. Mark Lee, gelenleri görmek için bakışlarını pencereden kapıya çevirdi. Oldukça gergin Donghyuck ve yanında ondan belki de yirmi yaş kadar yaşlı olan, yüzündeki şaşkınlık ifadesi açık bir kitap gibi okunan adam görüş açısında girmişti böylelikle.

 Bu Donghyuck'un bahsettiği kişi olmalıydı.

"Donghyuck-" Sesi saygıdan uzak sinirli bir ton alırken Donghyuck avuç içlerini  üstüne sildi ve yutkundu.

phosphenes // mark.hyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin