Yeşil Gözlü Tanrı

1.6K 117 11
                                    

Genç adam sakin ve yavaş adımlarla koridorun sonunda duran kenarları altın işlemeli kapıya doğru yaklaştı. Artık içeriye girmek için kapının önünde duran muhafızlar dışında hiç bir engeli kalmamıştı onlara görünmeden bu odaya girmenin bir yolunu bulmalıydı. yaptığı onca şeyden sonra bu koridora girmesi bile yasaktı genç tanrının ancak o fesatlık tanrısıydı sonuçta her zaman bir yolunu bulurdu.
Genç adam hazine odasına girmenin bir yolunu ararken O tarafa doğru gelen ayak sesleri duydu kimseye görünmemesi lazımdı eğer onu burada görürlerse tekrardan zindana atarlardı ve büyük bir ceza alabilirdi.  Aceleyle büyü yaparak kendini gizledi yakışıklı tanrı ve kenarda durup beklemeye başladı.
Ayak sesleri gitgide yaklaşıyordu birkaç dakika sonra koridorun başında bir hizmetli belirdi bu tanrıların tanrısı Odin'in hizmetlisiydi. Genç kadın elinde tuttuğu ihtişamlı kutuyla kapının önüne geldi muhafızlara onu kralının gönderdiğini söyleyerek içeri girdi ve birkaç dakika sonra eli boş olarak geri çıkıp gitti. Bu olay genç tanrının aklına çok iyi bir fikir getirmişti hizmetli gittikten yarım saat sonra genç tanrı büyüyle kadının kılığına girerek kapının önüne geldi

"Beni Kralımız yüce Odin gönderdi içeriye bıraktığım kutuyu geri götürmemi emretti"

Muhafızlar bu durumdan şüphelensede kralın kararlarına itaatsizlik yapmanın ikisininde ölümüne yol açıcağını bildiklerinden fazla beklemeden kapıyı açıp içeri aldılar

----

Genç adam siyah ve yeşil rengin ağırlıklı olduğu gün ışığına rağmen karanlık olan  odasında endişeli bir şekilde tur atıyordu hazine odasından taşı çaldığı günden bu yana 1 hafta geçmişti. Bu bir haftada taşın çalındığı kısa sürede anlaşılmış ve odaya en son giren kız hırsızlıkla suçlanıp idam edilmişti ancak taş hâlâ görevli askerler tarafından aranıyordu.
Genç tanrı çaldığı taşı daha fazla burada sarayda tutamayacağını biliyordu tek çaresi onu başka birine teslim etmekti ancak asgarddaki kimseye teslim edemezdi burada onu seven kimse yoktu ve taşın onda olduğunu öğrenirlerse direk onu şikayet ederlerdi.

Genç tanrı önüne gelen kömür karası saçlarını tek eliyle geriye iterken diğer eliylede taşla oynuyordu ve bir anda aklına gelen şeyle durdu bunu yapmak istemiyordu ama başka çareside yoktu tek yol bu taşı bir Midgard(Dünya)'lıya vermekti. Genç tanrı her zaman Midgardlıları aptal ve itaat etmesi gereken köleler olarak görmüştü ama şuan o aptal insanlardan birine güvenmekten başka çaresi kalmamıştı.

------

"Anneee bebeklerimle birlikte bahçeye çıkabilirmiyiz beraber piknik yapıcaz"

"Hayır Mercy hava bulutlu üstelik dışarı çok soğuk"

"Ama anne yaa lütfeen!"

"Sana hayır dedim kızım daha fazla ısrar etme ama istersen yeleğini giymen şartıyla bahçede dolaşabilirsin"

6 yaşındaki küçük kız annesine karşı gözlerini devirip inmiş omuzlarıyla mutfakta yemek hazırlayan annesinin yanından ayrıldı ve dışarıya çıktı

Ormanın içindeki evin büyük ve ağaçlarla kaplı bir bahçesi vardı küçük Mercy sırf bu bahçe için bile üşümeyi göze alabilirdi

Küçük kız bahçede annesinden gizli getirdiği bebekleriyle oyun oynarken birden bire durdu ve etrafına baktı kimsenin olmadığını görünce tekradan bebekleriyle oynamaya devam etti bir kaç dakika sonra ormanın içinden bir ses duydu küçük kız başta korksada merakına engel olamayarak ormana doğru ilerlemeye başladı hava kararmaya başlıyordu annesinin henüz ona seslenmediğini bilmek kıza azda olsa bir zaman tanıyordu küçük kız biraz daha ilerledikten sonra bir ağaçın altında duran altın renginde boynuzlu bir kask gördü küçük kız herşeyi unutmuş gülerek bu kaskı eline alıp kafasına geçirmeye çalışıyordu yapamıyordu tabikide kask neredeyse onun boyu kadardı ve küçük kafası bu koca kaskın içinde kayboluyordu yinede denemeye devam ediyordu Mercy.

"Çabuk bırak onu seni aptal Midgardlı bir tanrının eşyalarına dokunamazsın"

Küçük kız gelen sesle korkarak birden yere düştü karşısında çatık kaşlarıyla simsiyah uzun saçlı kocaman bir adam vardı ve sinirlice ona bakıyordu küçük kız korksada bunu belli etmemeye çalışarak ayağı kalktı

"Heey bana aptal diyemezsin!"

Küçük kızın ellerini beline koyup kaşlarını çatarak söylediği bu söz ona göre oldukça korkutucu olsada çok tatlıydı kötülük tanrısının kalbini yumuşatıcak derecede hemde.

Adam karşısında ona kızarak bakan küçük kızı umursamadan ağacın altına oturdu ve başını ellerinin arasında kapatarak dinlenip düşünmeye başladı bir süre sonra omuzunda hissettiği minik ele kadar tabi

Küçük kız adamın yanına oturup ellerini onun omuzuna koymuş tatlı bir gülümsemeyle ona bakıyordu

"Ne yapıyorsun sen"

"Sadece seni avutmaya çalışıyordum"

"Avutmaya?"

"Şey genelde üzülünce bende böyle otururum ve babam beni teselli eder ben bebeklerim yüzünden annem bana kızdığı için üzülmüştüm sen neden üzgünsün ki?"

"Banada babam kızdı..."

"Üzülme hem babalar kıyamazki affederler"

"Belkide...Eğer gerçek babam olsaydı..."

Küçük kız adamın ne dediğini anlamamıştı kız tam konuşucakken adamın elindeki yeşil parlak taş küçük kızın dikkatini çekti
küçük kız gözlerini kocaman açarak adamın elindeki taşa bakıyordu adam bunu fark etmiş olucakki hemen taşı alıp tekrar cebine attı küçük kız üzülmüştü

"O neydi"

"Sadece bir taş seni ilgilendirmez ölümlü"

"Ama o çok güzel üstelik yeşil ve parlak. Aaa hem senin gözlerinde yeşil"

Küçük kız adama daha fazla yaklaşarak gözlerini incelemeye başlamıştı yakışıklı tanrı bu kadar ilgiye alışık olmadığı için her seferinde şaşkınlığını gizleyemiyordu
Bir süre sonra aklına gelen fikirle cebindeki taşı çıkarıp küçük kıza uzattı.

"Istersen bu bir süreliğine bu senin olabilir onu benim için saklayabilirmisin?"

"Ge-gerçektenmi! Evet evet çok isterim"

"Ama benden kimseye bahsetmek yok ne zaman olucağını bilmiyorum ama ne zaman olursa olsun onu almaya gelicem"

Yeşil Gözlü Tanrı  [Loki Laufeyson Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin