Quattro

22 4 4
                                    

Küçükken gıybet adında bir kafe açmak isterdim. İnsanların rahat rahat , takma ad kullanmadan dedikodu yapabildiği ve en önemlisi de çekirdek kabuklarını yere atabildikleri bir kafe. (Çekirdekleri dışarda da yere atıyorlar ama bu kafede yere atmak doğaya zarar vermeyecekti.)Her ne kadar Diana'yı dedikodu yapmaktan ötürü suçlasam da benim ondan farkım yoktu. Tam manasıyla dedikodu aşığı bir insandım.Kendim hakkında olmadıüı sürece elalemi çekiştirmeyi çok severdim. Siz sanıyorsunuz ki İtalya ' da dedikodu yok. Bu düşünceyi şu şekilde çürütebilirim. Benim dedikodu yeteneğim oradaki "pettegolezzo"  kültürü ile gelişmişti.

Dedikoduya düşkünlüğüm , fala karşu tutumumla tam bir Türk gacısı figürü oluştursamda , ben melez bir erkeğim. Yarı İtalyan, yarı İngiliz.

Gıybetin mükemmel ötesi bir fikir olduğunun farkındayım ama 5 yaşındaysanız ve bu fikri ailenizle  ya da öğretmenizle paylaşırsanız pekte destekleneceğini söyleyemem. Sırf alamadığım destek yüzünden 5 yaşındayken içimdeki girişimci Harry 'i gömmüştüm. Sembolik bir cenaze düzenlemiştim.Bunu sadece tek bir dinle sınırlandırmamak için Fatiha bile okumuştum. Yanlış bir fikir oluşmasın kafanızda , Müslüman değilim. Dilim dönmediği için kelimeleri yanlış telaffuz etmiştim. Belki de bu yüzden somut bir şekilde çarpılmış olmasam bile üstümde bir cenabetlik vardı.O cenazeden sonra hiçbir şey yolunda gitmemişti.

- 9 yaşında müzik öğretmenimin kafasına vazo düşürmüştüm. Bunu bile isteye yapmamıştım. Öğretmenle masasının arkasında bir dolap vardı. Bu dolabın kenarında da vazo içinde çiçekler duruyordu. Saklanbaç oynarken dolabın arkasına girmiştim. Giriş yeri çıkış yerine nazaran daha geniş olduğundan dolabı ittire ittire çıkmıştım. Kıyıda keni kendine takılan vazo da kadının kafasına düşmüştü.

-10 yaşındayken haşlak sütlü çayı anneannemin tayfasından sevdiğim Muriel teyzenin üstüne dökmüştüm.Bluetoothlu kulaklığımı takarken dans edip kendime sütlü çay hazırlıyordum. Odama gidecekken kadını göremeyip çarpmıştım. Kenidisi 148 boyunda bir yaşlı . Nasıl görmemi beklerler ki ? Sonra adın haşlandığı için hataneye gitmişti.O zaman tek düşündüğüm hapise girip girmeyeceğimdi. Kadınnın yaşayıp, yaşamaması umurumda değildi. Eh bu kadar da şımarık bir velettim işte.

- 11 yaşımdayken gondola binmeden önce tıka basa yediğim için , tamda gondolun benim oturduğum kıç tarafı kalktığında kusmuştum.  Burger King'ten yediklerim ve kumpirimin içindeki Rus salatasıyla , gondolun diğer kıçındakiler banyo yapmıştı.

- 12 yaşımdaylen katıldığım bir başka yemek yarışmasında hile yapmak için müshil ilacı almıştım. Yeni bir şey denediğimden ötürü şansım yoktu diye düşünüyordum. O arkadaşım olacak aşüfteyse bunu öğrendiğinde benim yemeğime atmıştı o müshil ilacını. Umarım ayağın yere gelmez, umarım Tanrı senin binbir türlü belanı verir senin , pis şıllık.

- 13 yaşımdayken halı silkelemeye çalışırken beceremeyip, belimi dayımıştım o çitimsi kısımda belim kalınca da kendimi kurtarmak için halıyı bırakmıştım. Halı tekrar kirlendi diye canım annecim o iki katım olan halıyı tekrar yıkatmıştı.

16 yaşımdayken - ki bu İtalya zamanlarına tekabül ediyor- havuzda boğuluyor numarası yaparken , adamın tekinin telefonunun bozulmasına sebep olmuştum. Oyunculukla kafayı bozmuştum o sıralar. O yüzden sevgilimle pratik  yapıyorduk. Havuzda boğulan bir rolüne kendimi çok kaptırdığım için kendini Süpermen sanan dayı beni kurtarmak için telefonuyla birlikte havuza atlamıştı. Ben su altında gözlerimi açınca asıl isteğinin , beni kurtarırken video çekmek istediğini anlamıştım. Buradan o dayıya sesleniyorum. Benden sana ekmek çıkmaz. Yallah başka kapıya. 183 boyunda birinin , 160 'lıkların havuzunda boğulması kadar anlmasız bir yerden kendini ünlü yapamazsın primci şıllık.

Kronoloji sırayla başıma gelen kazaları anlattığıma göre devam edebilirim. Sanmayın ki bununla kaldı . Daha bir sürü halt yemiştim. Ben de olan bu sakarlıkla şu yaşıma kadar nasıl yaşadım merak ediyorum. Sakarlığın yanında olan cenabetlikse olayları daha da vasat hale getiriyordu.

Siz kendini Plüton sana çakma filozoflar bunun felsefi bir yanını bulmazsınız. Çünkü bu cenabetliğimle alakalıydı. Cenabet oluşumda duayı yanlış okumamdan.

Diğer bir cenabetlik olayı ise bu gece yaşanıyordu.

Birayı sevmiyordum. Dolaysıyla benim gibi bir Harry canlısının bu ortamda hayata tutunabilmesi için , bira dışında bir şeyler içmesi gerekiyordu. Meyve suyu gibi.Dolayısıyla Diana ve Luke'u gerimde bırakıp , ortama girebilmek adına çalışmalara başlamıştım.

Hani bir laf vardır kendi evin gibi kullan . Bu laf öylesine işlemişti ki içime, her misafirliğe gidişimizde kendi evim gibi kullanıyordum.

Mutfağa girdiğimde kalakaldım. Cidden , yalı kazığı gibi dikildim. Buzdolabının buzluk kısmından soğuk biraları almaya çalışırken poposu çok güzel bir manzara oluşturuyordu. Orada saatlerce dikilebilrdim. Netflix'in beni , Cezayir'i sömüren Fransa gibi sömürmesine rağmen orada bile bu kadar güzel bir şey izlememiştim. Üstelik  buna  para bile baymamıştım.

Beni kendime getiren birçok etken vardı ama ilki ve en sevdiğim etken Louis'nin sesiydi.

" Sen benim götüme mi bakıyordun ?" Tamam pekte sevebileceğim bir etken değilmiş bu.

" Hayır , hayır ben ... Imm şey... Heh buldum. Meyve suyu alacaktım. Biliyor musun bazı ülkelerde meyve sularının içine çok fazla glikoz katıryorlarmış. Mesela Türkiye. Zavallılar ama o kadar kötü durumda da değiller. Mesela fal. Küçükken bir falcıya girmiştik ailecek. Cırtlak falcı her haltı bildi. İstersen sana onun numarasını veya adresini verebilirim.Yolun oraya düşerse gidersin. Öldüyse falan , hortlatmaktan çekinme. İyilik yapmış olursun. O kadının işlediği günahlarla cehenneme bile gidebileceği meçhul. Ya da ablam bakabilir. Geçen  sene Türkiye'ye sevgilisyle birlikte tatil için gitmişti. Orda fal bakmayı da öğrenmiş."

Ben saçmalama devam edecektim o kahkaha atana kadar. Faldan integrale , integralden  2. Dünya Savaşı'nda Adolf Hitler'in Çiçero'ya güvememekle ne büyük hata yaptığına dair uzun bir konuşmaya  atlayabilecek potansiyele sahip biriydim. O yüzden iyi ki beni durdurmuştu.

" Bu bir randevu teklifi mi ?"

" Yok bu Gemma Styles ile gelecek serisine bir bilet."

" O zaman bu cumartesi geliyorum. Ayriyetten götüme bakman problem değil. Ben de senin dudaklarına bakıyorum arada sırada. Bilirsin dalgınlığımıza geliyor falan fistan .Kendimi övmek gibi olmasın ama Tanrı vergisi bir götüm var. Vay canına . Çok fazla göt dedim." dedi ve kikirdedi. Kırkırdama kadar kalın değildi bu ses.

" Olur , gelebilirsin ama bir durum var. Gemma sizden para almayacaktır ama birkaç arkadaşınla birlikte gelsen iyi olur. " Ne dediğimi bilmiyordum. Birazdan robota bağlayıp yarı İtalyanca , yarı İngilizce cümleler kurabilirdim. 

O konuşmadan şunu idrak ettim. Ben onunla yalnız kalma ihtimalimin içine etmiştim. Sonra şu dank etti kafama. Ne kadar fazla insan olursa heyecanlanıp saçmalama ihtimalim azalırdı.

" Kıpkırmızı oldun. Neyse bunu kurcalamayacağım , nedenini biliyorum sanırım.Luke 'u , Niall'ı , Liam ve Micheal'ı alırım. Biliyorsun Niall flörtü hakkında bir şeyler öğrenmek isteyecektir. Luke ise 3 seneden beri bir kıza platonik gelişmeler ve fasa fisosu ona umut getirir. Diğerleriyle promosyon hediyesi."

" Ah sıkıntı olmaz." deyip gergince gülümsedim.

" O zaman cumartesi ve partide gülüşürüz." diyerek yanımdan ayrıldı.

Tanrım , Tanrım , Tanrım . Louis'yle bir randevum vardı.

Bölümü Serdar Ortaç dinleyerek yazdım.

İYİ DEĞİLİM. PSİKOLOJİM BOZULDU.

Neyse Seradr Ortaç'ın etkisiyle saçmalamış olabilirim. O yüzden özür dilerim.





EASIER  // LARRYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin